3 Mart 2012

ACABA BİZ İSTİSMARCIMIYIZ?/Dr.Cemalettin Yaktı


Kış Yalın tepesinden başlayan vadinin üst kısımlarını Kayabaşı tepelerini Kovanluca’nın üst kesimlerini, Yalamaç’ın kayabaşını kestiği yere kadar olan kısmını, Erüklüce’nin kaya dibi mahallesine kadar olan kısımlarını, Demürlüce’nin yukarı mahallelerini, Erecek’i soğukla buluşturan beyaz örtüsünü serdi. Yakacağı, alafı ve zahrası olanların haline diyecek yok… Beyaz örtüsünü çekinerek yaklaştırdığı, kalın bir kar tabakası oluşturmaya korktuğu şehir merkezinde ise kışın bu gelişi pek heyecan yaratmamış gibi. Bir heyecansızlık durumu, atalet durumu hâkim ki değme gitsin. Küresel olan krizin etkisinden desem yalan söylemiş olurum.
Kış bu sene denizden geldi. Yalın gibi Erzurum’la aynı zamanda karla buluşan yerler hariç Karadeniz’in kıyılarındaki yoğun yağışa içerlere doğru girdikçe rastlayamayacaksınız. Hele elekçi deresinin iki yanındaki hafif eğimli yüksekliklerin bazı yerlerine daha kar
hiç ulaşamadı. Alacalı dumanlı hava darlık hissi verse de, Erecek’e doğru kayan gözler çam ağaçlarının ve kayaların karla örtülmüş muhteşem görüntüsüyle rahatlar. Karın ulaşamadığı kasaba merkezinin üstünü akşamlara doğru koyu bir sis kaplar. Şehrimizde de temel yakıt kömürdür artık. Bu tür manzaraları olağan kabul etmemiz ve alışmamız lazımdır. Lazımdır çünkü: bu gibi şeylerin yanlışlığından bahisle edilen lakırdıların bir sonuca ulaştığı görülmemiştir. Birinin bu söylenenlere kulak verdiğini, dikkate aldığını da söylemek mümkün değildir. Eli kalem tutanımızdan dili laf yapanımıza kadar ne kadar adamımız var ise şehrin içinden akan suyundan, kaldırımından, çöp ve kanalizasyonuna, çarpık yapılaşmasından suyuna kadar her sorun olduğunu düşündüğü neyi var ise safiyane dillendirmelerine karşı, ilgili ilgisiz hiçbir mahfilden olumlu ya da olumsuz tepki alamaması bizi böyle düşünmeye sevk etmektedir. En azından bana göre,( beklide benim bu kanaatimi paylaşacak başkaları da vardır)  bunlardan bazıları hariç çoğunluğu memleketin sağlığı, iyiliği güzelliği, refahı ve mutluluğu kaygısını taşımaktadır. Bu kadar iyiliği düşünülen memleketin hala “iyi halde” bulunmaması bu lafları etmekten ar etmemi lazım getirir aslında.
Tepelere yağan karın düşürdüğü ısı siyasete de yansımaktadır. Siyasi havalarda da kar yağışına rastlanmamaktadır. İnsanın  “sizi yönetmek istemiyoruz, sizi idare etmek isteğinden vazgeçtik”  gibi ürkütücü cümleleri duyarım diye ödü patlıyor. Bizi yönetmenin cazip olmaktan çıkmış olmasına mı üzülelim, acaba yönetemezmiyim kuşkusuyla alternatif olmaktan çekinenlerimizin durumuna mı üzülelim ya da aşırı istekle ben; hem de ta Ordu’larınızı bile yönetebilirim diye ilişkili ilişkisiz ortaya çıkanımıza mı üzülelim bilemiyorum. Bundan başka yönetenlerin durumuna bakıp kendini “yönetilen konumunda” rahat hissetme durumu da cazip olabilir.
Dün yağan yağmur çok yüksekler hariç diğer bölgelerdeki kar örtüsünü kaldırdı. Karadeniz’e eriyen kar sularımızı götüren Elekçi deresi hamsilerin bu sene sezonu iki ay erkenden kapadığını fark etmiş kar sularını üzüntülü bir halde Fatsa çıkışında köprünün
altından neşesizce denize boşaltıvermiş. Bu işte de Allahın bir hikmeti var her halde.
Hamsiler bizden gelen kar sularını Fatsa koyunda beklerler, kar sularıyla karşılaştıktan sonra yağlanır lezzetlenirlerdi. Çoğumuz “hele bir kar suyu denize ulaşsın” diye hamsi yemeyi ertelerdik. Bu sene bir taraftan sezonun erken kapanması bir taraftan fiyatlar hamsi yeme iştahımızı bir dahaki kışa ertelememizi gerekli hale getirdi.
Deniz ürünlerinin yakalanmasından saklanmasına, bizim buraların pazarlarına ulaştırılıp tüketime sunulmasında o kadar bir düzensizlik hâkimdir ki denize olan otuz kilometre uzaklığımıza rağmen bizim bir Karadeniz kasabası olduğumuzu söyleyemezsiniz. Zaten diliyle olsun, giyimiyle olsun, folkloru ve yaşam tarzıyla olsun Karadeniz’den farklılığımız vardır. Yalnız bu sulardan hamsinin uzaklaşmasını da hoş karşılamak lazım gelir. Çok yoğun kirlilik etkisinde kalan bu denizimizden hamsiden önce bir sürü balık türü aldı başını çekip gitti.
Olsun… Napalım mı demeliyim?
Bu gece saat bir sularında tamda İsrail’in malum bölgelere fosfor mu yoksa misket mi tartışma konusu olan bombaları attığı sıralardı, yeniden kar yağmaya başladı. Aklıma yer eden kanlar içindeki minnacık çocuk bedenlerinin ebeveynlerinin kucaklarındaki görüntüleri yeni tutmuş kar üzerinde daha bir tebarüz etti. İçimdeki öteden beri var olan nefretin küllerini tekrar kaldırdı.
Acımasızlığın ve çaresizliğin insan ruhunda bıraktığı izler.
Öyle yorgunum ki anlatamam…
Önce harfler yaratıldı. Sonra kelimeler. Sonra o şunu şöyle, bu bunu böyle adlandırdı. Ver elini gelsin ölüm.
Hamas terörist mi?
Hamas Gazze’de meşru seçimlerle iktidara getirilmiş mi?
İncecik, pamucak parmaklarını annesinin memesine değdiren çocuğa ne bundan. Gözyaşlarım kurumuş gibi. Dışarı akamıyor. Bakıyorum önümdeki cam buharlanmış. Narin narin dans ederek yere doğru inen kar taneciklerinin büyülü görüntüleri, nesneleri dantellerle bezemesi, incecik figürleri içimdeki dehşetengiz sızıya çare olamıyor.
Bizim başbakanımız Müslüman devletlere koşturup duruyor.
Ateşler kesilsin
Bir daha hiçbir parmak hiçbir tetiğe dokunmasın
Hiçbir yüreğin çırpışını durdurmasın bombalar
Hiç kimse öldürülmesin
İnsan devletleri yok mu acaba bu dünyada? Yaşayanlarının insan olduğu, yönetenlerinin insan olduğu bir devlet. Onlara gitsek mesela. Desek ki insanca konuşalım.
Borsaların, hedge fonlarının, kocaman rotatiflerin sesini değil, bir defacık ta olsa insanın sesini dinleseniz olmaz mı? olamaz mı?
Belki ileride, dünya denilen melun bu yerde hiçbir insanın öldürülmediği bir gün yaşanılacaktır ve o gün bayram ilan edilecektir. İnsanlığa geçiş bayramı.


Dr Cemalettin YAKTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...