19 Aralık 2017

Halil Hoca'nın Vasiyeti /Ahmet ÇAPKU (Arşiv)

Hocamızla ilgili araştırmaları sizlerle paylaşmaktan mutluyuz. Teşekkürler Ahmet Hocam... 2006-Bekir AKKAYA/KUMRU
************
Ahmet Çapku Hocamızdan Bir Araştırma Daha...
Halil Zeki Tatlıgül Hocanın (1986 yılına ait) Vasiyeti 
Kanunî Sultan Süleyman (ö.1566) son seferi olan Zigetvar seferine çıkarken, ecel vakîolursa nâşı ile birlikte gömülmek üzere veziri Sokollu Mehmed Paşa’ya bir paket verir. Kanunî vefat edince Sokollu bu emaneti Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye (ö.1573) verir ve vasiyeti bildirir. Şeyhülislam kabre, kefenli naaş dışında bir eşyanın gömülemeyeceğini bildirir. Ceylan derisi bohçanın ibret için açıldığında içinden Kanunî’nin tahta çıktığı
günden son seferine kadar icraatının, önemli savaş ve uygulamalarının meşru ve İslam’a uygun olduğunu bildiren fetvalar çıkmıştır. fetvaların çoğunda kendi imzasını gören koca Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin ağlayarak: ‘Süleyman! Süleyman! Sen kendini bu fetvalara dayanarak kurtardın, fakat bizler ikim kurtaracak’ dediği nakledilmiştir. (Selanikli Mustafa Efendi Tarihi)”
Yukarıdaki parağrafta kaydedilen bilgi 18 Şubat 1999 Türkiye Diyanet Takvimi’nden alınmıştır. Ben bu takvim yaprağını almış, Kur’an derslerimin olduğu sayfaya bırakmıştım. Hâlâ arada bir gözden geçirip ibret alayım diye hatim derslerimin olduğu yerde saklarım.
Necip Fazıl rahmetli ölümü sonrası yapılması gerekenleri bir liste halinde sıralamıştır. Bunlar arasında kendisini sevenlerin sevabı Üstad’a olmak üzere bir günlük kaza namazını kılmaları, cenazede top arabası, çelenk vb olmaması, kendisini inanmış insanların kabre taşımaları gibi istekler vardır. Buna benzer nitelikte pek çok vasiyet metnini muhtelif tarih, edebiyat, tasavvuf metinlerinde görmek mümkündür.
Vasiyet aslında ahirete inanan insan için hayatının son arsuzu anlamına da gelir. Ve daha çok geride kalan kendisini sevenlerden istenilen bir mahiyet arzeder. Eskimez zamanlardan kalan kallavi kavukları her gördüğümde aklıma, bana kimin anlattığını hatırlamadığım şu hikaye gelir. ‘Osmanlılar, başlarındaki kavukların, sarıkların kıvrımları arasında vasiyetlerini taşırlar. O uzun sarıklar ise onların kefenleridir.’ Bu ifadeler ne kadar doğrudur bilemem ama en azından bir zihniyet dünyasıyla yakından ilgisi olduğu kesindir. Şunu demek istiyorum ki, başta taşınan kavuk, sarık ve ona benzer külahlar ile onlar hakkında söylenen söylenti gerçekte ahirete inanan insanların bu dünya ile ahireti ne ölçüde barışık bir şekilde hem-dem eylediklerine işaret eder. Çünkü başındaki sarığının kıvrımları arasında vasiyetini ve kefenini taşıyan ve bunun bilincinde olan insan kolayca kendini kötülüklerin seline kaptır/amaz. Böylesi insanlardan oluşan bir toplum ise doğrusu içinde yaşanası bir ortamdır. Yine öyle tahmin ediyorum ki, eski zaman müslümanları, günümüz müslümanlarına nisbetle herhalde vasiyet türü şeylere daha çok riayet ediyor olsalar gerektir. Çünkü vasiyet bırakmak aynı zamanda dinî sorumluluk duygusu/inancıyla da yakından ilgilidir. (bkz. A. Fikri Yavuz, Mukayeseli İslam İlmihali, İstanbul 1993, Çile yay., sf. 477-479)
            Halil hoca rahmetlinin vasiyeti yukarıda verilmiştir. Osmanlıca Türkçesiyle kaleme alınan vasiyet metni aşağıda verilmiştir:
VASİYETNAMEDİR
Vasiyetname. Halil Zeki Tatlıgül
26 Rebiülahir 1407 hicri / 28 Aralık 1986 miladi
Müslümanın vasiyetinin her gün yazılı olması yüce Peygamberimiz sallallahü eâlâ aleyhi vesellem tarafından tavsiye buyurulmuştur.
Tavsiyelerine imtisalen naçiz vasiyetimi yapıyorum. Ecelin ne zaman vukû bulacağını Allah celle celâlühüden başkası bilmez. İlm-i ilahide olan ecelim vukû bulduğunda Rizeli muhterem hocamın haberdar edilmesi arzumdur. Mevla takdir etmişse üzerime tekbir getirmesi kalbimin isteğidir. Teminini yakınlarımdan ve ahbablarımdan beklerim. Taht-ı terbiyesinde ve rahle-i tedrisinde yetiştirdiği aciz tâlibi için zahmete katlanacağını ve bana hakkını helal edeceğini biliyorum.
Ayrıca malumat kabilinden istanbulda hoca(m) Mahmud Efendi hazretlerinin dua buyurmaları için haberdar edilmesini beklerim.
Hoş görülürse yol güzergahındaki fındık bahçesine kabrimin kazılması da vasiyetimdir.”
Vasiyet metninde dikkat çekici bir husus, yaş itibariyle küçük olmasına rağmen Halil hoca, cenazesine, Rizeli Mustafa Yıldız hocasını beklediğini ifade etmektedir. Halil hocanın muhtelif hastalıkları sebebiyle ömrünün uzun olmayacağına dair içine doğan bir his sebebiyle mi böyle bir temennide bulunduğunu doğrusu bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz şu ki, gerçekten Mustafa Yıldız hoca, Halil hocanın cenazesine gelmiş ve: “Halilimizi biz cenazemize beklerdik fakat takdir böyle imiş!” şeklinde sözleriyle hüznünü dile getirmiştir.[1]  
            Rahmetli Halil hocanın cenaze merasimine dair çekilen video ve kendi sesinden iki adet vaaz kaseti şu an elimizdedir. Bir arkadaşta hocamızın vaaz yaparken çekilen video görüntüsünün olduğunu duymuştum. Bununla birlikte yukarıdaki vasiyet 1986 yılına aittir. Yani hocanın vefatından dört yıl önce yazılmıştır. Son vasiyetinin, vefatı sonrası Halil hocanın yerine vekalet eden talebesi Abdullah hocada olduğunu duymuştum. Eğer böyle bir bilgi doğru ise o vasiyet metnine ulaşmayı sahiden çok isterim. Onda neler vardır? Mesela talebelerinin durumları, desti/hatırı geçen dostlarına dair düşünceleri, bu dünya ve ötelere bakışı, İslam’a ve Müslümanlara dair notları var mıdır? Varsa nelerdir? Bunları söz konusu metinden görmek bizim için fevkalade olurdu. Bu vesileyle Halil hocamıza dair yanında bilgi-belge olanların, bunları benimle paylaşmalarını gönlüm ne çok arzu eder!
            Hocamıza rahmet niyazıyla…
Ahmet Çapku
05.07.2006 Üsküdar

 

[1] Halil hocamızın büyük oğlu Abdulfettah bey, yaşadığı ilginç ve belki de kerametvari bir hadiseyi bana şöyle anlatmıştı. “Tatil dönüşü Erzincan’a gidiyorum yatılı İ.H.L.’nde okumak için. Babamla görüştüm ve artık ben arabaya bineceğim. Babam bana şöyle baktı ve; ‘Oğlum, kaldığın yurdun telefonunu bana ver’ dedi. Ben de; ‘Yahu babacığım, ne işine yarayacak yurdun telefonu. Adres olarak zaten biliyorsunuz kaldığım yeri’ dedim. Bunun üzerine babam; ‘Hayır, sen ver, telefonun bize lazım olur ver hele’ dedi. Ben de yurdun telefonunu babama söyledim, o da defterine kaydetti. İşe bakınız ki, ben Erzincan’a inerken beni otobüste karşıladılar, memleketten telefon geldi geri dön diye. Meğer babama verdiğim o telefonla ulaşmışlarmış. Ben daha oraya inmeden telefon etmişler benim cenazeye yetişmem için.
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Halil Hocanın Şiirleri (2006) /Arşiv

Halil Tatlıgül Hocaya ait olan şiirler Ahmet Çapku Hocamız tarafından derlendi. İlk kez sitemiz Kumru Haberde yayınlamanın mutluluğunu yaşarken Ahmet Çapku Hocamıza sonsuz teşekkür ediyor saygılarımızı sunuyoruz.  (2006)          Bekir AKKAYA
Halil Tatlıgül Hoca Efendi’nin 1966 Ece Cep Ajandası’na
Yazdığı Şiirlerinden Bir Kısmı
HALİL TATLIGÜL HOCA

********
HALİL HOCADAN ŞİİRLER
ARAŞTIRMA  AHMET ÇAPKU
Hemen her yaz mevsiminde memlekete geldiğimde Halil Hocamın kabrine uğrar, dua okur, onun yanıbaşında biraz tefekküre dalar sonra Hoca Efendi’nin yapımına öncülük ettiği camiye uğrar, namaz kılıp orada biraz soluklanırım. Hocamızın vefatı öncesi hafta Perşembe günkü sohbetine katılmış biri olarak geçmiş zamanı muhayyilemde zevk-i tahattur ederim. Geçen yaz da İslamdağ’a uğramış, Hocamızın mahdumları Abdulfettah ve Abdurrahman Efendilerle bir süre sohbet etmiştim. A. Fettah bey, sağolsun, bana Halil Hocamızın, içinde şiirleri bulunan cep ajandasını okumam için lütfedip vermişlerdi.
              Sözünü ettiğim cep ajansında Hoca Efendi’nin muhtelif tarihlerde farklı mevzularda kaleme alınmış şiirleri var. Aşağıdakiler Hocamızın kaleminden özel defterine yazılmış şiirlerinden bir kısmıdır. Parantez içindeki bilgiler tarafımızdan verilmiştir.
[İslam’ın beş temel esasının şiirle anlatımı]
Yüce Rasülüllah bak ne buyurdu
İslâm beş temel üzredir duyurdu
Birincisini söyledi kelime-i şehâdet
İnananın dili bol söyler elbet
*********
O kelime lâilâhe illellahdır
Devamı Muhammedü’r-rasûlullahdır
Mânâsı Ellah birdir müstehak ona ibadet
Kuludur ve hak elçisidir Muhammet
******
İkincisi namazdır dedi Fahr-i Cihan
Borçdan kurtulur beş vakit kılan
Üçüncüsüdür kul zekat verir
Bağışla malından fakıra kırkda bir
*******
Dördüncüdür bir ay Ramazan
Nefsi güzel terbiye eder inan
Beşincisi zengin olana emreder ELLAH
Haccediniz ziyaretiniz olsun Beytullah
*******
İman kalbdedir bunlar ayakda tutar
Bu beş olmazsa imanı şeytan yutar
Şu halde iman kalede altuna benzer
Şeytan çalmak için etrafında gezer
*******
Kalenin kapusu var beş yerinde
İşte nöbetci dikilmiş her birinde
Zira nöbetcilere lazımdır uyumamak
Uyursalar şeytana kolay olur kapmak
*****
Nöbetciden maksad bu beş şart olur
Tatbik eden tamam Müslüman olur
Aciz Halil sen durma daim yaz
Müslümanım diyen elbet kılacak namaz
*****
[Ece Muhtırası Cep Ajandası 1966. “28-31 Mayıs sayfaları arası”]
[Aşağıdaki şiir herhalde dargın olan birilerinin barışmasına vesile olan Hoca Efendi’nin sevincinin işareti olsa gerektir.]
Bir dakika vaktınızı alacam
Gelişimizdeki esas gayeyi sunacam
Kabul olursa sözüm mesrur olacam
Vesile olmamızı arzu ederim
*****
Gelişimiz ansızın ‘ol’du tabi ki zahir
Muhakkak vardır sebeb anlar mahir
İstedik ki gitsin aramızdan şeytan-ı hakir
Daha geri gelmemesini arzu ederim
****
İnsan beşerdir elbette şaşar
Şeytan var kuvvetini peşine koşar
Aramızı açarsa sevinli yaşar
Bükelim şeytanın boynunu arzu ederim
****
İnsanlar birbirine sebeb olacak
Her biri yekdiğerini arayıp soracak
Vasıta olan da muhakkak sevab bulacak
Bol sevabdan istifade etmeyi arzu ederim
****
Başka bir hadisle mevzua edeyim devam
Rasülüllah buyurmuşdur ey âl-i hümam
Üç günden fazla dargınlık kat’i haram
İşte dargınlığın kalkmasını arzu ederim
****
Kusura bakmamak dilerim sizden başda
Elbette küçükleriz sizden bizler yaşta
İşte bizleri tutun kendinize arkadaş da
Kusurumuzda ellerinizi tutmanızı arzu ederim
****
Ellahım gönlünüzü nurlu etsin
Ecdadınızı hep mağfiret etsin
İnşaellah iblisin iğvası burada bitsin
Ümidimiz olsun artık diye arzu ederim.
****
İnşaellah gayemiz hasıl oldu
Barışmamıza kalbimiz sevincle doldu
Bu işiniz benim şirime sebeb oldu
Doğrusu hepinize hurmetimi arzu ederim.

Âl-i Hümam: Yüksek seciyeli gayretli insan
[Ece 1966 Cep Ajandasının 2-5 Mart sayfaları arası]
[Halil Hoca aşağıdaki şiirinde ‘çaycılar’ adı altında muhtemelen tasavvuf erbabına, zikir halkaları oluşturup Allah’ı zikredenler hakkında ileri geri konuşanlara bir tür nasihat kabilinden reddiye kaleme almıştır.]
Ey çaycılara düşman olan
Ben de onlara düşmanım inan
Geçelim aleyhlerine gel yaman
Kusurlarını bulalım söyleyelim onlara
****
Acaba kardeşim bunlar ne yaparlar
Bu millet onlara çokca atarlar
Yoksa bunlarda var mı hatarlar
Varsa korkmadan söyleyelim onlara
****
Gel aramızda iyice müzakere edelim
Haklarında konuşduğumuzu iyi bilelim
Bilirsek hatalarını islaha gidelim
Bizden islah düşer o zaman onlara
****
Peki şimdi sana ben sorayım
Senden evvela ben bilgi alayım
Ondan sonra o adamlara dalayım
Ben çatmayı bilirim doğrusu onlara
****
Söylüyorum kardeşim çayı içerler
Hem çok içerler hududu geçerler
Ondan sonra da oturup hatim ederler
Bunu suç görüyorum ben onlara
****
Peki kardeşim bu mudur yalnız suçları
Başka var mı acaba onların ipucaları [?]
Öyle ise bize çok geçdi hakları
Bu suç değil belki iyi denir onlara
****
Kardeşim çayı çok içmekden ne olur
Çay zaten halal nimetdir durur
Kardeşim aleyhinden atma dilin kurur
Ben şimdi helallık dilerim onlara
****
Bana darılma sana bir şey diyeceğim
Seni doğrusu mümkünse ikaz edeceğim
Ben sana doğrusunu deyip gideceğim
Biz haddi zatında teşekkür edelim onlara
****
Baksana sonunda ederlermiş hatim
Ölülerimizi anarlar elbet daim
Derler duada Ya Rab devleti eyle daim
Devletin bile ihtiyacı var onlara
****
Peki bunlar böyle madem doğru insan
Utanmadan onlara nasıl uzattın lisan
Çatacak insan bulamadın mı utan utan
Seni ikaz ederim dil uzatma onlara
****
Sen hiç duymadın mı kumarhaneler
Daha beteri var bilirim şarabhaneler
Daha ne rezalet yerleri var neler
Onları bırak da demek çat onlara
****
Sen imandan almışsan eğer tat
Git de şarabcılara söyle çat
Aman kardeşim müslümanı dilinden at
Kıybet etme borclanırsın onlara
****
Ortalık doldu bak hep dinsiz
Sen hâlâ Müslümanlara çat ey beyinsiz
Bindiğin gemi senin doğrusu dümensiz
İslah et kendini çatma Müslümanlara
****
Daha çok söylerim amma burda kalsın
Herkes elinden gelirse birer kafire çatsın
Müslümanı mümkünse dilinden atsın
Hacı Halil der ki sevkim [sevgim] var onlara

16 Mart. Hacı Tahsin’in evinde.
Hatar: Kusur, hata.
[Ece Muhtırası Cep Ajandası 1966. “30 Haziran-5 Temmuz sayfaları arası”]
HASTANAME
[Hastaname şiiri Hoca Efendi’nin türlü çeşit hastalıkları sebebiyle hastanelerde çektiği ızdırapların ufak bir yansıması olmalıdır. Hoca Efendi’nin hastalıkları arasında kalp, böbrek, tansiyon sayılabilir. Galiba şeker hastalığı da var. Hocalık hizmetleri, ailenin geçimi, kimseye halini arzetmeme prensibi, belki de bazen parasızlık, hastanelerde dönen türlü çeşit kayırmalar ve/veya rüşvetler… Aşağıdaki şiirde söz konusu hastane hallerinin tasviri söz konusudur.]
Bir müessese var ki ismi müsteşfa
Demekdir ki taleb olunur orada şifa
Gider hastadan çekdiği cevr ü cefa
Devletin mi şahısın mı onu soruyorum
 *****
Osmanlı deyimi ile derler şifahane
Muztariblere gelir sanki safahane
Fukaraya doğrusu büyük devlethane
Fakirin mi zenginlerin mi onu soruyorum
 *****
Şimdiki lisanımızda ismi hastahane
Parası olana hakikat iyi istirahathane
Cebinde paran yoksa işte sana hastahane
Zenginlerin babadan mirası mı soruyorum
 *****
Vezneye beş lira ver derler karşıda doktor
Tabibe gittiğinde der yatak yokdur
Baştabibe çıkarsın gidilmez nebetci çokdur
Kime derd anlatalım onu soruyorum
*****
Hasta yan tarafda ıztırablı inler
Cebinde para yok seni kim dinler
Gireni çıkanı mı sorarsın sen binler
Biz niçin giremiyoruz onu soruyorum
 *****
Az ileri atılsan derler dur hasta uyur
Merd isen derdini anlat da duyur
Birisi el uzatsa ona derler buyur buyur
Ne oynar arada onu soruyorum
 *****
Yapdırmış orayı, doktor vermiş devlet
Niçin yatılmıyor ya verilmeyince ücret
Parasız girilmiyor içeriye elbet
Derdimize kim çare bulacak onu arıyorum
 *****
Tatlıgül kim dinler seni inlemene bak
Fakırin hali her zaman sızlanmak
Bol paran yahud yanında bacağı çıplak
Varsa bakarlar sana ne haldir diye soruyorum

[Ece Cep Ajandası 6-9 Mart sayfaları arası]

[Aşağıdaki şiir Osmanlıca ile yazılmıştır]
Himmetinizi bekleriz…
Ahfadı Fatihlere el uzatan dilleri okusun Kurân
Ehl-i imanın sizden beklediği budur inan
Maharetiniz görünsün biz de diyelim Müslüman gardaş uyan
Mecliste çoğalsın inşaellah sizin gibi âl-i hümam
*****
Kalben severiz sizleri hoş görünüz yazdık kelam
Huzurunuzdan ayrılırken yine ederim hürmetle selam
Bütün Müslümanlar dua eder zafer vere Mevlam
Aciz Halil de dua ve sevgilerini sunar vesselam

Dağgüvezi Çatağı fahri Kurân hocası

[Ece Muhtırası Cep Ajandası 1966, 24-25 Nisan sayfaları arası]
-----
[Aşağıdaki şiir, herhalde Hoca Efendi’nin Tunceli’de asker iken tanıştığı, sonraki zaman dilimlerinde kendisini ziyarete gittiğinde vefat etmiş olduğunu öğrendiği çok sevdiği bir arkadaşı için kaleme alınmıştır.]
Ah nevcivanım sadık mücahid kardeşim
Acı haberini duyduğumdan beri âh ü zârdır içim
Kükreyen imanını akseden simandan bilmişim
Nasıl unutayım kardeşim ben seni
*****
Seyrüsefer ettiniz geldiğiniz bana dost arkadaş
Katlandınız çileye koydunuz bir yastığa baş
Bu karibe orda oldunuz gönüldaş
Geleli göremedim nerde bulayım ben seni
*****
Hayal zannederim ben sizi gördüğüm anı
İnmişdiniz arabadan dört imanlı sima hani
Yapdığınıza karşılık çok bağışlaya sizi Ganî
Tunceli’de demek görecekmişim ben seni
*****
Hani senin kulağımda çınlayan gür sesin
Sevimli sesini duyduğumda anlardım sensin
Kurân yuvasına lider oldun duasını aldın herkesin
Medreseye çıktığımda bulamadım ben seni
 *****
Canım kardeşim ben geldim seni ziyarete
Görünmezdin demek intikal ettin ebediyete
Gıbta edilecek sayın [sa‘yin] vardı İslamiyete
Kurânla elbet anarım kardeşim ben seni
 *****
Yüce Mevlaya yalvarırım ederim daim niyaz
Geride kalanlarına sabır vere biraz
Sana da bol rahmet dilerim arkadaşım Yilmaz
İnşaellah Rasûle komşu görürüm ben seni.

25 Mart akşam
[Ece Ajandası, 8-10 Mayıs sayfaları arası]
[Bir mü’minin harama karşı tavrının nasıl olması gerektiğine dair kaleme alınmış bir şiir de aşağıdadır. Bazı yerleri tam okuyamadık.]
HARAM
Haramın binası yokdur
Paranın cefası çokdur
Yaranın [?] lokması çokdur
Kalbi tamir gayet güçdür
*****
Haram gelir birer birer
Bilki gider biner biner
Akıl olan hak söz dinler
Teslim olmak gayet güçdür
 *****
Halik rızkı bil verecek
Tabi kul taleb edecek
Rızkı Ellah’dan bilecek
Nefsi tatmin gayet güçdür
*****
Haramdan dolarsa kasa
İçkisiz kalkmazsa masa
Kalbi demirdeki pasa
Benzer islah gayet güçdür
*****
….[?] olmak[1] nimete küfür
İnanan edecek şükür
Bak o zaman malı yürür
Tatbik işte gayet güçdür
***** 
Sen bulduğunu kaparsan
Haram helal güp atarsan
Ne zaman hapı yutarsan
Lokman sana gayet güçdür
*****
Azab ettirme kendine
Haramı koyma cebine
İnersen kabrin dibine
Halin orda gayet güçdür
 *****
Soru sorarlar melekler
Hani çaldığın zehepler
Yumulur senin kelpenkler
Cevap vermek gayet güçdür
 *****
Hele midene dikkat et
Haramdan önüne çek set
……………..zikret
Haram varsa gayet güçtür
*****
Ayni kamyonat deposu
Yağına karışınca su
Kalacak yolda doğrusu
Yol alması gayet güçdür
*****
Mide ki işte yer haram
Gaflet basar dinle kelâm
Yolda kalırsın vesselam
Cennet cemâl gayet güçdür
*****
Bir kimseki zekât vermez
Ondan bil ki hayır gelmez
İnan asla safa sürmez
Kanaatsız safa güçdür
*****
Para ki binleri aşar
Keder yüz binlere çıkar
Zekat desen aklı kaçar
Hırsı yenmek gayet güçdür
*****
Bilmek kırkda bir zekat var
Zengin fakire el tutar
Esdiğinde aksi rüzgar
Kurtulması gayet güçdür
*****
Verseydi o zekatını
Kurtaracaktı malını
Nara koymazdı canını
Gafile ikaz ne güçdür
*****
Zekatın vermediği mal
Veliye kalır ibret al
Kasayı açacak derhal
Sana nasihat ne güçdür
*****
Parayı ki alır kapar
Masa başında keyf yapar
Artık sen velvele kopar
Geri gelmek gayet güçdür
*****
Vermezdin sen fakirlara
Sanardın gider zarara
El nasıl verdi kumara
Nadime fayda ne güçdür
*****
Paran biter eder küfür
Derhata olsaydı küsür
Tabi der etmedin şükür
Nanköre ikaz ne güçdür
*****
İleri yolla ey ahmak
Başına vurdurma tokmak
Milyon bıraksan derler hortlak
Kuldan teşekkür ne güçdür
*****
Ellah için denilince
Keseni açasın bence
Sırat köprüsü çok ince
Geçmek onu gayet güçdür
*****
Hele denilince Kurân
Coşsun kalbindeki iman
Yetişsin hafız nevcivan
Onlarsız dünya ne güçdür
*****
Onlar okuyacak Kurân
Haz duyacak bizde iman
Rahat olacak cümle can
Kurân’sız hayat ne güçdür
*****
Kurân kursunda okuyan
Odur ilmi bilip yayan
Kurân’ı duyana [?] uyan
Onsuz felah gayet güçdür
*****
Varsa sende eğer çocuk
Kurân ilmini öğret çok
Başka tahsile sonra sok
Kılavuzsuz kervan güçdür
*****
Evveli ba’dır sonu sin
Kurân senin kifayetin
Bil mukaddes emanetin
Rehbersiz yol gayet güçdür
*****
Ondan ki ayrı kalırsın
Fitne bahrına dalarsın
Daha kimden fayda umarsın
Gemisiz kurtulmak güçdür
*****
Manevi derdlere derman
Şüphe yok muhakkak Kurân
Okununca oluruz hayran
Onsuz iman gayet güçdür
*****
Evvelinde de söyledim
Manevi bir derd var dedim
Ona Lokman çok zor dedim
Tedavisiz gitmek de güçdür
*****
Aşikar olursa yaran
Çok bulunur onu saran
Gizli derde işte Kuran
Başka doktor gayet güçdür
*****
Oku Kurân’ı her zaman
Derdlerine olur derman
Son nefeste bil ki iman
Onsuz kalması gayet güçdür
*****
Çok doğrudur hep bu sözler
Aşık Halil doğruyu söyler
Tavana dikilince gözler
Hatırlamamak ne güçdür

Zehep: Altın
Bahr: Deniz

[Ece Muhtırası Cep Ajandası 1966, 12-27 Mayıs sayfaları arası]

[1] ‘olmak’ kelimesinin üstü çizilmiş

[Hoca Efendi’nin vasiyet kağıdının arka tarafında şu şiirler yazılıdır.]
Merhum Mehmet Akif: Cephede en cesur asker, camide en ateşli vaiz, meydanlarda en büyük hatipti.

Onun tereşşuhatından:

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek

Feryadı bırak kendine gel çünkü zaman dar
Uğraş ki telafi edecek bunca zarar var

İş bitti sebatın sonu yoktur diye yılma
Ey millet-i merhume sakın ye’se kapılma

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebediyyen yurdumun üstünde benim inlemeli

Hayır! Hayal ile yoktur benim alış verişim
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Hazırlayan: Ahmet Çapku
02.06.2006. Üsküdar
DÜZENLEME : BEKİR AKKAYA (2006)
İzinsiz alıntı yapılamaz...
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Halil Hoca'nın Hayatı / Ahmet ÇAPKU (Arşiv)

Ahmet Çapkunun Kaleminden
Halil Hoca: Yeniden…
Halil Zeki Tatlıgül Hocamız vefat edeli neredeyse onbeş yıl oluyor. İnsan sanki daha dün imiş gibi hatırlıyor o muhteşem cenaze merasimini. Yağmurlu bir Mayıs gününde şimdiki İslamdağ beldesi insan seline sahne olmuş, Kumru Fatsa yolu kapanmış idi. Ben de hocamızın cenazesine Terme’den gelmiştim. O zamanlar Terme İmam Hatip Lisesi ikinci sınıfta okuyordum. Abdi Hoca’nın cenazesinin ardından böylesine bir mahşerî kalabalığı bu civar belki de Halil Hocamızın cenaze merasiminde görmüş olmalıdır.
            Halil Hocamıza karşı bu sevgi selinin arka planında hiç şüphesiz onun yaptığı hizmetler, ortaya koyduğu örnek bir şahsiyet oluşu vardır. Nice insan özel meselelerini bile ona açmaktan, derdini onunla paylaşmaktan geri durmamış, yapacağı önemli atılımlardan önce Hocamıza akıl danışmak veya en azından onun duasını almak istemiştir. Hocamız da gerek ilmiyle gerek insanlığı ile akla gelebilecek hemen her türlü hizmeti insanımıza sunmaktan geri durmamış, bu uğurda gecesini gündüzüne katmıştır. İlim tahsil etmek isteyenler, çocuğuna düğün yapmak isteyenler, hacca, askere, gurbete gidecekler, herhangi bir partiye oy vermek isteyenler, dini bir fetvasını sormak isteyenler, cenazesi, mevlidi olanlar, hakeza kurak dualarında insanımız Halil Hocasını hep yanında görmek istemiştir. Bu açıdan biz, Halil Hocamızı ziyarete gelenlerin oldukça renklilik arzettiğini görürüz. Belediye başkanlarından bürokratlara, okul yöneticilerinden herhangi bir partinin önde gelenine kadar hemen her kesimden insan onun yanına gelip onunla sohbet etmek veya ondan akıl almak istemiştir.
            …
          
  Halil Hocamız vefat edeli yaklaşık onbeş yıl oluyor demiştik. Bu zaman zarfında Hoca Efendi ile ilgili dişe dokunur bir çalışma bildiğim kadarıyla henüz ortaya konulabilmiş değildir. Ali Duran Demircioğlu, Hocamızla ilgili bir çalışma yapmış ve çalışmasını Bir Tatlıgül Hoca Vardıadıyla 96 sayfa halinde yayımlamıştı. Bu çalışma hiç şüphesiz takdire layıktır. Ancak Hocamızın hayat hikayesi, onun düşüncelerini, çalışmalarını çok daha belirgin bir şekilde ilmî olarak ortaya konulması kanaatimizce gerekli idi. Aslında böyle bir çalışmayı Hocamıza talebe olmuş zevattan beklemek hakkımızdır. Fakat şimdiye kadar böyle bir çalışma henüz gün yüzüne çıkmadı. Bu düşüncelerle ve tabi vefa duygusu ile geçtiğimiz yaz döneminden itibaren Hocamızın hayat hikayesini araştırmaya koyulmuş bulunuyorum. Öncelikle Hoca Efendi’nin oğulları Abdulfettah Efendi ve Hacı (Abdurrahman) Efendi ile bir söyleşi gerçekleştirmiştim. Özellikle Hocamızın aile hayatındaki tutum ve davranışlarının tespiti için çocuklarını dinlemek en iyi yol olmalıydı. Bu arada Hocamızın tuttuğu notlar, yazdığı şiirler, gönderdiği mektuplar, elde bulunan fotoğrafları, görevi ile ilgili belgeleri de A. Fettah Hocamızdan emaneten almıştım.
          
  İstanbul’a gelince çerçeveyi geniş tuttum. Hocamızı yakından tanıyan biri ile görüştükten sonra karşıma en az iki üç kişi daha çıkıyor ve zincir uzayıp gidiyordu. Diyebilirim ki, haftanın bir gününü bu işe ayırdım. Bayram Karar ağabey bana Hüsnü Okumuş hocanın, Halil Hocamızla yakın arkadaş olduğunu söylemişti. Eminönü Firuz Ağa Camii İmam Hatibi olan Hüsnü Hocamızla bir söyleşi gerçekleştirdim. Halil Hocamızın ilim hayatı, samimiyeti, dostluk anlayışına dair önemli bilgiler aldım kendisinden. Sonra Abdullah Hatipoğlu Hocaya ulaştım. Hatipoğlu Hoca, Halil Hocamızın kıraat hocası. Halil Hocamızın Rize Müftüsü Karaali Hoca ile ilgili anılarını kendisinden dinleme imkanım oldu. Bu arada Hocamızın damatları Salih Dil, Yusuf Özşenel ve Niyazi Yaycıoğlu beyleri de dinleme fırsatı buldum. Yine Hocamızın talebelik arkadaşları Cemal Özdil ile İstanbul Fatsa yolculuğunu birlikte yaptıkları uzun yol şoförü Mustafa Faraşoğlu’ndaki hatıraları da kaydettim. Bir seferinde hacca beraber gittikleri Üsküdar Şeyh Devati Camii emekli imam hatibi Mehmet Aktaş Hocadan Halil Hocamızın hac hatıralarını tespit ettim. Ayrıca Süleymaniye Camii imam hatibi Mehmet Sevinç Hocanın da Halil Hocamıza dair intibalarını dinledim. Bu arada Halil Hocamızın kerimelerinin okuduğu Kur’an Kursunun yöneticisi ve Hocamızın yakın dostu olan Adil Çetin Hocamızdan da önemli bilgiler topladım. Hocamıza talebe olma nimetine ermiş Cahit Gülmez, İsa Erpik, Harun Baktı, Mehmet Kargın, Fahrettin Ergün gibi zevatın hatıralarını dinlemek benim için mühimdi. Hocamızın kayın validesi Emine Duman Hanımefendinin de damatına dair intibaları kayda geçtik. Bütün bunların üstünde daha önemlisi ise Halil Hocamızın Rize Zevandik’ten hocası Mustafa Yıldız Hocamızı dinledim. Mustafa Hocama kendi hayatını da anlattırmıştım ki, hayatının bir kesitinde Halil Hocamız vardı. Fevkalade önemli bilgiler verdi bana Hocamız. Yine Haseki kıraat hocası Talip Akbal Hocamız da arkadaşı Halil Hoca ile ilgili kayda değer bilgiler verdiler. Hocamızın kardeşi Ahmet Tatlıgül’ü Abdulfettah Hocamızın evinde dinlemiştim geçen yaz. Halil Hocamızın talebelik yıllarında izini tozunu nasıl kaybettirerek kendini ilme adayışının ilginç hikayesini bize nakletmişlerdi. Bu arada Mehmet Özbek, Ahmet Hocaoğlu, Ali Peru, Paşa Hoca, Adem Saraç, İbrahim Tatlıgül, Bekir Akkaya gibi zevatın da Halil Hocamıza dair bildiklerini kayda geçmiştim. Yine Güngören Vaizi Ahmet Ali Gencel Hocamızın da verdiği önemli bilgiler vardı. Hacı Fahri İlke ise kursun yapılışı, Halil Hocamızın Çatak’a yerleşmesi ve oradaki hayatına dair değerli bilgiler aktardılar bize. Geçen akşam Bayram Karar ağabeyle Halil Hocamızı konuşmuştuk bizde. Önümdeki liste uzayıp gidiyor. Kimlerle görüşmem gerektiğine baktığımda: Cevat Gülmez, Hikmet Saylan, Recep Eser, Abdullah Tepe, Durmuş Bul, Remzi Kınalı, Mahmut Çatık, Recep Ali Kargın… liste sahiden uzayıp gidiyor. Nasip olursa önümüzdeki yaz döneminde mezkür zevatla görüşmeye çalışacağım.
Bu arada Hocamıza dair pek çok belgeye ulaşma imkanım da oldu. Haseki’de çekilen üç önemli fotoğrafı Talip Akbal Hocamızdan aldık. Haseki’de okuyanların mezuniyet hatıra fotoğrafları tablosu ise ayrı bir vesika. Bir fetva metnini Adem Saraç Hocamız lütfettiler. Fahrettin Ergün ise kızkardeşinin Halil Hocamız tarafından kaydedilen nikah akti metnini verdiler. Ahmet Ali Gencel Hocamız ise Halil Hocamızın kendisine yazdığı ve Almanya’dan ilaç istediği mektupları bize tevdi ettiler. Bunun yanında Halil Hocamızın vaaz ederken kayda alınmış iki adet kaseti de bende bulunuyor. Mehmet Kargın Hocamız ise Halil Hocamızın cenaze merasiminde çekilen VHS video bant kaydını bize verdiler ki, biz bunu CD’ye aktardık. Halil Hocamızın kendi sesinden vaazlarını dinlemek ve cenaze gününün mahşeri kalabalığını, Halil Hocamızın son yolculuğundaki sîmâsını seyretmek için bunlar sahiden güzel imkanlar. Ayrıca Halil Hocamızın Mart 1990 yılında hacda iken (vefatından iki ay önce) gönderdiği mektup ise kıymetli bir belge bizim için. Yine oğlu Abdulfettah Hocamıza gönderdiği pek çok mektup da elimizde şu an. Ayrıca Hocamızın vasiyetnamesi de bizde mahfuz bulunuyor. (Tabi sonraki dönemlerde yazdığı bir vasiyetname Abdullah Tepe Hocamızda imiş.) Yukarıda isimlerini verdiğimiz zevatla yapılan görüşmelerin bant kayıtları yaklaşık onsekize kasete ulaştı ki, (double çekimle) her biri neredeyse yüz dakika üzerinden hesap edilecek olursa binsekizyüz dakikalık konuşma demektir bu. Bütün bunların zaman içinde çözümlenmesi ile sanıyorum uzunca bir metin çıkacak önümüze. Konuşmalar birbirini tamamlar nitelikte olsa da içlerinde ayrıntı kabilinden ve Hocamızın hayatının akışını tamamlayan pek çok kare var. İleride bunları düzgün bir metin haline getirip belgelerle birlikte güzel bir yazı ortaya çıkarmayı planlıyorum. Bu benim için Halil Hocama dair bir vefa borcu.
1 Mayıs 2005 Halil Hocamızın vefatının 15. yılı (sene-i devriyesi). Gönül ister ki, Hocamızın vefat yıldönümünde Hocamıza dair en azından bir mevlit merasimi düzenlense. Onu yakından tanıyanlardan Hocamızın hayat hikayesi dinlense. Hatta ileriki yıllarda sempozyum tertip edilse. Zira biliyoruz ki, Halil Hocamız sadece İslamdağ’ın değil aslında Türkiye’nin hocadır. Bunu edindiğim intibaa nazaran söylemek isterim. Çünkü Halil Hocamız 1980-83 yıllarında Haseki’de okurken kendisini İstanbul’a almak için birbirinden bağımsız dört ayrı çalışma grubu oluşturulmuş. İskender Paşa Camii, [Ali Peru öncülüğünde] Zeytinburnu Konyalı Camii, [Hüsnü Okumuş öncülüğünde] Eminönü Müftülüğü’nde bir cami ile [Cahit Gülmez ve İsa Erpik öncülüğünde] Ünalan Camii’ne görevli olarak gelmesi için muhtelif insanlar ciddi şekilde çabalar ortaya koymuşlar. Ancak Halil Hocamız Çatak’taki talebelerini bırakmak istememiş ki, bu hikaye sahiden çok uzun. İleride inşallah teferruatıyla birlikte verme imkanımız olur. Ayrıca Dr. Tayyar Altıkulaç’ın Halil Hocamızı Kastamonu Eğitim Merkezi’ne hoca olarak alma girişimleri ise başka bir bahs-i diğerdir. Yine Hocamızın Diyanet İşleri Başkanlığı’na Mushafları İnceleme Kurulu’na alınma gayretleri de bir başka hikayedir. Bunun yanında Halil Hocamız Çatak’ta iken Trabzon’an bir ekibin: “Hocam sana bin talebeyi okutman için her türlü imkanı sunuyoruz. Altına son model hizmet için araba. Ne istersen!” teklifiyle gelenleri ise belki çok az insan bilir … Bu arada Hocamızın küçük yaşlarında hacca giderken Ürdün’de (?) yakalanıp nezarete atılışı, 1980’li yıllarda Fatsa’da, Arapça okuttuğu için sorgulanışı, resmi görev alışındaki sıkıntıları, türlü çeşit hastalıkları, siyasetle iç içe hayatı, dur durak bilmeyen ilim meclisleri, ardı arkası kesilmeyen misafirler ve ziyaretçiler, Kumru merkezli olmak üzere Çokdeğirmen, Fizme ve Çatak’a medrese açma projeleri, çocuklarının daha iyi ilim tahsili ve başka sebeplerle İstanbul’a gelmek istemesine rağmen hocası (şeyhi)nin buna izin vermeyişi ve Halil Hocamızın İstanbul’a gitmek için yaptığı istiharelerinde “Samsun’dan öteye geçemiyorum. Her seferinde köprüler yıkılıyor!” sözleri gerçekten ayrı ayrı incelenip ortaya konulması gereken yönleridir. Hakeza Abdi Hoca ile Halil Hocamızın ilişkileri de dikkate değerdir. Abdi Hocamız Halil Hocamızla ilgili olarak Halil Hocamızın babası Çokdeğirmen Köyü Hatibi Ali Hoca’ya: “Ali Efendi, bizden sonra buraların bekçisi bu çocuk olacak” demiş küçük Halil beşikte iken…Küçük Halil ile Abdi Hoca’yı ziyarete giden Ali Hoca, Abdi Hoca’nın huzuruna vardıklarında Abdi Hoca hemen ayağa kalkmış. Yanında oturan insanlar: Hocam, buraya nice insan geliyor, bunlar içinde hatırı sayılır kişiler de var. Siz derste iken onlar için ayağa kalkmıyorsunuz da, Ali Hoca ve yanındaki küçük çocuk için niçin ayağa kalkıyorsunuz, diye kendisine sorulduğunda o: ‘Oğlum, ben bu küçük çocuğun/Halil’in istikbali için hürmeten ayağa kalkıyorum’ demiş. Yine Abdi Hoca, muhtemelen Halil Hoca’yı kastederek: “Bizden sonra bir âlim gelecek ama onun ömrü az olacak” sözünü de buraya kaydedebiliriz.
Evet, söz uzayıp gidiyor. Hocamızı tanıyıp da kendilerinde bilgi ve belge olan herkesten yardım talep ediyorum. İnşallah güzel, hayırlı bir çalışma ortaya çıkar. Ya nasip…
Ahmet Çapku.
26.04.2005. Üsküdar
acapku@yahoo.com

Kaynak Gösterilmeden Alınamaz!
Yaına Hazırlayan : Bekir AKKAYA
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Halil [Tatlıgül] Hocanın Hayatından Bir-iki Kesit / Ahmet ÇAPKU ((Arşiv)

AHMET ÇAPKU HOCAMIZDAN HALİL TATLIGÜL HOCA İLE İLGİLİ YENİ  BİR ARAŞTIRMA
Halil [Tatlıgül] Hocanın Hayatından Bir-iki Kesit
Halil hocamızın hayat hikayesini derli toplu yazabilmek için onu yakından tanıyanların tanıklıklarına başvurmak gerekir. Gerçi hoca efendiyi tanıyanların çok olması ve hemen her birinin de dile getirmek istediği bir hatırasının olması, bu zevkli uğraşıyı ağırlaştırmaktadır. Tabi böyle bir çalışmada, bilgi ve belge arttıkça konuya bütüncül bir bakış açısı da mümkün hale gelmektedir. Bu yazımızda hoca efendiyle yakın muarefesi olan iki mühim ismin tanıklığını dile getireceğiz.
…  
Abdulcemal Zorlu bey, Kumru’da iki dönem belediye başkanlığı yapmış ve Kumru halkının yakından tanıdığı bir isimdir. Kendisi, memuriyet ve hizmetinin son yıllarını Kumru’da belediye reisi olarak hitama erdirmiş biridir. Onunla bu yıl hacda Mekke-i Mükerreme’de bir araya gelip tanışma imkanımız oldu. Halil hocamızı yakından tanıyanlardan biri de A.
Cemal beydir. Onun bana Halil hocamızın hayat hikayesine dair el yazısıyla hazırlayıp verdiği yazıyı takdim ediyorum:
Halil Tatlıgül Hoca:
Halil Hocam Kumru ilçesinin çocuğu olmasına rağmen ben Kumru dışında olduğum için kendisini yakınen tanımam 1984 yılının başında olmuştur. Hocam çok nazik, kibar, narin bir yapıya sahip, bölgemizin yetiştirdiği büyük bir bilim [ilim] adamı, din âlimi idi. Konuştuğunda insanları duygulandırır, derin bilgisiyle insanları aydınlatır, herkes onu cân-ı gönülden dinler ve huzura kavuşurdu. Ben kendi nefsimde bunu yaşadım. Çok zamanlar camide vaaz eden hocalarımız ezan okunduğu halde vaazlarını uzattığında, konuşmayı bitirseler de namazımızı kılıp gitsek derdik. Ama Halil hocamız bundan istisna idi. O ne kadar konuşursa konuşsun insanlar bıkmaz, biraz daha konuşsa derdik. Derin bilgisi ve anlatımıyla insanların ruhuna hitap ederdi.
Benim belediye başkanlığımın 6 yılı onunla beraber geçmiştir. Bu zaman içerisinde bir çok defalar beraber sohbetlerimiz ve beraberliğimiz olmuştur…[1] Hocamı benim anlatmam mümkün değildir. Onunla yaşamak lazımdır. 41 yıllık kısa ömrüne çok büyük bir ilmi Allah ona nasip etmiştir. Benim belediye çalışmalarımda insanlara hizmet noktasında bana da çok büyük faydası olmuştur. Mesela Kumru’da Merkez Camiinde yaptığı bir vaazında [tarla sahiplerinin] tarlasından yol vermenin büyük sevap olduğunu söylemiştir. Benim yaptığım yolların açılmasında bu sözlerin büyük tesiri olmuştur ve ben tarla sahiplerini daha kolay ikna etmişimdir.
Kumru’da yapılan çifte minareli caminin [Yaylak Camii] yapılmasında hocamın yine çok büyük faydası olmuştur. O camiyi Yüksel Yaylak tek başına yaptırmıştır. Caminin yeri belediyemize aitti. Yeri ben verdim. Bu caminin yeri eski mezarlıktı. Mezarlıklar belediye hudutları içerisinde belediyeye ait olduğu için belediye meclisi tarafından kaldırılır veya tesis edilir. Yüksel Yaylak bir cami yapmak istediğini, belediyece bir yer verme imkanı olursa bu camiyi Kumru’ya yapacağını söyledi. Burada İmam Hatip Lisesi de bulunduğu için bu caminin buraya yapılmasında fayda olacağı düşüncesiyle bu mezarlığı kaldırmaya karar verdim. Fakat orada kabirleri bulunan aileler buna karşı çıktılar. İşte Halil hocam burada devreye girdi ve onları ikna ederek bu caminin yapılmasına büyük katkı sağladı.
Yine bir cenaze merasiminde konuşurken Allahu Teala’nın insanlara verdiği sonsuz nimetlerin yanında en büyük nimetin üç şey olduğunu söyledi: Su, hava, ekmek. Bu üçlü bir arada olduğunda insanlar yaşamlarını sürdürebilir, demiştir. Hocamı anlatmak tek kelime ile onun cenazesi idi. Onun o büyüklüğünü Türkiyemizin dört bir tarafından gelen insanlar göstermiştir. Genç yaşta vefatı tüm halkımızı üzmüştür. Hocamıza Allah’tan bol rahmet niyaz ediyoruz.

A. Cemal Zorlu                                                          
[Mekke-i Mükerreme. 14 Ocak 2006]


[Kumru eski belediye reislerinden
A. Cemal Zorlu]
Aşağıdaki belge ise bir zamanlar Kumru ilçe müftüsü olan Osman Şener hocaya aittir. Şener hoca ile de hacda görüşme imkanımız olmuştu. İlginçtir onun Türkiye’ye dönüş yapacağı günü kendisine ulaşabilmiş ve kendisiyle, hocamıza dair söyleşiyi gerçekleştirme bahtiyarlığına ermiştim. Hocamızla ilgili ilginç bir hatırasını şöyle aktarmış ve konuya dair belgeyi de bana yakın tarihte ulaştırmıştı. Buradan kendisine teşekkürlerimi arzediyorum.
Hikaye özetle şöyledir: Günün birinde Halil hocamız Kumru eski/sâbık müftüsü Osman Şener’in evine konuk olur. Öğlen yemeği yerler. Sofrada yayla balı denilen ve halk arasında ağulu bal diye de bilinen bir tür arı balı vardır. Osman hoca, Halil hocaya; ‘Hocam, bu baldan şöyle az miktar alsanız yeter. Çünkü fazlası, Allah korusun, insana zehir tesiri yapabilir’ diye nazikçe uyarmayı ihmal etmez. Fakat nasıl oldu ise hoca efendi herhalde bir miktar fazlaca alır baldan. Öğlen namazını Kumru Merkez
Camii’nde Halil hoca kıldırır fakat gözlerinin önü kararmaya başlamıştır namazda. Namaz sonrası ona yakın olan cemaat hoca efendinin eline varmak, onunla musafaha yapmak ister fakat o, buğulu bir şekilde görebildiği cemaata el işaretiyle, -tamam, kabul- manasına gelecek şekilde onları başından uzaklaştırır lakin kendisi iyi durumda değildir. Aradan biraz zaman geçer. Kendini bir miktar toparlayıp Çatak’a [İslamdağ] iner. Ancak balın tesiri altındadır hâlâ. Yatsı namazını kıldırır Çatak camiinde. Ve mihrapta öylece kala kalır. Ev halkı onu, -herhalde hoca efendi bu gece kursta kaldı- zanneder. Kurstakiler ise, -hocamız namazı kıldırıp biraz murakabeye daldı, herhalde namaz sonrası evine gitti- zannederler. Meğer Halil hoca sabaha kadar orada öylece kalakalmışmış! Nihayet kendini toparlayabilmiş ve hemen ardından Osman hocaya şu uyarı mektubunu yazmış:
            “Müfti efendi,
Herhalde beni sizin bal tuttu. Haberin olsun, fazla yeme. Çünkü ben nısf-ı ölümle [yarı ölümle] karşılaştım.
Zat-ı âliniz[in] Malatya’ya gideceğinizi biliyorum. Selam götürürsünüz.
Halil hoca
İmza

[Kumru eski müftülerinden Osman Şener hoca]
Halil hocamız aslında çok az yemek yiyen biri imiş. İstanbul-Fatsa arası yolculuklarını genellikle, benim de dayım olan ve uzun yıllar şehirler arası şoförlük yapan Mustafa Faraşoğlu ile yaparmış. Otobüs Samsun’u geçince ve hele geceleyin Bolu’ya doğru yol almaya başlayınca hoca efendi şöyle usulca gelir, otobüsün ara koridorunun şoför mahalline yakın yerine oturur ve dayımla yol boyu sohbete dalarlarmış. Yatsı namazı ile sabahı kıldığına şahitlik eden dayım, onun yemek yeme tarzı ile ilgili olarak bana şunları ifade etmişti. ‘Ben mola verdiğimiz yerde hocamı, otobüs kaptanlarının oldukları yere yemeğe götürmek isterdim. Bilirsiniz orası bedavadır. Fakat bu mümkün olmazdı. Çünkü, derdi Halil hoca, ben otobüsün bir elemanı değilim. Siz buraya yolcu getirdiğiniz için bu lokanta sahibi size bedava veriyor. Dolayısıyla otobüsün elemanlarının dışında birinin burada meccanen/bedava yemek yemesi helal olmaz! Kusuruma kalmayın Mustafa efendi’, dermiş. Ve ilave ediyor dayım: “Ben onun ne kadar yemek yediğini de gördüm: Kuş kadar! Evet o kadar az yemek yerdi ki, bir insan bu kadarcık yemekle nasıl ayakta kalabilir derdiniz gördüğünüzde. Bir de onun
kendine özgü bir yürüyüşü vardı. Hızlıca ve sanki uçuyormuşçasına. Tabi bunu dikkatlice baktığınızda anlardınız. Dışarıdan cüsseli görünürdü fakat çok hafif, naif biriydi Halil hoca’. Ramazanlarda A.Cemal bey, Halil hocayı iftara davet eder, o da bu daveti kırmayıp katılırmış. Yemeğin ardından doğruca namaz ve sohbet için Merkez Camii’ne gidilirmiş.
Hasılı güzel ahlak adına ahlak kitaplarımızın kaydettiği evsafın neredeyse tamamını hoca efendide görmek mümkün olmuştur. Hoş sohbetlilik, davete icabet, insanları kırmadan, bıktırmadan irşat, ilme düşkünlük, nezaket, kibarlık, zarafet, halîm (yumuşak) bir yapı, tasavvuf erbabının adeta sihirli formülü olan kıllet-i taâm, kıllet-i menâm, kıllet-i kelâm (az yemek,- az uyumak,-az konuşmak), ibadete düşkünlük, iffet, edep, helal haram-mahrem ve namahrem hususlarına azami dikkat gibi daha pek çok sıfatları kendinde toplamış ve böylesi bir yaşam ile nice üst kesimdeki insanlardan sıradan halk tabakasına kadar insanların gönüllerine nüfuz edebilmiş müstesna bir şahsiyet olmuştur diyebiliriz.
Yaşama dair güzellikleri kâl [sözlü] ve hâl [yaşam pratiği] ile insanımıza öğretme noktasında örneklik teşkil eden Halil hocamız ve onun gibilere minnettarız.
Ahmet Çapku
14.09.2006

 

[1] Mektupta noktalı olarak geçtiğim yerde zamanın bürokratlarından bazılarının ismi verilmektedir. Fakat söz konusu şahısların izni olmadan onların adlarını vermeyi uygun görmedim. (A. Çapku)

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Canik Org Yayında (2006) /Bekir Akkaya

FİZME SİTESİ, KUMRU ORG SİTESİ VE BHD SİTELERİNE KARDEŞ
CANİK ORG YAYINDA!
Ramazanız mübarek olsun diyor Kumru’dan sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Uzun bir zamandırwww.kumru.org sitesi ile elimizden geldiği kadar yayın yapmaya çalıştık ve bu yayınımız Değerli Dostum Mehmet Arşin’in “dur” demesine kadar devam edecektir.
            Biz site yapımını “html” ile öğrendik. Bilgilerimiz yine aynı bilgilerdir. Başlangıçta hazır siteleri ve hazır şablonları keşfettik. Bizim bu çalışmalarımızı gören Değerli Dostum Mehmet Arşin imdadımıza yetişerek kendisinin www.kumru.org sitesini alarak bütün giderlerini kendi karşılamak üzere bu alan ve ismi bize tahsis etti. Yayında olan KUMRU.ORG sitesi bize ve dolayısıyla hepimize Mehmet Arşin Dostumun bir armağınıdır.  
            Yayınımız çok kabul gördü. Bir iki küfürlü yazıyı hiç dikkate almadık. Yine Mehmet Arşin’inwww.fizme.com sitesi bizimle birlikte yayınını sürdürdü. Takdirle takip edilen site hiç güncelliğini yetirmedi. Memleket Sevdalısı Mehmet Arşin’in dikkatle yaptığı yayınlar sadece Fizme ve Kumru’da değil, tüm dünyada takdirle karşılanmaya devam ediyor.
            Bizim emeğimizin ürünü olan www.kumru.org sitesi son zamanlarda haber noktasında güncellenememesi nedeniyle epey uyarı aldık. Bilenlerin bildiği durum ise “html”’nin güncellenmesinin zor olması idi. www.fizme.com sitesi “html” yayınına ara vererek bizim arzu ettiğimiz bir kod sistemine geçerek göz doldurmasını sürdürürken biz epey geride aldık. Bu nedenle de epey eleştiri aldık. Çok arzu etmemize rağmen biz “html”den kurtulamadık. Bu isteğimizi birazda fazla yük olmayalım düşüncesi ile dostumuz Mehmet Arşin’e de açıklayamadık. Elimizden geldiği kadar önemli olan Ahmet Çapku hocamız gibi değerli yazarların araştırmalarını yayınlamaya devam ettik. Bundan sonrada aynı önemli araştırma yazı ve dosya ve fotoğraflar www.kumru .org sitesinde yayınlanmaya devam edecektir.
            Daha çok haber noktasında yayınlarımızın güncel olması için Dostum ve Gazeteci BHD başkanı İlhan Tincinin önerisi ile www.canik.org sitesinde bu tür yayının sürdürülebileceğini düşündük. Kumru merkez olmak üzere yayını daha genele bu şekilde ve güncel olarak yayınlamanın daha faydalı olacağını düşündük.
            Bu durumda www.kumru.org sitemiz Kumru merkezli daha çok araştırma , inceleme, fotoğraf güncellemeleri ile yayınına devam edecek olup, günlük dosya ve haberler www.canik .org sitesinde verilmeye çalışacaktır.
            Zaten bizim yazılarımız ufak büyük çok sayıda sitede yayınlanırken, başta www.fizme.com vewww.bhdhaber.com siteleri ile işbirliğimiz deva edecek olup diğer siteler yayınlarının düzeyleri noktasında bizlerle beraber olacaklardır. Hak ve hukuku dikkate almayan, kanuni sorumlulukları es geçen ya da emeksiz olarak oradan buradan kaynak belirtmeksizin çalan çarpanların bizim sitelerle beraber olmaları düşünülemez…Bu durumda  kanuni yollara baş vurmak ilkeli yayıncılığın bir gereği olarak bizim de hakkımızdır. Gerektiğinde bu tür emeğe saygısızlar bu siteden teşhir edilecek ve durum ziyaretcilerimizle paylaşalıcaktır.
            www.canik.org deneme olarak yayına başladı. www.kumru.org ise farklı dosya ve araştırma yazılarımızla yayınını bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada sürdürecektir. Desteklerini esirgemeyen Değerli dostlarım Mehmet Arşin ve İlhan Tinciye bu vesile ile tekrar teşekkür ediyor hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
BEKİR AKKAYA
       KUMRU
30 Eylül 2006

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©