Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

9 Temmuz 2012

İşin Başı Diyet! /Bekir Akkaya

Seksen öncesi tutuğum notlar bugüne göre hayli farklılıklar gösteriyor. Defterde 1978 yılında değişik tarihlerde “Arkadaşlık ve dostluk” üzerine tam on iki sayfa öğüt var. Bu öğütleri şimdiye uyarlamak hayli zor.
Bugün paran varsa ya da mevkiin ya da makamın varsa çevrende olanlar da çok fazla. O kadar yığılma var ki atsan atamazsın, satsan satamazsın.
Geçen bir dostumla konuşurken bana şöyle dedi. “Sen ilke ve duruş kelimelerine çok
takıntılısın.” Emin olun böyle bir takıntımın farkına varılışı beni son derece sevindirdi. Bu takıntım sayesinde pek bir arayış içersinde değilim. Çok önceden aldığım notlar sayesinde çevremde olup biten her şeyi tam yerine oturtabiliyorum.
Eleye eleye kalbur üstünde seçilenler var elimde. Sadece arkadaş ve dost üzerine değil, fikirsel ve alışkanlıklar noktasında da zorlanmadan
bir kanaat oluşturabiliyorum.
İhtiyaçlarım bir ölçüde tamamlandığından pazaryerine pek takılmıyorum. İlk etapta göze ve gönle hoş gelen tüm malzemelerin perde gerisini tahmin edebiliyorum. Biriktirdiklerime yeni bir ilave pek düşünmem. Bunun içinde boşa zaman harcamam.
Geçen bir arkadaşım “çok sayıda satılık kitap içersinden iyilerini seçemiyorum.” Deyince epey güldüm. Uzmanlık kısa zamanda olabilecek
bir şey değil ki. Ne dost , ne arkadaş ne de kitap seçimi belirli yaşlardan sonra hiç mümkün değil. Bu durumda bana göre en iyi öneri, sağlam duruş göstererek sağlam birikintileri olanların yanından ayrılmamaktır.
Bizim gibilerin yeni bir arayış içersinde olmaları “kırkından sonrası” anlamına gelir ki, bundan sonra pek mümkün değil. İşime yarar diye biriktirdiklerimin bile içersinde bir çok fazlalık gördüğüm anlar oluyor. Çoğu kez de farkına vardığım fazlalıkları hemen çöpe gönderiyorum.
Geçen ay tam dokuz çuval kitabı çöpe taşıdım. O kadar emek verip yıllarca koruduğum ve defalarca “önemli” diye altını çizdiğim cümlelerin ve notların bile önemsizliğini şimdi anlayabiliyorum ancak. Sizi bilemem ama benim şahsen hiç görüşmediğim ve nerede olup bilmediğim bırak okul arkadaşlığını çok sayıda köylüm ve çocukluk arkadaşım var.
Yenilerin kendi dönemlerinde büyüklerin öğrettikleri doğrultuda bir şeyler biriktirmeleri normal. Anormal olan şey o kadar yaş yaşamasına rağmen bir türlü karar veremeyenlerin hala dostluk ve arkadaşlık arayışı içersinde olmaları çok tuhaf bir durum. Fikirsel veya zikirsel noktada da durum aynıdır. Kırkından sonra ne olunabilir ki?
Evde fazlalıkları bir bir yakıyorum. Dost ve arkadaşlıklardan kalbur üstünde olanlar dışında görüşmeye hiç zamanım yok. Bazı şeyler lüzumsuz ve anlamsız geliyor. Abdallığıma doymayayım epey abur cuburla uğraşmışız…Boş yere harcanılmış bir zaman geçmiş yıllar desem de, en azında şimdi bir iyi ya da kötü kavramı oluşmuş.
Düşünüyorum da ne anlamsız birikintilerim olmuş. Yakıyor olsam da, atıyor olsam da bazı şeyler hala peşimi bırakmıyor. Ben bıraksam onlar bırakmıyor.
Hayat kısa ve abur cubur biriktirmemek lazım. Çok kez fotoğrafını gördüğümü dostum ya da arkadaşım sanmışım. Bir merhabaya şapka çıkarmışım. Yedirmeseler de yalanmışım. “Yaranacam” düşüncesiyle kaç kez takla atmış, riyakar davranışlarda bulunmuşum…
Şimdi mi?
Çok rahatım…Yüzsüze hiç yüz vermem, ben onu yüzünden tanıyorum. Çapsıza çap danışmam, ben onun çapından tanıyorum. Ortada durarak, ortam gözleyenler ya da arazide vaziyet almaya niyetlilerin, araziden çektirmiş bir fotoğraf karesinde bulunmamasını fotoğraflardan okuyabiliyorum…
Sizi bilmem ama benim her günüm bir tiyatro süresi 24 saat…Şu koltuk ya da şu köşe…Şu söz ya da şu nutuk…Bütün bu çoklu ortamda olan fazlalık ses ve görüntülerden asıl sesi ve gerçeği fark edenler keyif alabilirler.
Fazlalıklardan kurtulmadan gerçeğe ulaşmak mümkün değil…
Buluşmak Ümidiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...