Selçuklu Belediyesi
Gençlik Meclisi tarafından düzenlenen “Kariyer Zirvesi Programı”na
davetli idim. Konuşmacı ise, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu idi…
Salon tıklım tıklım…
Çoğu da üniversite gençliği.
Davutoğlu liderlik
ve girişmcilik üzerinde durdu.
Başta insanlık
tarihinin birikimlerinden haberdar olmak gerektiğine vurgu
yaptı. Çünkü dünyanın
bir gidişatı vardı. Tıpkı bir nehir gibi. Her millet bu nehre akan bir
ırmak gibiydi.
Bütün bunlardan
haberdar olurken, kendi ait olduğumuz kültür ve medeniyeti de bilmek gerekti. Meselâ New York’ta bir Amerikalı ünlüden
bahsederken Mevlanâ’dan da bir şeyler söyleyebilmek gerekti.
Liderlik bir
anlamda toplumun önünü açmak ve geriden gelenlere bir iz bırakmakla olurdu.
Bu arada Ebu Said
El-Hadimî’nin şu sözü de çok anlamlıdır:
Kâmil insan
odur ki koya her yerde bir eser.
Eseri
olmayanın yerinde yeller eser!
Elbette ki birçok
alanda liderlik söz konusuydu. Bunlar siyâsî, ekonomik ve entelektüel alanlarda
olabilirdi.
Yine iz bırakanların izlerini daha
sonraki nesillere taşımak da bir liderlik örneği idi. Meselâ Mevlanâ’yı anlayıp
onu ileriye taşımak gibi.
Liderliğin bir
özelliği de, korkmamak ve ümit kesmemekti… Kafalara, “Biz bunu yapabiliriz”
düşüncesi hâkim olmalıydı. Yani “özgüven” şarttı. Tabiî ki bu alt
yapısız olmazdı. Bunu gerçekleştirmek için, hem kendi tarihini ve toplumunu
geçmiş ve gelecek bağlantısı içinde bilecek ve hem de bunu dünyanın birikimiyle
mukayese yaparak çözümler üretebilecek bir kafa lazımdı.
Bu işler elbette
sloganlarla olmazdı. Bunlar kolaycılıktı.
Her şeyden önce
büyük ve öncü düşünceler üretmek gerektiğinin altını çizdi. Bunun için de insanlık düşünce ve bilim
tarihini iyi okumak şarttı.
Bu arada şunu da
unutmamak gerekiyordu…
İnsanlık birikiminin
bizim birikimimize ihtiyacı var.
Lider olabilmek
için, bilim ve teknolojinin nesnesi değil öznesi olmak şarttır.
Tabiî ki lider, bir
kişi de olabilir, bir toplum da, bir sembol de…
Etkin ve tanınan bir
dış işleri bakanı olması dolayısıyla, bazı ilginç hatıralarını da anlattı…
Meselâ Afganistan’ın
Belh şehrindeki bir vali kendisinden bölgesiyle ilgili isteklerde
bulunabiliyor. Tıpkı bir Konya valisi gibi. Çünkü Türkiye’yi hem acziyet içinde
görmüyor, hem de kendisinin bir hamisi biliyor. Bosna Hersek’de de aynı
isteklere muhatap olmuş. Yine sebep aynı.
Bu arada küçük bir
Afrika ülkesi kendilerinden elçilik açmalarını istiyor. Çünkü Türk
bayrağının dalgalanmasını kendi özgürlüğünün bir işareti olarak
değerlendiriyor. Her ne kadar bağımsız da olsa, sömürge ülke görüntüsünden
bizim bayrağımızın dalgalanmasıyla kurtulacağını ümit ediyor.
Bütün bunlar,
Türkiye’ye hem bir misyon yüklüyor hem de lider ülke olduğunu gösteriyor.
Davutoğlu, Türkiye
coğrafyasının riskli bir konumda oluşundan şikâyet etmemek gerektiğine özellikle
vurgu yaptı. Önemli olan bu riskleri fırsata dönüştürmekti.
Diğer taraftan
bir tarihimiz vardı. Bu hiçbir zaman bir yük olarak görülmemeliydi. Önemli olan
hem bu coğrafyanın hem de tarihin gereğini yapmaktı.
Bütün mesele şu idi…
İnsanlık bize
baktığı zaman bir ümit görmeli.
Bunun için hem
kuvvetli hem de şefkatli olma zarureti söz konusudur. Liderlik bununla mümkün…
Sadece şefkat yetmez. Bundan sadece acziyet doğar.
Bu arada dünyanın en
ücra köşelerinde bizim girişimci vatandaşlarımız olduğundan söz etti. Eline bir
çantasını alıp düşmüş yollara…
Birçok milletler
arası toplantılarda hep ümit ve cesaretle konuşmuş. Onun bu durumuna hayret
eden bir Amerikalı diplomat şöyle bir soru yöneltmiş:
-Siz dağılmış,
bir anlamda büyük bir parçadan ayrılmış bir ülkesiniz. Nasıl oluyor da bu kadar
iddialı ve ümitli konuşabiliyorsunuz?
O da onlara şöyle
cevap vermiş…
-Sizin hayat
serüveniniz belli… Yollar çizilmiş. Orada doğuyorsunuz ve belirli basamaklardan
sonra bir yerlere geliyorsunuz. Ama bizim önümüzdeki yollar sizin gibi değil.
Pek çok engeller söz konusu. Biz bunların hepsiyle baş etmek için pek çok
düşünceler geliştirebiliyoruz. Bir gün bunları aşacağız!..
Bu ufuk açıcı ve
ümit verici mesajlarıyla Davutoğlu, gerçekten kendisini yetiştirmiş vizyon
sahibi bir entelektüel görüntüsü verdi.
Bir seçim arifesinde
olmasına rağmen, ne partisinden bahsetti ne de seçilmekten…
Öyle sanıyoruz ki,
onun için ideal ve buna uygun hazırlık çok önemliydi. Gerisi arkadan gelirdi.
Onu dinlerken
gerçekten ümitlerim tazelendi, sevincim arttı… Gelecekle ilgili düşüncelerimde
bir canlılık meydana geldi.
Yalnız, etrafında,
kendisi gibi aday olan diğer zevatı görünce de bayağı üzüldüm. Böyle bir kişi
için, onlarla bir arada bulunmanın ne kadar zor olduğunu tahmin etmek o kadar
zor değildi.
Eh, ne diyelim…
Allah yardımcısı
olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...