İki aydın insan aynı gün birbirlerinden habersiz TÜRKİYENİN GELECEĞİ- 2023 yılı ve sonrası ve Ak Parti İktidarının geleceğine dair süper bir analiz yaptı. Ben de aynı düşüncede olduğumdan yazıları çok önemli buldum. Ve sizlerle paylaşmanın faydalı olduğunu düşündüm. Aklın yolu bir ve bundan sonrasında Türkiye’yi kimse durduramaz…İşte o derinlikli yazılar…Her iki aydınımıza teşekkürler ediyorum…Bekir Akkaya/Kumru/Ordu
Bizim toplum ve öz eleştiri /Doç.Dr.Gültekin KAVUŞAN/
Bir arkadaşımın yazdığı yazı üzerine bunu yazdım ve istedim ki, öyle yorumlar içerisinde kaynayıp gitmesin. Biraz daha farklı bir bakışı herkesle , bu yazıyı okuyanlarla paylaşayım, daha doğru olur.
Temel konu şu: 2023 seçimlerinde
göreceğiz, nasıl şimdi sefa sürenler devrilecek ve hesap verecekler konusu.
Aslında herkes toplumun trendini merak ediyor, bende ediyorum ama benim öngörüm
var. Farkımız burada. Öngörüm var çünkü yaşadığım kadarıyla bu toplumun
niteliğini biraz eğri de olsa, doğru da olsa görmüşüm, yaşamışım.
Bu dediğimiz yani 2023'ye ne olur, daha sonra ise ne olur?
sorusuna yanıttır, veya öz eleştiridir, ya da ne derseniz deyin, adını da siz koyun.Arpası fazla gelen atın, ne
yapacağı belli olmaz. Sosyal yapıdaki gerekli talepler ve sosyal evrilme
olmadıkça, yapılan ekonomik evrilmelerin faydasını, evrilmemiş sosyal toplum
kaldıramaz, karnı şişer ve kusar.
Özal zamanında da bunu sağda
solda çok demiştim. Özal'dan sonra yaşananlar iyi oldu, millet bırak arpayı
samanı, hatta otu bile bulamadı. Bir gecede 300 milyar dolarını bankalardan
yabancılar soyunca da zil takıp oynamışlardı, o sırada günlerden perşembe idi
ve saat 09-15'te cep telefonum acil koduyla çaldı açınca derste durumu
öğrenmiştim.
Millet; 2 yıl sonra, 2003'te ancak beyinleri
züğürt kalınca, "Dervişin soytarısı" olduğunu anlamıştı. Sosyal
zekası ve refahı içine sindirememiş toplumların daima kafalarına batılılar
tokatı basarlar. Zaten az kaldı. 2023 te dediğin gibi amerikalı, alman,
ingiliz, fransız ve hatta ermeni ile yunan da öyle bir basacak ki, bugünleri
mumla arayacaklar.
Hatırlarsanız Özal yanlış
yapıyor, sosyal gelişme olmadan, ekonomik gelişme olunca, ata arpayı fazla
yedirip öldürmek ile aynı şey diyordum.
Şimdi de aslında durum aynı. Ne
gerek var, ne gerek var pandemide dünyanın en modern teknikleriyle savaşarak
başarılı olmaya, ölen ölür kalan kalır; ne gerek var, bedava ilaca, evinde
sağlıkçının aşı yapıp aman ölmesin 90lık demesine. Her yere koca koca şehir
hastanelerine ne gerek var. Ne gerek vardı, bu hastaneye, zaten gereksiz
olduğundan adam yolunu bile yapmadı, çıkıp laf eden kimsede olmadı.
Bırakın eski köhne pislik içinde yüzen tuvaletlerde yıkanan paspaslarla
silinmiş koridorlarda yerlerde sürünen hastalar ile onların arasından zıplayarak gezinen beyaz gömleklilerin ihtiyaçları mı vardı? Varsa neden kalkıp ilaç kuyruklarındaki SSK müdürüne kalkıp tek laf etmiyorlar?
Çanakkale köprüsüymüş ne gerek
var, Yavuz sultan köprüsüne ne gerek vardı, adı niye Yavuzmuş diyerek
ortaçağdan kalmış hala alevicilik yapmayı marifet sayanların seslerine kimse
ağzını açmazken.
Bıraksınlar artık, bu her her
yere otoban, dünyanın en uzun tünellerini, dünyanın en yüksek 3. Yusufeli
barajını inşa etmeyi falan filan.
Yapın bir temel atmama töreni ve boğun Haliç'i eski pislik kokan
şekline, sizden iyisi yok. Otobüs seferini azaltın, herkes iyice corona olsun,
gebersin, inşaat ruhsatı için kendi partilinden bile inşaatın yarısı kadar para
isteyip birde neden vermiyorsun diyerek kafa tutmayı.
Zaten arpaları fazla geldiği İBB,
ABB, ABB,ABB BBB, MBB falan seçimlerinden belli değil mi? Acılı adana kültürüne
alışmışlık varken, adamın sırtına sırtına daha da vuracaksın. Bu işin ustası da
CHP'dir, ayrıca programı bile olmayan ödünç vekillerle partiyim diyerek daha
halktan tek bir oy almamış partilerdir. Neden derseniz başındakilerin kim ve
neden mevcut oldukları ayan beyan ortada. HDP zaten malum, ideolojisi de
fikirleri de belli, arkasındaki kaynakta , destekte belli lafını etmek
gereksiz, oyları da belli, nasıl oy aldıkları da zaten belli..
Merak etme, tıpkı senin dediğini
diyenler gibi bu millette bu kafa varken daha bu ülkede bölünür, İstanbul'da
konstantinopolis'e evriltilir, bu millette alkışlar. Nitekim nasıl cami yaptın
diye de birilerine söverler, ama okudukları tarihte devir açıp kapayan fatihle
ve burayı camiye çeviren sultanla da övünecek kadar da aptaldırlar, özellikle
okuyup ellerine diploma diye kağıt verilmiş olup kendini aydın, entellektüel
sana varlıklar.
Avrupalı 2 dünya savaşında 100
milyondan fazla kişiyi geberince öğrendi, Amerikalı kuzey-güney savaşını da
sayısını bilmediği kadar insanı telef edince ve 1923 doğumluların hepsini
Avrupa'da 2. dünya savaşında öldürünce öğrendi, yani batılılarda her evden 1
kişi niyazi olmuştu. Merak ediyorsan acaba önceliği hangi evlere verdiler diye
biraz araştırıver, daha da ilginç gerçekleri görürsün. Beleşe detay bilgi yok.
Bizde surum ne diye sorarsan, 1923 Türkiyesi'ne gelindiğinde de; her evden 2
kişiyi cepheye çektiler, 1'nin ölüsü bile köyüne dönmemiştir. 1985'ten bu yana
her köyün mezarlığında mutlaka 1-2 tane bayraklı şehit mezarı var.
Beyinleriyle düşünen bir millet
yaradılıncaya kadar bu sürecek, tıpkı batılılar gibi. Kimyada ekstraksiyonda
saflık derecesi, yüksek kaliteli saflıktaki ürün elde etme; seri bağlı çoklu
ekstraksiyon yapıldığında sağlanır. Eğer, tarihi, coğrafyayı, fiziği, kimyayı,
matematiği ve diğer bilim dallarının bilgilerini ezberletirsen, ÖĞRETEMEZSEN
sonuçta adamın kafası analitik düşünmeyi, sentezlemeyi, sebep-sonuç
ilişkilerini anlayacak beyinsel evrimleşmeyi gerçekleştiremez. Eğitim bunun
için şart. Her önüne gelene diploma çakarsan ürünün kalitesi bozuk çıkar. Hak
edene diplomayı çakacaksın ki, toplumda kimin ak kimin aslında kara olduğunu
çıkaracaksın.
Feto boşuna mı kendi içinde
birbirleriyle elemanlarını evlendiriyordu? Neden kalkıp evlendirme bürosu gibi
çalışan ablalar, abiler sistemi kurdular acaba? Hiç düşündünüz mü?
Sadece Türkiyeliler değil, tüm
batı için bir deneyin sonucu. Osmanlı yıkıldıktan sonra, daha doğrusu 9 milyon
kilometrekarelik alanda bir güzel sopalanıp dövüldükten sonra, batıdaki milli devlet kurma sürecinde en geç
kalan ve 780 bin kilometrekarelik alana sıkıştırılmış 100 yıllık nasyonalist
bir devlete evrilmenin Türk toplumunun sosyolojik açıdan ortak beyinsel
evrimleşmesi deneyini merak ediyorlar. Evet , 1. dünya savaşında köylerine
kadar girilip dayak atılmış bir toplumun eziklik derecesinin ne olduğunu
aslında batılılar, özellikle amerikalılar ve ingilizler bizden daha çok merak
ediyorlar. Siz merak etmeyebilirsiniz, ama amerikalı, ingiliz , alman, fransız
merak ediyor.
Amerikalı hatta, Vietnam
savaşından sonra o ülkede yaptığı araştırmalar ile savaşın sonraki nesillerdeki
etkilerini inceliyor ve politikasını da ona göre çiziyor. Bu bilgiyi de araya
sıkıştırıvereyim.
Doç.Dr.Gültekin KAVUŞAN
Kaynak: http://www.gultekinkavusan.com/
https://www.facebook.com/gultekin.kavusan
----------
Bekle bakalım /Engin ARDIÇ | Sabah
Kaçmadan bir süre önce, sanırım 2003 yılının aralık ayı, Cem Uzan bana şöyle demişti:
"Halk uyandı artık... İlk seçimde
bunlar gidecekler!"
Hem kendini kandırıyor hem de
beni aptal yerine koyuyordu...
Ne olmuştu da halk uyanmıştı? AK
Parti daha bir yılda büyük bir fiyaskoya mı imza atmıştı?
O günden sonra hep daha güçlü
geldiler.
On sekiz yıldır da iktidardalar.
Kendini kandırmayı tercih eden
birçok kişi şimdi de "AK Parti gidici" diyor...
Çünkü "wishful
thinking" yapıyorlar ve gönüllerinden geçeni gerçek sanıyorlar.
Bu ucuzluğu ve kolaylığı da
onlara basında kalem oynatan birkaç kazma sağlıyor.
AK Parti'nin niçin iktidara
geldiğini ve niçin orada kaldığını "analiz edebilme" yetenekleri yok.
Çünkü düşünme yetenekleri de yok.
Türkiye'nin 2002 yılında aldığı
büyük dönemecin ve girdiği sürecin "halkla bürokrasi arasındaki büyük
çelişki ve kavganın" sonucu olduğunu göremiyorlar.
Aynı yanılgıya 1950 yılında da
düştüler, 1965 yılında da, 1983 yılında da... Halk ya aptaldı ya kandırılmıştı
ya da oyunu bir paket makarnaya satıyordu...
Böyle düşünürsen, "seçmenin
evine muslukçu çağırırsam oyunu da alırım" sanırsın tabii.
Türkiye'yi 2002 yılına kadar
bürokrasi yönetti. Ama açık açık, ama üstü kapalı.
Osmanlı'da kapıkulları,
cumhuriyette de onun mirasçısı olan bürokrasi.
"Vesayet rejimi" bu
yönetimin üstü örtülü şeklidir.
Sonra iktidar halka geçti.
Bu elbette sosyalistlerin
hayalini kurdukları ve gerçekte mevcut olmayan "alafranga halk"
değildi.
Halkın iktidarı tekrar
bürokrasiye bırakmaya hiç niyeti yoktur.
"Geleneksel güç
odakları" yola getirilmiştir. Artık ne "Menderes'i öldürün" diye
tutturacak rezil bir ulema zümresi vardır, ne de kolay kolay darbeye heves
edebilecek bir asker.
Çünkü halkın gerektiğinde canını
ortaya koyarak ve şehit de vererek darbeye karşı çıktığı görülmüştür. Bu,
tarihte ilk defa olmuştur.
Çünkü halk bu iktidarda ilk defa
"insan yerine konulduğunu" hissetmiştir.
Bezirgânın da burnu sürtülmüş,
iktidar onca kötülük gördüğü sermayenin yanına kendi ürettiği ve ona rakip yeni
bir sermaye sınıfı yerleştirmiştir.
Üstelik halka "eski ve büyük
bir imparatorluğun mirasçısı" olduğu da hatırlatılmış, "mazlum
millet" ezikliğinden çıkılmış, iki yüz yıldır hasret kaldığımız
"özgüven" geri gelmiştir.
Hangi kuvvet bu iktidarı
devirecektir bu durumda?
Ağlamaktan başka bir şey
bilememiş "sol" mu?
Dış güçler...
Dış güçler ancak içeride müttefik
bulurlarsa etkili olabilirler.
Bir potansiyel müttefik
"ayrılıkçı Kürtler" tabii.
Buna oynuyorlar. Bürokrasinin
hazin kalıntısı CHP de buna oynuyor.
Evet, bu iktidar ancak "halk
isterse" gider.
Halkın hiç de böyle bir niyeti
yoktur.
Çünkü "yeniden
ezilmeye" hiç niyeti yoktur.
O zaman da çaresiz kalıp ya
deprem beklersin ya yangın, ya sel felaketi ya da ordunun yenilmesini zavallı
dostum... Beklemeye devam et bakalım.
Engin ARDIÇ



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...