Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

16 Temmuz 2012

Kabul olmayacak dualar- Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK


Hedefe ulaşmada ümitlerin ve hayallerin bir sınırı vardır. Ama hayalle hakikati birbirine karıştıranlar, bunu pek anlayamaz.
Tutar da çamurdan çelik yapmaya kalkışırsanız, insana gülerler… Çünkü bu gerçek üstü ve imkânsız bir şeydir. En azından mevcut bilgi ve deneyler bunu
göstermektedir.
Belki de Nasreddin Hoca, göle maya çalma nüktesini, “kabul olmayacak bir dua” örneği olarak göstermek istedi. Ama insanlar onu tersinden yorumladılar.
Alsında kültürümüzde bu konuda, uyarıcı nitelikte pek çok söz var…
Meselâ olmayacak bir iş için boş yere çabalayanlar, akıntıya kürek çekmiş olurlar. Çekirgeyi çifte koşanlar, kesinlikle tarlayı süremezler.
Ya tahta kılıçla savaşa çıkanlar? Sonları hursan olur!
Değirmene su gelmiyorsa, istediğiniz kadar taşına ayar vermeye çalışınız; un elde edemezsiniz.
Bazıları kelden merhem dilenir. Aslında olsa, adam kendi başına sürecek.
Bir gün Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln (1809-1865), iki çocuğunu ellerinden tutarak parka götürür. Oynarlarken, ne olduysa bir müddet sonra kavgaya tutuşurlar. Etraftakiler, ne olup bittiğini anlamak için, koşup gelir.
Lincoln gayet sakindir… Şöyle bir açıklama yapar:
-Merak etmeyiniz. Dünyayı tanımaya çalışıyorlar. Benim elimde üç ceviz var; onlar ikişer ceviz istiyor!
Bir komutanın bu konuda verdiği şu ders de ilginçtir…
Vaktiyle bir kale komutanı kalesini düşmanlara karşı savunamaz hale gelir. Üst komutan da bunun hesabını sorar… Der ki:
-Niçin böyle yaptın?
Cevap şudur:
-Komutanım bunun sebepleri var…
Ve kendisinden bunları söylemesi istenir. O da başlar saymaya…
-Birincisi, barut bitmişti!
İkincisini söyleyeceği sırada, komutan lafını keser…
-Tamam, anlaşılmıştır. Barut yoksa, diğerlerini saymaya gerek yoktur.
Demek ki barut olmayınca, diğerleri temin de edilse, bu kabul olmayacak duaya âmin demektir. Önemli olan asıl sebepleri görmek gerekir.
Hal böyle iken, şimdi futboldan şikesizlik bekliyoruz. Bu mümkün mü? Adı üstünde bu bir oyun…
Mevcut öğretmen yetiştirme sisteminden iyi öğretmen beklemek de öyle… Bir kere bu bölümlerde okuyan öğrencileri, “öğretmen olmak için gerekli olan asgari yetenekler”e sahip olup olmadığına bakmadan puanlamaya ve tercihlere göre alıyoruz. Bu göle değil, okyanusa maya atmak gibi bir şeydir.
Hele de bir yüksek öğretim kurumunda döner sermaye ve ikinci öğretim vs. varsa, burada zaten eğitim yok demektir. Çünkü ekstra ücret peşinde pek çok şikelerin buralarda nasıl sahneye konulduğuna yakından bakmak gerekir. Belki buralardaki şikelerin hayata yansımasıdır diğer şikeler. Ve öğrencilerin hepsi de bunları bütün boyutlarıyla biliyor!
Bunlara neden el atılmaz; doğrusu üzerinde düşünmek gerekir…
Zaman zaman ülkenin değişik illerine konferanslara gitmekteyiz. Bir ilde kurulan rüzgâr jeneratörleri çok dikkatimi çekti. Rüzgârı az olan yerlere sırayla bunlardan kurulmuş. Demek ki bizim de aklımız başımıza geliyor diye, insan görünce seviniyor. Ama ertesi gün, yeniden hayal kırıklığı yaşıyorsunuz…
Nedir, bakınız?
Rüzgârı az olan yerlere bunlardan kurmuşlar. Ağır aksak dönüyor hepsi de. Ama rüzgârların ağaçları yerlere eğdiği tepeleri boş bırakmışlar…
Sebebini soruyorsunuz… Bir cevap veriyorlar…
Meğerse sit alanıymış.
Ne demek bu?
Gerek jeolojik ve gerekse tarihi yönden ender bulunan ve korunması gereken alanlardanmış…
Buna bir sözümüz yok…
Ama bu ne termik, ne hidroelektrik, ne de nükleer bir santral… Rüzgârın ağaçları eğmesine bir şey demiyorsunuz… Bunun pervanelerini döndürse ne zararı var…
Bütün mesele şu olsa gerek…
Biz insanımıza “gerçeğin ne olduğu bilgisi”ni veremedik. Ve bunun üzerinde hiç kimse de tedbir almıyor…
Onun için aklı ve tecrübeyi bir tarafa bırakarak pek çok alanda sonuç alınamayacak işlere girişiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...