Hatıra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hatıra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2022

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok
 olduğunu, sırada beklemeyi ihlal ederek ayrıcalık isteyenlerin bile sıraya girmek zorunda kaldıkları, bir hasta yakını olarak son derece beni memnun etti. Bir görevliye bu kişinin kim olduğunu sorunca bana “Başhekim Dr. Alaatin Arıkan” dedi. İşim bitince bu duyarlı insanla yakından görüşmek istedim.
Kendisi ile makamına giderek tanıştım ve Fatsa Devlet Hastanesi ile ilgili uzun bir söyleşi gerçekleştirdim. Sonunda da dedim ki “Bunlar filan gazetede yayımlanacak.” Pek inanmadı ama “tamam yayınlansın” dedi. Ve ilgili yazı gazetede yayımlanınca bayağı yankı yaptı… İşte ben Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Alaatin Arıkan’la böyle tanıştım.

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok

İsparta'da Adalet Partisi Milletvekilinden Para da Almıştım /Bekir AKKAYA

         Birkaç gün önce Ünlü Rus Yazarı Tolstoy’un “İtiraflarım” adlı romanını okudum. 1828 yılında doğan Tolstoy "döneminde entel ve dantel olduğunu, her türlü üne kavuştuğunu şanı ve şöhreti ile bütün dünyada tanındığını, altı bin dönüm arazisi ile büyük bir zenginliğe kavuştuğunu" ifade ediyor.    
             Yazı ve çizileri ile çıkardığı gazete ve dergilerle "döneminde halkı eğittiğini kendisi ile bu görevi üstlenenlerin hiç birinin aslında en çok eğitilmeye ihtiyaçları bulunduğunu" itiraf ediyor.               
   Dünyaya “neden?” geldiğini ve ”nereye?” gittiğini sorgulayarak "cevap veremediğinden kafayı yediğini" itiraf ettikten sonra "bir çok kez bunalımlar sonucu kendini asmaya teşebbüs ettiğini" belirtiyor.                                                                                                                 "Uzun çabaların sonucu Hıristiyanlığı kabul ederek eksiklikleri ile birlikte ve papazları beğenmemesine rağmen kiliseden ayrılmayarak en azından bunalımdan kurtulduğunu" “İtiraflarım” kitabında açıkça belirtiyor.                                                                                                         Kitap enteresan bir kitap olup, özelliklede ulu orta başkalarına yol gösteren ve halkı eğitme gibi dertleri olup kendi kafa karışıklarını itiraf edemeyenleri tanıma noktasında ip uçları ile dolu. Kitabı bitirdiğimde hala kafası karışık olan Tolstoy için “keşke birazda İslam’ı inceleseydi diye düşündüm.”                                                                                                                           Ben aslında Tolstuy’u bu kadar uzun yazmayacak bazı özel kafa karışıklarımı burada itiraf edecektim. İşin doğrusu bu hafta okuduğum Mehmet Deniz’in “ Ölüm Son Değildir” kitabından sonra Tolstoy gibi kafam karışık değil. Dünyaya gelme amacımı ve ne için yaşadığımı ve nereye gittiğimi çok iyi biliyorum. Bu nedenlede yaptıklarım ya da yazdıklarım nedeniyle bana sataşanların aksine bu konuda hiçbir beklentimde kesinlikle yoktur. Tolstoy gibi meşhur olmasam da Kumru şartlarında epey ünlü sayılırım(!)                                                                                   İtiraflarımı yazacak olsam, önceki yıllarda yaptığım maskaralıklardan başlamam gerekir. Balıkesir – İzmir arası tren yolculuğunda bile, bir tanıdığım olsun diye çabalarımdan tutunda, ünlü diye nitelenen kişilere dokunmak için çektiğim eziyetler say say bitmez.  80 öncesi Üç kez Alparslan Türkeş’in, beş kez Necmettin Erbakan’ın, yedi kez Süleyman Demirel’in, 2 kez Bülent Ecevit’in elini öptüğümü söylesem hiç yalan konuşmuş olmam.                                                                     Sırf arkadaşlarıma öğünmek için İsparta’da 1977’de yılında AP’den bir millet vekiline yaptığım numaralarla aldığım parayı sizlere itiraf etsem faydası olur mu ki?                                                  İzmir’de masum rolü oynayarak 1978 yılında  adını vermek istemediğim bir beyefendinin evinde tam bir hafta kalarak, gündüzleri hastaneye gidiyorum diye fuarda gezinti yaptığımı ve akşam tekrar evine gittiğimi söylemek ş,mdilerde beni utandırıyor.                                         1980 öncesi tüm tüm partilerin seçim çalışmalarına katılarak Türkiye'nin yedi bölgesi bedava dolaştığımı ve yemek ve yatak ücretlerinin de partililerce ödendiğini söylesem bir çoklarınız inanamayacaktır.  1980 öncesi tüm partilerin yaptığı  mitinglerde onlarca kez yer alarak  otobüste en güzel koltuklara oturduğumu üye formları doldurulurken de iyi bir uykuya daldığımı itiraf etmenin sakıncası olur mu bilmiyorum?                                                                                Şimdi ise kafam son derece berrak. Geçmiş yıllarda  kaybettiklerim olsa da çok fazla kazançlıyım. Yaptıklarımdan ve maskaralıklarımdan pişmanlıkta duymuyorum. En azından şimdi yeni birileri ile arkadaş ve dost olayım diye bir derdim yok. Bu konuda elimde olanları bile zaman zaman eliyorum. O yıllardaki akıllı yatırımlar ve kazanımlar bugün çok işime yarıyor.                     Çok kızmıyor ve çok sorgulamıyorum. Benim şartlarrımda  yetişenler daha önce birbirlerini tanımamış olsalar da aynı deneyimleri fazlası ile yaşadıklarından birbirlerine söyledikleri bir kelime ile kan kardeş ve can kardeş olabiliyor. Bu durumda aynı mekanları ve aynı yaşantıları paylaşabiliyor. İşin doğası gerktiğinde üç günde kırk yıllıklar gibi dost olunabiliyor.                                                                                                                                                       Şimdi maskaralıklara ve o gülünç yaklaşımlara ben ihtiyaç duymuyorum. Ne var ki, dünkü benim yaptığım durumlar zaman zaman bizlere de yapılabiliyor. Kim ne yaparsa yapsın fıtrat ve karakterler uyuşmadığından kişiler kendilerini sevdiremiyor ya da zoraki ilişkiler kendini sevdirmiyor, kabul görmüyor.                                                                                                                              Bu konuda söylenecek çok şey var. Artık ben kuru kalabalıkları, ilkesiz davranışları, yalaka ve yalamaları, menfaat ilişkilerini, gönülden olmayan dostlukları, her gün yer değiştiren ilkesiz ve omurgasızları sevmiyorum. İnsan ne yaparsa yapsın samimi ve içten olsun. En kötü durum riyakarlık olsa gerek. İtiraflarımızda buluşmak ümidiyle.

             Bekir AKKAYA /29.12.2009 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETSİ

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

İsparta'da Adalet Partisi Milletvekilinden Para da Almıştım /Bekir AKKAYA

         Birkaç gün önce Ünlü Rus Yazarı Tolstoy’un “İtiraflarım” adlı romanını okudum. 1828 yılında doğan Tolstoy "döneminde entel ve dantel olduğunu, her türlü üne kavuştuğunu şanı ve şöhreti ile bütün dünyada tanındığını, altı bin dönüm arazisi ile büyük bir zenginliğe kavuştuğunu" ifade ediyor.    
             Yazı ve çizileri ile çıkardığı gazete ve dergilerle "döneminde halkı eğittiğini kendisi ile bu görevi üstlenenlerin hiç birinin aslında en çok eğitilmeye ihtiyaçları bulunduğunu" itiraf ediyor.               
   Dünyaya “neden?” geldiğini ve

19 Nisan 2022

Nemrut Heykellerinin Tepelerine Oturduk! /Bekir AKKAYA

            Kumru Atatürk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Öğretmenlerinden Özden Yaktı'nın çabaları sonucu, Samsun İkadım Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü'nün tahsis ettiği otobüsle geçtiğimiz hafta iki günlüğüne Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman ilimizi kapsayan bir gezi de yer aldık.
            Son derece keyifli ve paylaşımcı bir gezi oldu. Şahsen ben bu geziden son derece faydalandım. Sizlerle geziden edindiğim izlenimleri kısaca paylaşmak istiyorum.
            Gezilen yerler kadar gezide beraber olduğunuz insanlar da amacınızın gerçekleşmesinde önemli bir unsurdur. Bu yönden benim için çok keyifli bir yolculuk oldu. Gezi boyunca Dr Cemalletin Yaktı

Nemrut Heykellerinin Tepelerine Oturduk! /Bekir AKKAYA

            Kumru Atatürk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Öğretmenlerinden Özden Yaktı'nın çabaları sonucu, Samsun İkadım Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü'nün tahsis ettiği otobüsle geçtiğimiz hafta iki günlüğüne Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman ilimizi kapsayan bir gezi de yer aldık.

6 Nisan 2022

22 YIL ÖNCESİNDE KUMRU’DA HAYAT

Bu yazı 2000 yılında Ordu Haber Gazetesi’nin Temmuz sayısında yayımlandı. Yazıda isimleri geçen o günün Kumru Kaymakamı Mehmet Sarıcan ve Kumru Belediye Başkanı Adil Karaoğlanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yine yazıda isimleri geçen ve evladımı sünnet ederek beni onurlandıran değerli ağabeyim Doktorum Cemaletin Yaktı’ya, o günlerde Kumru Kaymakamlık Vekaletini yürüten ve sünnet düğünüme iştirak ederek beni mutlu eden Değerli komutanımız Hüseyin Topuz’a, o gün olduğu gibi bugünde hep yanımda olan kıymetli dostum İsmet Erçal’a, İstanbul’da çalışmaları ile hep takdir ettiğim Harun Topalcı’ya ve tüm 2000 yılında o güzel günleri yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun. İşte 22 yıl önce ilçemiz Kumru ile ilgili yazdıklarım…   
Son zamanlarda Kumrulu olmaktan ve Kumru’da yaşamaktan son derece keyif almaya başladım. Ancak şu sözü hatırlatmadan yazıma başlamak istemiyorum. Hani  “Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler. Bazıları için ciddi bir uyarı. Tabi ki anlayana.

 Zaman zaman bazı uyarılarımızla dalga geçenler veya bizimle alay edenler, yaşadıkları olumsuz olaylar karşısında neredeyse bizleri evliya ilan edecekler. Şu meşhur sözü birlikte okuyalım.  

“ZARARLARINDAN EMİN OLDUKLARI İÇİN DOSTLARINI UZAK TUTTULAR. KENDİLERİNE BAĞLAMAK İÇİN VE YAKINLAŞMAK İÇİN DÜŞMANLARINI YAKINLAŞTIRDILAR. YAKIN OLDUKLARI DÜŞMANLARI DOST OLMADI, UZAKLAŞAN DOSTLAR DÜŞMAN OLDU. HERKES DÜŞMAN SAFINDA BİRLEŞİNCE..”

 Bu cümleler “Vicdanül Kumru, Cüzdanül Kumru ve Zoraki Kumrulu” olarak düşünülürse demek istediğim çok daha iyi anlaşılır. Kumruluyu aldatan ve Kumruluların tüm değerlerini ayaklar altına alanlar üstelik Kumrulular da değil. Yakınlarınızla helallaşmanız mümkün ama dışımızdaki çapsızlarla görüşmelerimiz hiç mümkün olmayacak!  

Zaman zaman insanın kendi kendini sikaya çekmesi gerekir. Bireysel olarak her birimiz bunu sık sık yaparız. Ancak, insan ilişkileri açısından bu son derece zor bir durumdur. Toplumda yeriniz nedir? Ne kadar insanlara güven veriyorsunuz? Ne kadar dostunuz veya seveniniz var? Bulunduğunuz mevki ve makamları elinizden aldıklarında çevrenizde kimler kalır? Aslında hastalık, düğün, davet ve ölüm durumu bunun en iyi göstergeleri. Yukarıda da vurguladığımız gibi, servetinizin, mevkiinizin ve makamınızın dışında insan olarak ne konumdasınız?

Her birimiz öyle veya böyle üç beş kişi ile cenazelerin kalktığını, düğün veya davetlerin yapıldığına şahit olmuşuzdur. İşte ben de oğlum Mehmet Akif’in sünnet davetini yapmam sebebiyle böyle bir sınavdan geçtim. Son derece mutlu oldum. Bu vesileyle başta oğlumu sünnet eden ve bizleri hiç yalnız bırakmayan Dr. Cemalettin YAKTI Beyefendi olmak üzere, davetime gelen ve uzaktan-yakından tebrik eden tüm dostlarıma teşekkür ediyor, böyle mutlu günlerin herkese nasip olmasını diliyorum.

Hakikaten Kumruda yaşamak son zamanlarda insana çok mutluluk ve keyif veriyor. 25 Haziran Pazar günü büyük bir coşkuyla gerçekleştirilen toplu sünnet şöleni kelimenin tam manasıyla mükemmeldi. 7 saat gibi kısa bir sürede 511 çocuğun sünneti tamamlandı. Bu arada 200 kişiye yemek verilirken Sanatcı Aydın Alaybeyoğlu’da konser verdi. İstanbul Ensar Hastanesi’nde aktif görevde olan Kumrunun değerlerinden Harun Topalcı ve ekibi Kumru sağlık personeline büyük destek sağladı. Kendilerini Kumrulular adına tebrik ediyoruz...

 Dedik ya Kumruda yaşamak güzel. Sokaklar mis gibi. İnsanlar da öyle. İşte bu güzel Kumru’ya bir yenisi daha eklendi. Masalar sıra sıra. Her taraf meyve ve çiçeklerle kaplı. Derenin şırıltısı ve bir yudum çay. İyi de bir dost. Bu kadar güzelliğe birde havuz olsa. Ya içinde canlı balıkları seyretmek. Siz böyle bir yerde otururken balık yemek çok keyifli olur herhalde. Cennet bahçesini tarif etmiyorum tabi ki. Kumrunun değerli insanı Remzi Kınalı Kumru’nun tam ortasında böyle nefis bir yer hizmete açtı. Hayırlı olsun.

Son zamanlarda gerçekten Kumruda güzel şeyler oluyor. Tabi ki bunu birçokları tesadüflere bağlaya bilir. Ama ben şahsen öyle düşünmüyorum.

Değerli iş adamımız İsmet Erçal “İstanbul’da tanıştığım yaşlı bir Rum kadınından dinlediği bir efsane sonucu hayatım değişti” diyor. Merak edenlere hemen söyleyeyim. “DİLEK TAŞI EFSANESİ”

 Bana 15 yıl önce anlatmıştı. Bugüne kadar sır gibi sakladığım bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

  İsmet Erçal’ın verdiği bilgi cidden işime yaradı. Ben her başım daralsa gider Düzoba Yaylasındaki taşa otururum. Geçenlerde yaptığım sünnet daveti için yine aynı şeyi yaptım. Ne ikram edecek yiyecek bitti. Ne de gelen davetli. Ne olsa da bizim yollarımıza ilgi duymayan yetkililer bu taşa bir otursa da yollar emin olur kendiliğinden yapılır. Vallahi bir yolunu bulup bu taşa iş görmeyenleri, işten kaçanları, işi rast gitmeyenleri, oturtmak gerekir. Çocuğu olmayanlar, çocuk isteyenler zaten oturuyorlar. CAN SIKINTISINI, GEÇİM DERDİNİ, KARI KOCA KAVGASINI , HER DERDE DEVADIR......GÜÇ TAŞI.....DİLEK TAŞI..........

Bir Kumrlu olarak ERÇALLARI kutluyorum. Kumrululuk buna denir işte. Kumru sevdalılığı Kumruya, Kumruluya hizmet etmekten geçer. Yaptıkları her işte örnek çalışmalar içerisinde olan ERÇALLARI kutluyorum.

Kim ne derse desin, kim hangi açıdan bakarsa baksın ERİCEK YAYLASINI hizmete açanları, en ufak bir katkısı olanları başta Sayın İsmet Erçal olmak üzere, Sayın Kaymakamımız Mehmet Sarıcanı, Sayın Belediye Başkanımız Adil Karaoğlanoğlu’nu Bölük Komutanımız Sayın Hüseyin Topuz’u Kumrulular olarak yürekten alkışlıyorum.

Bu yıl birincisi yapılan Ericek Yaylası Çilek Festivali kalabalık bir kalk topluluğu ve misafirlerin katılımı ile muhteşemdi. Sanatcı Orhan Hakalmaz ve Pınar Dilşeker’in konseri halktan büyük ilgi gördü. Bilhassa Harun Topalcı’nın gayretleri ile İstanbul’dan gelen Mehter takımı gösterisi gerek Kumru’da ve gerekse Ericek Yaylası’nda büyük takdir topladı. Güç taşına oturan 70’lik ihtiyarların güreşleri büyük alkış aldı.

Kumru güzel, Kumruda yaşamak güzel. Bir de şu bozuk yollar ve Kumruyu çiftlik olarak görenler olmasa. Hepinize güzel günler efendim. Bekir AKKAYA/15 Temmuz 2000/ORDU HABER GAZETESİ

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

22 YIL ÖNCESİNDE KUMRU’DA HAYAT

Bu yazı 2000 yılında Ordu Haber Gazetesi’nin Temmuz sayısında yayımlandı. Yazıda isimleri geçen o günün Kumru Kaymakamı Mehmet Sarıcan ve Kumru Belediye Başkanı Adil Karaoğlanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yine yazıda isimleri geçen ve evladımı sünnet ederek beni onurlandıran değerli ağabeyim Doktorum Cemaletin Yaktı’ya, o günlerde Kumru Kaymakamlık Vekaletini yürüten ve sünnet düğünüme iştirak ederek beni mutlu eden Değerli komutanımız Hüseyin Topuz’a, o gün olduğu gibi bugünde hep yanımda olan kıymetli dostum İsmet Erçal’a, İstanbul’da çalışmaları ile hep takdir ettiğim Harun Topalcı’ya ve tüm 2000 yılında o güzel günleri yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun. İşte 22 yıl önce ilçemiz Kumru ile ilgili yazdıklarım…   
Son zamanlarda Kumrulu olmaktan ve Kumru’da yaşamaktan son derece keyif almaya başladım. Ancak şu sözü hatırlatmadan yazıma başlamak istemiyorum. Hani  

5 Nisan 2022

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

geldi. Askerlikle ilgili ilişiğim olup olmadığına dair bir belge harici tüm belgelerimi hazırladım. Başıma gelecekleri bilmediğimden askerlik şubesinden alacağım belgenin kolay alındığını düşünüyordum. Çünkü öğrencilik yıllarımda birkaç kez almıştım. Zaman kısıtlı ve öğretmenlik için müracaat süresi sınırlıydı. En kolay belgeyi en sona bırakarak daha çok öteki belgeleri hazırlama telaşında idim. Ankara’ya bizzat elden götüreceğim dosyanın teslim tarihine tam 19 gün kalmıştı.

KUMRU ASKERLİK ŞUBESİ, SARI ZARFI FATSA’YA GÖNDERDİ

Her zaman aldığım gibi askerlikle ilişkim olup olmadığıma dair belgeyi almak için Kumru Askerlik Şubesi’ne gittim. Görevli Asker : “Kumru’da muayene günlerinin süresi bittiğini, belgeyi almam için Fatsa Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi.

Ben askere gitmeyeceğimi, muayeneye de gerek duyulmadığını, daha önceden birkaç kez aynı belgeyi aldığımı” söylesem de hiçbir sonuç alamadım. Nihayet elime sarı bir zarf vererek beni Fatsa Askerlik Şubesi’ne gönderdiler.

İçim rahattı. Fatsa Askerlik Şubesi memurlarından bir tanesi akrabamızdı. “Zarfı verir, belgeyi alırım” diye düşünüyordum.

Fazla bir zamanım olmadığı için bir gün sonra Fatsa Askerlik Şubesi’nde soluğu aldım. Nihayet akrabamız Sıddika hanıma ulaşarak derdimi anlattım. Sıddıka hanım şubede birkaç kişiye durumumu anlattıktan sonra bana dönerek : “ muayenelerin vakti geçtiğinden bu belgeyi almam için muayene olmam gerektiğini, bunun için de Ordu Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi. Elime tekrar kapalı bir sarı zarf verilerek bunu Ordu Askerlik Şubesi’ne ulaştırmam gerektiği söylenildi.

Ciddi manada beni bir telaş ve korku kapladı. Öğretmenlik müracaatı için zaman daralıyordu. Böyle olmasına rağmen Ordu’ya gitmenin ve bu belgeyi almanın çok da zor olmadığını düşünüyordum.

FATSA ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI ORDU’YA GÖNDERDİ

Bir gün sonra Ordu Askerlik Şubesine gitmek üzere Ordu’ya gittim. O akşam Ordu’da bir otelde kaldıktan sonra sabahleyin erkenden Ordu Askerlik Şubesine gittim ve bana Fatsa’da verilen sarı zarfı memura teslim ettim. Görevli sarı zarfı ilgili birime ulaştırdıktan sonra yanıma gelerek “muayene olmam gerektiğini, soyunmam için de dışarıda bir kapalı  kabin olduğunu” söyledi. Denilenleri yaptım.

İlçelerde yapılan askerlik muayeneleri bittiğinden ve muayene sadece Ordu Askerlik Şubesi’nde yapıldığından çok kalabalıktı. Uzayan kuyruğa girerek sıramın gelmesini beklemeye başladım. Nihayet sıram gelip muayene edildikten sonra benimle birlikte olanların aksine “salonda beklemem gerektiği” söylendi. Belge almam artık anlık meselesiydi. En azından ben böyle düşünüyordum.

Bir süre bekledikten sonra görevli bir memur elinde sarı bir zarfla “Bekir Akkaya” diye seslendi. Bana dönerek : “Bu kapalı sarı zarfı alıyorsun ve bunu Samsun Yüz Yataklı Askeri Hastane’ye ulaştırıyorsun” denildi.

Ben cidden şoktayım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Sayılı günler kalan öğretmenlik müracaatımı yapamayacağı kesin gibi. Tamamen ümidimi yitirdim. Yapacakta başka bir şey yok.

ORDU ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI SAMSUN’A GÖNDERDİ

Aynı gün Ordu’dan Samsun’a gittim. O gece Samsun’da bir otelde kaldım. Sabahleyin de erkenden Samsun 100 Yataklı Askeri Hastane’ye giderek Ordu Askerlik Şubesi’nde verilen sarı zarfı görevli bir askere verdim.

Görevli asker yanıma gelerek  “Yarın tekrar gelerek muayene olmam gerektiği” söylendi. Bende tekrar otele geri döndüm. Üst üste üç gün gidip geldim ve sonunda muayene oldum. Muayene sonunda görevli asker kapalı bir zarı zarf vererek “bunu Ankara 800 Yataklı Askeri Mevkii Hastanesi’ne ulaştırmam gerektiği” söylendi.

İşte bu durum benim yıkıldığım andı. Öğretmenliğe müracaat edemesem de bu belgeyi almam gerektiğine karar verdim. Belki de “evrakları alır son günde olsa bakanlığa evrakları teslim ederim” diye kendimi ikna etmeye çalışıyordum.

SAMSUN YÜZ YATAKLI HASTANE BENİ ANKARA’YA GÖNDERDİ

Samsun’dan o akşam Ankara’ya gitmek üzere yola çıktım.

Sabahleyin erkenden Ankara’ya vardım. Hiç dinlenmeden direk 800 Yataklı Askeri Mevki Hastanesi’ne sabah saat 08:00’de ulaştım.

Sarı zarfı ilgili birime teslim ederek akşam beşe kadar bekledim. Ne arayan var ne de soran.

Ankara Askeri Mevki Hastanesi tıklım tıklım dolu. Salonlar dolu olduğu gibi bahçeler de de boş yer yok. Herkes benim gibi. Türkiye’de ne kadar benim gibi özürlü ya da hasta varsa herkes burada. Herkes bekliyor ve bende bekliyorum. İlk gün yüzlerce kör , topal ve her türden hasta ve özürlü gibi akşama kadar bende bekledim. Acelem olmasa aylarca beklemeyi hiç önemsemem. Dışarılarda hastaları ile birlikte yatan hasta yakınları da var. Konuştuğum bazı insanlar “ bir aydır beklediklerini” bile söylüyorlardı.

Ankara’yı bilenler bilir. Mevkii Hastanesi Ulus’taki İsmet Paşa denilen yere yakın bir yerde bulunuyor. Ankara’da inşaatlarda çalışmamdan kaynaklı en iyi bildiğim yer Ulus ve İsmet Paşa civarıdır.

Bu nedenle İsmet Paşa’da Emniyetin zannedersem üstünde Örnek Otel’de bir oda da yer ayırttım. Sabah olunca otelden ayrılarak erkenden hastaneye gitmeye başladım. Erkenden gittiğim Mevkii Hastenesi’nden akşamları hiçbir şey yapmadan otele geri geliyorum. Gündüz vaktini hastanede geceyi de otelde geçirmeye başladım.

Günlerden salıydı. Öğretmenlik başvuruları hafta sonu Cuma günü sondu. Yaklaşık hastanede beklediğim gün sayısı on iki gün olmuştu. Tamamen ümidim bitmişti.

Salı günü sabahleyin erkenden Ankara Askeri Mevkii Hastanesi’ne gittim. Bilenler bilir o günlerde hastane de olsa salonlarda sigara içiliyordu. Hastanenin bekleme salonunda bir boş yer buldum ve sigaramı yaktım her gün olduğu gibi beklemeye başladım.

TÜRKEŞ’İN ODASINDA BEKLEYEN ASKER "HIZIRIM" OLDU

Saat 12’ye yarım saat var. O kadar kalabalığın içerisinde Zabıta Asker kalabalığı yararak benden tarafa geldiğini gördüm. Gele gele benim yanımda durdu. Ve bana yönelerek herkesin duyacağı bir sesle “Sen düzgün oturmasını bilmez misin?” dedi.

Ben o anda işin doğrusu korktum ve elimdeki sigarayı söndürmeye çalışarak etrafıma bakındım. Herkes benim gibi ama ne hikmetse asker bana bağırıyordu. Hiçbir şey de diyemedim.

Kolunda “görevli”, başında “zabıta” yazan asker “sen kalk ve peşimden gel” diyerek  sivillerin kesinlikle girmeleri yasaklı olan koridora doğru yöneldi. Korku dolu bir şekilde mecburen askerin peşinden gittim. “Gelmiyorum” demem mümkün değildi. Nihayet dar koridorun ışıklı bir alanında durdu.

YASAK OLMASINA RAĞMEN TÜRKEŞ’İN ELİNİ ÖPTÜM

Bana yönelerek başındaki Zabıta yazan şapkayı çıkararak “Beni şimdi tanıdın mı? Sen Bekir Akkaya değil misin? Sen Ordu İmam Hatip Lisesi’nde okumadın mı? Ben de Ordu İmam Hatip Lisesi’nde bir yıl okudum. Bir yıl sonra Ordu Lisesi’ne geçtim.” Adım :………………………….. dedi. (hatırlayamadım) Şimdi de askerliğimi burada yapıyorum. Alparslan Türkeş’in başında koruma olarak görevliyim. Biz iki kişiyiz. Diğer arkadaşım şu anda Türkeş’in yattığı oda da nöbet tutuyor. Türkeş’in yattığı yatak zaten bir kat üstte. Giriş çıkışlar ve görüş yasak. İstersen seni kısa da olsa görüştüreyim” dedi. Ben de “memnun olurum” diyerek O önde ben arkada bir üst kata çıktık. Kısa da olsa Türkeş’in elini öperek geçmiş olsun dedikten sonra odadan ayrıldım.

Tekrar alt kata indik ve bana “ne için burada olduğumu” sordu. Ben de “olup bitenleri anlattım ve öğretmenlik için belge almam gerektiğini” söyledim. Ve “on iki gündür burada olduğumu, Cuma günü de öğretmenlik müracaatımın sonu olduğunu” belirttim.

Benden ayrılarak zarfı teslim ettiğim bölüme gitti. Daha sonra beni asker bir doktor ’un odasının önünde öğleden sonra beklememi ve kesinlikle bir yere ayrılmamamı tembihledi. Ve benle ısmarlaşarak Ankara Mevki Hastanesi’nde yatmakta olan Alparslan Türkeş’in odasında nöbet görevine döndü.

Her ne kadar kendisini tanıdığımı söylemiş olsam da ilgili arkadaşı o gün hiç hatırlayamadım. Ancak, benim adımdan, mezun olduğum okula kadar bildiğinden tanımamazlık ta yapamadım. O gün bana söylediği ismi ne hikmetse bir türlü hatırlayamadım. Ordu’da böyle birini çok arkadaşlarıma sordum, kimse 1984 yılında Alparslan TÜRKEŞ’in Mevki Hastanesi’nde odasında Ordu’lu bir askeri hatırlayamadı. Eğer böyle biri varsa sonsuz teşekkür ederim. Eğer bu yazı kendilerine ulaşırsa bir araya gelerek yüz yüze teşekkür etmek isterim. 

ÖĞLEDEN SONRA İŞİM GÖRÜLDÜ 

Nihayet öğleden sonra erkenden doktorun kapısında beklemeye başladım. Doktor, içerinden tek tek hasta alıyordu. Üçüncü kişi olarak ben çağrıldım. Uzun muayeneden sonra dışarı çıkartıldım.

Kapılarda Bir Yazı: “Bugün muayene olanlar hastanenin arka tarafında açık alanda toplansınlar” şeklinde idi.

Her gün muayene olan yüzlerce kişinin arasına nihayet ben de katıldım. Üst kattan isim okunarak verilen rapor ya da belgeler elden ele dolaştırılarak sahibine ulaştırılıyordu.

Zarı Zarf üzerindeki yazı :  Bekir Akkaya,  Fatsa Askerlik Şubesine Ulaştırılmak Üzere.

Günlerdir alamadığım belgeyi Ordulu olduğunu, Ordu İmam Hatip Lisesinde bir yıl okuduğunu daha sonra Ordu Lisesi mezunu olduğunu ve hastalığı nedeniyle Mevkii Hastanesi’nde yatan Alparslan Türkeş’in başucunda bekleyen iki görevli askerden birinin yüzlerce insanın arasında beni bulması neticesinde almamı, “KUL BUNALINCA HIZIR YETİŞİR” sözüyle ancak açıklayabiliyorum.

SARI ZARFI ALDIM FATSA ASKERLİK ŞUBESİNE GETİRDİM

Ankara Mevki Hastanesi’nden aldığım sarı zarfı alarak o günün akşamı Fatsa’ya gitmek üzere yola çıktım. Perşembe Sabahı erkenden Fatsa Askerlik Şubesine ulaştım ve sarı zarfı teslim ettim.  Sıddıka Hanım’ın yardımları ile  aynı gün “askerlikle ilişkisi yoktur” belgesini alarak aynı günün akşamı dosyamı  tekrar son gün olan Cuma günü Ankara’ya Milli Eğitim Bakanlığı’na dosyamı teslim etmek üzere yola çıktım.

NİHAYET TEKRAR ANKARA VE BAKANLIĞA SON GÜN DOSYAYI TESLİM

Cuma günü sabahleyin Kızılay’da Milli Eğitim Bakanlığına evraklarımı teslim ettim.

Bitirilmesi zor bir süreçti ama HIZIR KARDEŞİMİN sayesinde

şükrolsun bitirdim.

Bu vesile ile    Ömrünü Türk dünyasına adayan, Türk milletinin bilge başbuğu Alparslan Türkeş’i ebediyete irtihalinin 25. yıl dönümünde rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun. Rabbim peygamberimize komşu eylesin.

Hızır değil ise bana HIZIR GİBİ yetişerek Ankara Mevki Hastenesi’nde işlerimi kolaylaştıran bu güzel Ordulu askerimizden ALLAH RAZI OLSUN. Sonsuz Teşekkürler…

Bekir AKKAYA /06.04.2022 /https://bekirakkaya.blogspot.com/


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

4 Nisan 2022

2009 YILI NİSAN AYI KUMRU İLÇESİ GÜNLÜĞÜ

İlkbaharın gelmesi ile tüm tabiatta bir canlanma olur. Bu canlılık yurdumuzun tüm bölgelerinde belki de aynı derecede bir hareketliliğe nedendir. Uyuyan tabiatın tüm canlıları sahnede yer almaya hazırlanır. Yapraklar açar, çimenler yeşerir, çiçekler tüm renkleri ile meyve vermeye hazırlanır. Tabiatın tüm unsurları bu güneşin sıcaklığına dayanamaz.

Okullar için de bir yılın sonuna gelinmesine az bir zaman kalmıştır. Bir yılda çalışılan hazırlıklarında en çok sunulduğu aylar bu aylara denk düşer.
Açılışlar ya da törenler daha çok bu aylara denk geldiği gibi düğünler

2009 YILI NİSAN AYI KUMRU İLÇESİ GÜNLÜĞÜ

İlkbaharın gelmesi ile tüm tabiatta bir canlanma olur. Bu canlılık yurdumuzun tüm bölgelerinde belki de aynı derecede bir hareketliliğe nedendir. Uyuyan tabiatın tüm canlıları sahnede yer almaya hazırlanır. Yapraklar açar, çimenler yeşerir, çiçekler tüm renkleri ile meyve vermeye hazırlanır. Tabiatın tüm unsurları bu güneşin sıcaklığına dayanamaz.

Okullar için de bir yılın sonuna gelinmesine az bir zaman kalmıştır. Bir yılda çalışılan hazırlıklarında en çok sunulduğu aylar bu aylara denk düşer.

2 Nisan 2022

Rüştü Akıcı'dan TEŞEKKÜR...


    Sayın Bekir AKKAYA

Yapmış olduğun hizmetin, ortaya koymuş olduğun hizmetin kıymetini ifade etmede kelimeler yetersiz kalır..

Kısıtlı olan imkanlarla hazırlanan bu güzel web sayfası, Kumru’da doğmuş hayatinin belirli bir bölümünü orada geçirmiş dolayisi ile dünyanın neresinde yasarsa yaşasın hayatinin her karesinde Kumru’dan izler taşıyan ben ve benim gibi yüzlerce Kumrulunun hasretini bir nebzede olsa hafiflettiği gibi ,ayni zamanda güzel ilçemizin internet ortamında başka insanlar tarafından da tanınmasına vesile olmaktadır...

Bu yüzden emeğiniz gerçekten çok değerli. Saygılar sunuyor ,benim yapabileceğim herhangi bir şey olursa bir mesaj yazmanız yeterli olur diyorum....Rüştü Akıcı New York

Caterina Akici (RAKICI@nyc.rr.com)

Möglicherweise kennen Sie den Absender nicht.Als sicher markieren

Als unsicher markieren

Dienstag, 20. September 2005 05:25:05

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Rüştü Akıcı'dan TEŞEKKÜR...


    Sayın Bekir AKKAYA

Yapmış olduğun hizmetin, ortaya koymuş olduğun hizmetin kıymetini ifade etmede kelimeler yetersiz kalır..

Kısıtlı olan imkanlarla hazırlanan bu güzel web sayfası, Kumru’da doğmuş hayatinin belirli bir bölümünü orada geçirmiş dolayisi ile dünyanın neresinde yasarsa yaşasın hayatinin her karesinde Kumru’dan izler taşıyan ben ve benim gibi yüzlerce Kumrulunun hasretini bir nebzede olsa hafiflettiği gibi ,ayni zamanda güzel ilçemizin internet ortamında başka insanlar tarafından da tanınmasına vesile olmaktadır...

Bu yüzden emeğiniz gerçekten çok değerli. Saygılar sunuyor ,benim yapabileceğim herhangi bir şey olursa bir mesaj yazmanız yeterli olur diyorum....Rüştü Akıcı New York

Caterina Akici (RAKICI@nyc.rr.com)

Möglicherweise kennen Sie den Absender nicht.Als sicher markieren

Als unsicher markieren

Dienstag, 20. September 2005 05:25:05

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

31 Mart 2022

Yüreğimi Yakan Fotoğraflardan…İki Çok Sevdiğim İnsan...

Hayri DENİZ ve Savcmız Zülkarneyn KISIK (Allah rahmet
eylesin...
Fotoğraf : Bekir AKKAYA

Bilgisayarımın arşivinde gezinirken 2018 yılında tarafımdan çekilmiş bu fotoğraf beni geçmişime ait derin hatıralara götürdü.

            Bu tür fotoğrafları yayımlamamaya gayret gösteriyorum. Bu ve buna benzer onlarca fotoğraf ve hatıralar var arşivimde. Amacım hep insanlara yönelik güzel hatıraları dostlarımın sağlığında yayımlamak. Ama kardeşim Zülkarney’ne bizlerden ansızın ayrıldı. Ve nasip olmadı.

            Elimde geçmişe ait bir çok fotoğrafı bulunan ve hatta gönderdiği mektuplarını dahi sakladığım çok değerli insan, dostum ve arkadaşım ve çocuklu yaşlardan vefatına kadar birlikte olduğumuz Savcımız Zülkarneyn Kısık’ın komşum ve çok sevdiğim Hayrı Deniz Ağabeyle çektiğim bu fotoğrafı yayımlamak istedim.

            Bu vesileyle değerli komşum Hayrı Deniz Ağabey’e uzun ömürler dileyerek selamlarımı iletirken bir yıl önce koronadan vefat eden çok değerli dostum, arkadaşım ve kardeşim Savcımız Zülkarneyn Kısık’a Allah’tan rahmet diliyor sizlerden de şu mübarek günlerde ve gecelerde başta savcımız olmak üzere tüm vefat edenlerimize üç İHLAS bir FATİHA talep ediyorum.  Hepinizden Allah razı olsun. Ramazan ayınız Mübarek olsun…Bekir AKKAYA /kumru

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Yüreğimi Yakan Fotoğraflardan…İki Çok Sevdiğim İnsan...

Hayri DENİZ ve Savcmız Zülkarneyn KISIK (Allah rahmet
eylesin...
Fotoğraf : Bekir AKKAYA

Bilgisayarımın arşivinde gezinirken 2018 yılında tarafımdan çekilmiş bu fotoğraf beni geçmişime ait derin hatıralara götürdü.

            Bu tür fotoğrafları yayımlamamaya gayret gösteriyorum. Bu ve buna benzer onlarca fotoğraf ve hatıralar var arşivimde. Amacım hep insanlara yönelik güzel hatıraları dostlarımın sağlığında yayımlamak. Ama kardeşim Zülkarney’ne bizlerden ansızın ayrıldı. Ve nasip olmadı.

            Elimde geçmişe ait bir çok fotoğrafı bulunan ve hatta gönderdiği mektuplarını dahi sakladığım çok değerli insan, dostum ve arkadaşım ve çocuklu yaşlardan vefatına kadar birlikte olduğumuz Savcımız Zülkarneyn Kısık’ın komşum ve çok sevdiğim Hayrı Deniz Ağabeyle çektiğim bu fotoğrafı yayımlamak istedim.

            Bu vesileyle değerli komşum Hayrı Deniz Ağabey’e uzun ömürler dileyerek selamlarımı iletirken bir yıl önce koronadan vefat eden çok değerli dostum, arkadaşım ve kardeşim Savcımız Zülkarneyn Kısık’a Allah’tan rahmet diliyor sizlerden de şu mübarek günlerde ve gecelerde başta savcımız olmak üzere tüm vefat edenlerimize üç İHLAS bir FATİHA talep ediyorum.  Hepinizden Allah razı olsun. Ramazan ayınız Mübarek olsun…Bekir AKKAYA /kumru

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

24 Mart 2022

TAVSİYE EDİLEN KİTAPLAR ÜZERİNE/ İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ-6 / BEKİR AKKAYA

İmam Hatip Yıllarında Tuttuğum Notları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Şimdi ise o yıllarda hocalarımız ve bizden büyük ağabeylerimizin bizlere tavsiye ettiği bazı kitaplardan
söz etmek istiyorum.

09.03.1977 yılında daha önceden sizlerle paylaştığım

TAVSİYE EDİLEN KİTAPLAR ÜZERİNE/ İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ-6 / BEKİR AKKAYA

İmam Hatip Yıllarında Tuttuğum Notları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Şimdi ise o yıllarda hocalarımız ve bizden büyük ağabeylerimizin bizlere tavsiye ettiği bazı kitaplardan