Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2022

Kumru'ya ilk vali 1947'de Gelmiş...

1947'de dört tekerlekli motorlu vasıtalarla Kumru'ya ulaşınca 4 Temmuz 1947 günü Güzelordu Gazetesi manşetten şöyle bir müjde veriyordu.” Vali Dün Otomobille Kumru Bucağına Vardı. Kumru’ya ilk defa medeni bir vasıta gören halk kurbanlar kesmiş, sevinç tezahürleri göstermiştir." Kaynak : Hüseyin Naim Güneyhttps://twitter.com/hnagy52


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumru'ya ilk vali 1947'de Gelmiş...

1947'de dört tekerlekli motorlu vasıtalarla Kumru'ya ulaşınca 4 Temmuz 1947 günü Güzelordu Gazetesi manşetten şöyle bir müjde veriyordu.” Vali Dün Otomobille Kumru Bucağına Vardı. Kumru’ya ilk defa medeni bir vasıta gören halk kurbanlar kesmiş, sevinç tezahürleri göstermiştir." Kaynak : Hüseyin Naim Güney https://twitter.com/hnagy52


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

15 Mayıs 2022

Bizde "FİZME SEVDALILIĞI" Timsahın Gözyaşı Gibi

Son zamanlarda Kardeş Sitemiz Fizme'de ilginç yazı ve yorumları her Fizmeli gibi ben de takip ediyorum. Bundan önceki yorumlarda Fizme neresidir? sorusuna epey yorum ve yazı, yazıldı çizildi.   Şimdi ise Fizme Başkanı ile ilgili lehte ve aleyhte yazılar okuyoruz. Bugüne kadar her hafta iki yerel gazete köşesine ve Kumru.org'ta yazı yazmama rağmen ciddi manada hiçbir Fizme yazısı kaleme almadım. Prensip olarak kişi ve kurumlarla ilgili özel bir manada kesinlikle yazı yazmam. Neticede kişiler bulundukları makamda

ne kadar kalırlarsa kalsınlar gidicidirler. Dolayısıyla başkanda olsa muhtarda olsa gidici biri için yazı yazmak pek hoş bir durum değildir. Bunun da ötesinde lehte ve aleyhte olunurken kişilerin özel ilişkileri nedeniyle ya zorunlu savunma ya da aleyhinde olma gibi bir durum oluşuyor ki bu ilişkiler bilinmediği için de tam da isabetli bir durum söz konusu olmamaktadır. O zamanda asıl konu güme gitmektedir.
            1987 yılında Ağlayan Mahallesine öğretmen olarak geldiğimde bir Fizmeli olduğumu biliyordum. Karapınar Mahallesinden olduğum halde bütün Fizmenin tamamını hala seviyorum. İnsanlarını da seviyorum. Kumruda olmama rağmen haftada iki kez yabancıları tüm Fizmeyi dolaştırır evlerde yetişen insanların nerelerde ne gibi görevlerde bulunduklarını söylediğimde herkes hayret kalır. Bende bunu severek yaparım. Açıkça söyleyeyim Fizme gerçekten çok güzel bir yer. Emin olun Kumruda hiçbir yer bu şekilde değil. Emin olun bu kadar yetişmiş insanı bulunan hiçbir yer belki de Orduda hiç yok.
            Ben belediye melediye bilmem…Ahmet Ağırbaşlı ile bir çok yerde beraber olur çayda içeriz. O beni tanır ben de onu…Gidin kendisine sorun. Belediye dünün konusu başkanlarda yeni bir durum. Fizmenin potansiyeli düşünüldüğünde belediyelerin oluşu da emin olun önemli. Ancak, belediye ya da başkan olmasa da Fizme bu öneminden hiç Bir şey kaybetmez. Benim düşüncem sadece şu belediye noktasında : Fizmenin bu potansiyeline belediyenin katkısı ne olabilir? Ya da Belediye olmasa bu potansiyeli nasıl bir araya getirebiliriz.   Konuşulması ve tartışılması gerekende budur işte…
            Bu konuda Değerli dostum Mehmet Arşin bir form açsın bunu konuşalım bunu tartışalım. Kişilere indirgemeden.
            Kocaman Fizmede iki belediye başkanı varsa bu konudan yola çıkarak bu noktadan hareketle ilgililere bazı şeylerin hatırlatılmasını da doğal karşılamak gerekir. Hiçbir kurum ne ağabeylerin ne dayıların ne de akrabaların yeri değildir. Kurum ve belediye ile ilgili bir şey konuşulurken kimsede "benim başkanıma" işi düşürmemelidir.
            Örnek olarak birkaç yıldır sizlerin gözü önünde hem de hiçbir maaş almadan özel çabalarımla www.kumru.org'ta yayın yapıyorum. Mehmet Arşin Dostumda Fizme sitesinde…Beni Bekir Akkaya olarak beğenmemeniz ayrı bir şeydir, yazı ve çizilerimden dolayı beni eleştirmek ayrı bir durumdur. Bu benim seçtiğim belediye başkanı ise ve de görevinden dolayı maaşta alıyorsa eleştirilmemesi ya da yapmadıklarının söylenmemesi diye bir durum olamaz. Üstelik banim adıma orada ve üstelik bu yaptıklarından dolayı parada alıyor. O zaman Fizmenin Belediyelerine bu yönden bakmak hakkımızdır. Kamu adına bir yerde iseniz yaptıklarınız da elbette konuşulacak ve tartışılacaktır.
            Ben şahsen Ahmet Ağırbaşlı ve Hüseyin Yanar'ın şahsına selamlarımı iletirim. Ama başkan sıfatları ile belediye başkanına Fizme ile ilgili çok söylemek istediklerim var. İnşallah gün gelir bunları da yazmak nasip olur. Yazım uzun olsa da ben onlardan ufakta olsa bu yazının hatırına şunları istiyorum. Başlılar halinde…
1.       İki beldeye yönelik şu bayramlarımızı bir festival coşkusu ile kutlamaya ne dersiniz?
2.       Çok sayıda yetişmiş gurbetteki insanlarımızı iki belde belediyesi bir pilav günü bahanesi ile bir araya getirmeyi düşünür müsünüz?
3.       Çok sayıda evliyalarımız var onlarla ilgili bir araştırma ve anma planı yapmaya ne dersiniz?
4.       Bu işlerin tamamı için bir komite oluşturma ve bunu gelenek haline getirme nasıl olabilir?
            Bunları çoğaltmak mümkün. Ne var ki insanları kaynaştırma, bu tür güzel şeylere zaman ayırma bir eğitim meselesidir. Kültürü anlamak bir özümseme meselesidir.
            Ben şahsen bu tür faaliyetleri yol ve su kadar önemsiyorum. Hatta benim için bu değerler paradan da öte önemlidir. Ben çok paralı insanı tanıdım ama bu değerlerden yoksun olduklarından kültürlü ve insani özelliklerden nasiplenmemiş olduklarını da şahit oldum.
            Bu tür oluşumlar beraberinde gelişmeyi ve seviyeyi de yüceltirler. İşte olması gereken ve Fizmede arzu edilmesi gereken benim açımdan bunlardır.
            Şunu bilmek lazım. Fizmenin geldiği noktayı geriye çekmek bundan sonra mümkün değildir. Ben her gün Fizmede olan biri olarak söylüyorum ki, şurda birkaç yıl sonra emekli olmuş değerler Fizmede duracaklar en azından yazın Fizmede ikamet edeceklerdir. İki belde ve iki ilçe arasında bulunan bir yerin kendiliğinden gelişmemesi mümkün değildir. Her evde bir memur ve her evde bir araba…Kimse yapmasa bile yolları kendileri yaparlar…O zaman şimdiden bir araya gelmenin ve bireysel yetişmişlikleri Fizmenin gelişmesi için seferber olmanın tam zamanı…İşte belediye buna nasıl bir katkı yapar ya da bu gelecekteki oluşumu şimdiden nasıl hızlandırır bunu konuşmak lazım.
            Bu tür oluşumları görebilen ve hızlandıran kim olursa olsun yanında olmak, geciktiren kim olursa olsun karşı olmak gerekir diye düşünüyorum. Benim şahsi kanaatim Fizmede yaşayan biri olarak bugün için ve bu günler kayıp yıllar olarak Fizme tarihine geçecektir.         
            Bu konularda ilerde daha geniş yazmak ümidiyle Tüm Fizmelileri selamlıyor saygılar sunuyorum…  
                Bekir AKKAYA /18 Temmuz 2006 /Kumru Haberci Gazetsi /Karadeniz Haber Postası Gazetesi

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Bizde "FİZME SEVDALILIĞI" Timsahın Gözyaşı Gibi

Son zamanlarda Kardeş Sitemiz Fizme'de ilginç yazı ve yorumları her Fizmeli gibi ben de takip ediyorum. Bundan önceki yorumlarda Fizme neresidir? sorusuna epey yorum ve yazı, yazıldı çizildi.   Şimdi ise Fizme Başkanı ile ilgili lehte ve aleyhte yazılar okuyoruz. Bugüne kadar her hafta iki yerel gazete köşesine ve Kumru.org'ta yazı yazmama rağmen ciddi manada hiçbir Fizme yazısı kaleme almadım. Prensip olarak kişi ve kurumlarla ilgili özel bir manada kesinlikle yazı yazmam. Neticede kişiler bulundukları makamda

9 Mayıs 2022

FIRINÖNÜ YAYLASI MESELESİ /Mehmet ARŞIN Yazısı

Fırınönü Yaylasını sanırım Fizmeliler, Kumrulular, Korganlılar, Niksarlılar bilirler.

1968-1969-1970 lerde Fırınönü Yaylasında, yayla sınırları yüzünden o günkü adıyla Sele, günümüzde ise Niksar ilçemizin Akgüney Köyü ile Fizmeliler arasında büyük olaylar yaşanmıştır.

Bu olaylara değinmeden önce Fizmelilerin Fırınönü Yaylasını nasıl sahiplendiklerine, buranın nasıl Fizmelilerin

Yaylası olduğuna bakalım.

Yaklaşık 150-200 sene önce Doğubeyazıttan bazı kalabalık aileler Fatsa, Korgan, Kumru istikametine göç ederler.

Bu ailelerden biri Efendioğulları biride Kahyaoğullarıdır. Maalesef diğer ailelerin isimlerini öğrenemedim.

Efendi oğulları kalabalık ve zengindirler. Binlerce küçük ve büyükbaş hayvanları vardır. Kahyaoğullarıyla birlikte Fizme Karapınar’a yerleşirler. Kahyaoğulları bir süre sonra Avluyanı ve Hemitli diye bilinen bölgelere yerleşir.

Efendioğulları devamlı artan hayvanlarını beslemek için geniş ve boş araziler arayışındadırlar. Bu amaçla yüzlerce hayvan ve çok sayıda çobanla yükseklere doğru yol alırlar. Birkaç çoban hayvanları otlatmak için, o zaman Niksarın Hosaf Köyüne ait olan Fırınönü Yaylasına kadar gelip, hayvanları yaymaya başlarlar. Birkaç Hosaflı ve çobanlar arasında çıkan tartışmada, çobanlardan biri öldürülür.

Olay duyulunca Halilefendioğullarından kalabalık bir gurup gelir.

Olayın zaptiyeye aksettirilmeden tatlıya bağlanması için Köyün ileri gelenleri, yayla topraklarının kan bedeli karşılığı olarak Halilefendioğullarına verilmesini teklif ederler. Anlaşma sağlanır, yaylanın artık yeni sahipleri vardır.

Halilefendiler zamanla komşularınında yaylaya çıkıp, küçük bir yayla evi yapmalarına, ekip dikmek için yer çevirmelerine ses çıkarmazlar. Komşular, komşunun komşuları, akrabalar,… derken Fırınönü Yaylası artık Fizmelilerin Yaylası olmuştur.

Ve yayla mevsiminde Karapınardan, Afulludan, Keşlikten, Çakıllıdan, Ezetliden, Avluyanından,… gidenlerle yaylada yaklaşık 200 hane oluşmuştur.

Fırınönü Yaylası Niksarın Akgüney (Sele) Köyüyle komşudur. Sınırı bazen bir dere, bazen bir tepe belirler.

Uzun süre huzurlu yayla mevsimleri yaşanır.

Taaki 1968 veya 1969 lara kadar.

Seleli komşular kendilerine ait olduğunu söyledikleri bazı bölgelere yulaf ekmeye başlarlar. Bazı fizmelilerde bu ekilen yerleri özel olarak çiğnemeye giderler. Gerginlik her geçen gün artmaktadır.

Bir gün Seleliler tarafından korkutma amaçlı silahlı saldırı yapılır. Tabii bunu duyan Fizmeliler durur mu?

Yapılan silah atışına karşılık yüzlerce mermi atılır. Selelilerin iddiaya göre Fizmelilerin topraklarına yaptıkları 11-12 ev içindeki eşyalarla birlikte yakılır, yıkılır. Tarlalar düz edilir.

Fizmede olayı duyan, tüfeğini, tabancasını, baltasını kapan Yaylaya akın etmiştir. Olay resmi makamlara iletilmiştir.

Ordu ve Tokat illeri Vali yardımcıları, Kumru ve Niksar Kaymakamları ve yetkili ilçe mülki amirleriyle köy Muhtarları bu yayla husumetini ortadan kaldırmak için Fırınönü Yaylasında buluşurlar.

Askeri haritaya göre Fırınönü Niksar sınırları içindedir. Fakat Fizmelilerin iddiası, o toprakların kan bedeli karşılığı Fizmelilere çok uzun yıllar önce bırakıldığıdır.

Seleliler başka köylerdende yaşlı ve toplum önderi kişileride şahitlik yapmaları için getirmiştir.

Kim olduğunu hatırlayamadım şimdi, ama Niksar civarının sayılı kişilerinden biride seleliler adına şahitlik yapmaktadır.

Fizmelilere verilen toprağın sınırının Keltepede bittiğini söyler.

O zaman Fizme muhtarı merhum Kazım Başlık’tır.

Yaylanın çevresinde tepe çoktur. Keltepe, Kargatepesi,…gibi.

Muhtar Kazım söz ister, derki “ bu Seleliler adına konuşan kişi yalan söylüyor, hiç bi şey bilmiyor. Mademki sınır Keltepeymiş, bize Keltepeyi göstersin. Böyle bir atak beklemeyen şahit donup kalmıştır.

Tabii Mülki amirler kendi aralarında durumu tatlıya bağlayıp, bir daha taşkınlıklar yapılmaması, ilk belirlenen sınırlara saygı duyulması konusunda halkı uyarmışlardır.

Tabii hepsini anlatmadığımız veya tam olarak öğrenemediğimiz bir çok yayla meselesinde muhtar Kazım Başlık başroldedir.

Mayıs 1970 te muhtar Kazım maalesef bir cinayet sonucu vefat eder. Bunu duyan seleliler, yaylayı ellerinden alan adam diye gördükleri Kazım Başlık’ın vefatına sevinmişlerdir. Ve bir süre sonra ufak tefek sürtüşmeler tekrar başlar.

1970 in yaz aylarından biriydi. Bende Halam Hatice Kahyaoğlu ile yaylaya gitmiştim. Yine Niksar ve Kumru heyetleri toplanacakmış yaylada.

Fizmede kimse kalmamıştı sanki her yer insanlarla doluydu. Sanki Türk-Yunan, Osmanlı-Rus Savaşına gider gibi gelmişti herkes.

Bu gerginliğin hiçte iyi olmadığını, ciddi olayların çıkabileceğini hesap eden yetkililer. Bu durumu muhtarlara köylerin ileri gelenlerine öncelikle anlatmışlardır.

Çok şükür, maddi hasarlar haricinde yürek yakan bir olay olmadan, yayla meselesi eskimiştir.

İşin güzel olan tarafı, o zamanlar birbirlerini düşman gibi gören insanlar, eğitim seviyesin artmasıyla bugün aynı ortamlarda buluşup, sohbet ediyor, eğleniyorlar.

Bu Memleket hepimizin, uğrunda dedelerimizin can verdiği topraklar için, birbirimizi üzmek bile ayıptır, günahtır.

Bu konu hakkında bilgilerini aktaran kişilere çok teşekkür ediyorum.

Mehmet Arşın /10.05.2022/ https://www.facebook.com/Fizme-com-287118448162331/ALMANYA

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

FIRINÖNÜ YAYLASI MESELESİ /Mehmet ARŞIN Yazısı

Fırınönü Yaylasını sanırım Fizmeliler, Kumrulular, Korganlılar, Niksarlılar bilirler.

1968-1969-1970 lerde Fırınönü Yaylasında, yayla sınırları yüzünden o günkü adıyla Sele, günümüzde ise Niksar ilçemizin Akgüney Köyü ile Fizmeliler arasında büyük olaylar yaşanmıştır.

Bu olaylara değinmeden önce Fizmelilerin Fırınönü Yaylasını nasıl sahiplendiklerine, buranın nasıl Fizmelilerin

8 Nisan 2022

Kumru Malmüdürlüğü Personeli -1991 Yılı

  • 1991 YILI KUMRU MALMÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİ
  • Soldan Sağa

  • Yaşar Baş, Necati Yargıcı, Abdullah Yığ (Bekaroğlu), Seher Dartılmak, Berna Akıcı,Yaşar Yeler, Şükrü Kaya, Ayhan Sözen, Metin Batka, Bakiye Yahyaoğlu, Fatma Akkaya,Fazıl Arıkan, Selahattin Tinci (Allah rahmet eylesin), İbrahim Akyazı, Ragıp Bellici (AllahRahmet eylesin), Şahin Salman ve Hami Kurucu

-------------------------



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumru Malmüdürlüğü Personeli -1991 Yılı

  • 1991 YILI KUMRU MALMÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİ
  • Soldan Sağa

  • Yaşar Baş, Necati Yargıcı, Abdullah Yığ (Bekaroğlu), Seher Dartılmak, Berna Akıcı,Yaşar Yeler, Şükrü Kaya, Ayhan Sözen, Metin Batka, Bakiye Yahyaoğlu, Fatma Akkaya,Fazıl Arıkan, Selahattin Tinci (Allah rahmet eylesin), İbrahim Akyazı, Ragıp Bellici (AllahRahmet eylesin), Şahin Salman ve Hami Kurucu

-------------------------



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

6 Nisan 2022

22 YIL ÖNCESİNDE KUMRU’DA HAYAT

Bu yazı 2000 yılında Ordu Haber Gazetesi’nin Temmuz sayısında yayımlandı. Yazıda isimleri geçen o günün Kumru Kaymakamı Mehmet Sarıcan ve Kumru Belediye Başkanı Adil Karaoğlanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yine yazıda isimleri geçen ve evladımı sünnet ederek beni onurlandıran değerli ağabeyim Doktorum Cemaletin Yaktı’ya, o günlerde Kumru Kaymakamlık Vekaletini yürüten ve sünnet düğünüme iştirak ederek beni mutlu eden Değerli komutanımız Hüseyin Topuz’a, o gün olduğu gibi bugünde hep yanımda olan kıymetli dostum İsmet Erçal’a, İstanbul’da çalışmaları ile hep takdir ettiğim Harun Topalcı’ya ve tüm 2000 yılında o güzel günleri yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun. İşte 22 yıl önce ilçemiz Kumru ile ilgili yazdıklarım…   
Son zamanlarda Kumrulu olmaktan ve Kumru’da yaşamaktan son derece keyif almaya başladım. Ancak şu sözü hatırlatmadan yazıma başlamak istemiyorum. Hani  “Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler. Bazıları için ciddi bir uyarı. Tabi ki anlayana.

 Zaman zaman bazı uyarılarımızla dalga geçenler veya bizimle alay edenler, yaşadıkları olumsuz olaylar karşısında neredeyse bizleri evliya ilan edecekler. Şu meşhur sözü birlikte okuyalım.  

“ZARARLARINDAN EMİN OLDUKLARI İÇİN DOSTLARINI UZAK TUTTULAR. KENDİLERİNE BAĞLAMAK İÇİN VE YAKINLAŞMAK İÇİN DÜŞMANLARINI YAKINLAŞTIRDILAR. YAKIN OLDUKLARI DÜŞMANLARI DOST OLMADI, UZAKLAŞAN DOSTLAR DÜŞMAN OLDU. HERKES DÜŞMAN SAFINDA BİRLEŞİNCE..”

 Bu cümleler “Vicdanül Kumru, Cüzdanül Kumru ve Zoraki Kumrulu” olarak düşünülürse demek istediğim çok daha iyi anlaşılır. Kumruluyu aldatan ve Kumruluların tüm değerlerini ayaklar altına alanlar üstelik Kumrulular da değil. Yakınlarınızla helallaşmanız mümkün ama dışımızdaki çapsızlarla görüşmelerimiz hiç mümkün olmayacak!  

Zaman zaman insanın kendi kendini sikaya çekmesi gerekir. Bireysel olarak her birimiz bunu sık sık yaparız. Ancak, insan ilişkileri açısından bu son derece zor bir durumdur. Toplumda yeriniz nedir? Ne kadar insanlara güven veriyorsunuz? Ne kadar dostunuz veya seveniniz var? Bulunduğunuz mevki ve makamları elinizden aldıklarında çevrenizde kimler kalır? Aslında hastalık, düğün, davet ve ölüm durumu bunun en iyi göstergeleri. Yukarıda da vurguladığımız gibi, servetinizin, mevkiinizin ve makamınızın dışında insan olarak ne konumdasınız?

Her birimiz öyle veya böyle üç beş kişi ile cenazelerin kalktığını, düğün veya davetlerin yapıldığına şahit olmuşuzdur. İşte ben de oğlum Mehmet Akif’in sünnet davetini yapmam sebebiyle böyle bir sınavdan geçtim. Son derece mutlu oldum. Bu vesileyle başta oğlumu sünnet eden ve bizleri hiç yalnız bırakmayan Dr. Cemalettin YAKTI Beyefendi olmak üzere, davetime gelen ve uzaktan-yakından tebrik eden tüm dostlarıma teşekkür ediyor, böyle mutlu günlerin herkese nasip olmasını diliyorum.

Hakikaten Kumruda yaşamak son zamanlarda insana çok mutluluk ve keyif veriyor. 25 Haziran Pazar günü büyük bir coşkuyla gerçekleştirilen toplu sünnet şöleni kelimenin tam manasıyla mükemmeldi. 7 saat gibi kısa bir sürede 511 çocuğun sünneti tamamlandı. Bu arada 200 kişiye yemek verilirken Sanatcı Aydın Alaybeyoğlu’da konser verdi. İstanbul Ensar Hastanesi’nde aktif görevde olan Kumrunun değerlerinden Harun Topalcı ve ekibi Kumru sağlık personeline büyük destek sağladı. Kendilerini Kumrulular adına tebrik ediyoruz...

 Dedik ya Kumruda yaşamak güzel. Sokaklar mis gibi. İnsanlar da öyle. İşte bu güzel Kumru’ya bir yenisi daha eklendi. Masalar sıra sıra. Her taraf meyve ve çiçeklerle kaplı. Derenin şırıltısı ve bir yudum çay. İyi de bir dost. Bu kadar güzelliğe birde havuz olsa. Ya içinde canlı balıkları seyretmek. Siz böyle bir yerde otururken balık yemek çok keyifli olur herhalde. Cennet bahçesini tarif etmiyorum tabi ki. Kumrunun değerli insanı Remzi Kınalı Kumru’nun tam ortasında böyle nefis bir yer hizmete açtı. Hayırlı olsun.

Son zamanlarda gerçekten Kumruda güzel şeyler oluyor. Tabi ki bunu birçokları tesadüflere bağlaya bilir. Ama ben şahsen öyle düşünmüyorum.

Değerli iş adamımız İsmet Erçal “İstanbul’da tanıştığım yaşlı bir Rum kadınından dinlediği bir efsane sonucu hayatım değişti” diyor. Merak edenlere hemen söyleyeyim. “DİLEK TAŞI EFSANESİ”

 Bana 15 yıl önce anlatmıştı. Bugüne kadar sır gibi sakladığım bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

  İsmet Erçal’ın verdiği bilgi cidden işime yaradı. Ben her başım daralsa gider Düzoba Yaylasındaki taşa otururum. Geçenlerde yaptığım sünnet daveti için yine aynı şeyi yaptım. Ne ikram edecek yiyecek bitti. Ne de gelen davetli. Ne olsa da bizim yollarımıza ilgi duymayan yetkililer bu taşa bir otursa da yollar emin olur kendiliğinden yapılır. Vallahi bir yolunu bulup bu taşa iş görmeyenleri, işten kaçanları, işi rast gitmeyenleri, oturtmak gerekir. Çocuğu olmayanlar, çocuk isteyenler zaten oturuyorlar. CAN SIKINTISINI, GEÇİM DERDİNİ, KARI KOCA KAVGASINI , HER DERDE DEVADIR......GÜÇ TAŞI.....DİLEK TAŞI..........

Bir Kumrlu olarak ERÇALLARI kutluyorum. Kumrululuk buna denir işte. Kumru sevdalılığı Kumruya, Kumruluya hizmet etmekten geçer. Yaptıkları her işte örnek çalışmalar içerisinde olan ERÇALLARI kutluyorum.

Kim ne derse desin, kim hangi açıdan bakarsa baksın ERİCEK YAYLASINI hizmete açanları, en ufak bir katkısı olanları başta Sayın İsmet Erçal olmak üzere, Sayın Kaymakamımız Mehmet Sarıcanı, Sayın Belediye Başkanımız Adil Karaoğlanoğlu’nu Bölük Komutanımız Sayın Hüseyin Topuz’u Kumrulular olarak yürekten alkışlıyorum.

Bu yıl birincisi yapılan Ericek Yaylası Çilek Festivali kalabalık bir kalk topluluğu ve misafirlerin katılımı ile muhteşemdi. Sanatcı Orhan Hakalmaz ve Pınar Dilşeker’in konseri halktan büyük ilgi gördü. Bilhassa Harun Topalcı’nın gayretleri ile İstanbul’dan gelen Mehter takımı gösterisi gerek Kumru’da ve gerekse Ericek Yaylası’nda büyük takdir topladı. Güç taşına oturan 70’lik ihtiyarların güreşleri büyük alkış aldı.

Kumru güzel, Kumruda yaşamak güzel. Bir de şu bozuk yollar ve Kumruyu çiftlik olarak görenler olmasa. Hepinize güzel günler efendim. Bekir AKKAYA/15 Temmuz 2000/ORDU HABER GAZETESİ

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

22 YIL ÖNCESİNDE KUMRU’DA HAYAT

Bu yazı 2000 yılında Ordu Haber Gazetesi’nin Temmuz sayısında yayımlandı. Yazıda isimleri geçen o günün Kumru Kaymakamı Mehmet Sarıcan ve Kumru Belediye Başkanı Adil Karaoğlanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yine yazıda isimleri geçen ve evladımı sünnet ederek beni onurlandıran değerli ağabeyim Doktorum Cemaletin Yaktı’ya, o günlerde Kumru Kaymakamlık Vekaletini yürüten ve sünnet düğünüme iştirak ederek beni mutlu eden Değerli komutanımız Hüseyin Topuz’a, o gün olduğu gibi bugünde hep yanımda olan kıymetli dostum İsmet Erçal’a, İstanbul’da çalışmaları ile hep takdir ettiğim Harun Topalcı’ya ve tüm 2000 yılında o güzel günleri yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun. İşte 22 yıl önce ilçemiz Kumru ile ilgili yazdıklarım…   
Son zamanlarda Kumrulu olmaktan ve Kumru’da yaşamaktan son derece keyif almaya başladım. Ancak şu sözü hatırlatmadan yazıma başlamak istemiyorum. Hani  

5 Nisan 2022

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

geldi. Askerlikle ilgili ilişiğim olup olmadığına dair bir belge harici tüm belgelerimi hazırladım. Başıma gelecekleri bilmediğimden askerlik şubesinden alacağım belgenin kolay alındığını düşünüyordum. Çünkü öğrencilik yıllarımda birkaç kez almıştım. Zaman kısıtlı ve öğretmenlik için müracaat süresi sınırlıydı. En kolay belgeyi en sona bırakarak daha çok öteki belgeleri hazırlama telaşında idim. Ankara’ya bizzat elden götüreceğim dosyanın teslim tarihine tam 19 gün kalmıştı.

KUMRU ASKERLİK ŞUBESİ, SARI ZARFI FATSA’YA GÖNDERDİ

Her zaman aldığım gibi askerlikle ilişkim olup olmadığıma dair belgeyi almak için Kumru Askerlik Şubesi’ne gittim. Görevli Asker : “Kumru’da muayene günlerinin süresi bittiğini, belgeyi almam için Fatsa Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi.

Ben askere gitmeyeceğimi, muayeneye de gerek duyulmadığını, daha önceden birkaç kez aynı belgeyi aldığımı” söylesem de hiçbir sonuç alamadım. Nihayet elime sarı bir zarf vererek beni Fatsa Askerlik Şubesi’ne gönderdiler.

İçim rahattı. Fatsa Askerlik Şubesi memurlarından bir tanesi akrabamızdı. “Zarfı verir, belgeyi alırım” diye düşünüyordum.

Fazla bir zamanım olmadığı için bir gün sonra Fatsa Askerlik Şubesi’nde soluğu aldım. Nihayet akrabamız Sıddika hanıma ulaşarak derdimi anlattım. Sıddıka hanım şubede birkaç kişiye durumumu anlattıktan sonra bana dönerek : “ muayenelerin vakti geçtiğinden bu belgeyi almam için muayene olmam gerektiğini, bunun için de Ordu Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi. Elime tekrar kapalı bir sarı zarf verilerek bunu Ordu Askerlik Şubesi’ne ulaştırmam gerektiği söylenildi.

Ciddi manada beni bir telaş ve korku kapladı. Öğretmenlik müracaatı için zaman daralıyordu. Böyle olmasına rağmen Ordu’ya gitmenin ve bu belgeyi almanın çok da zor olmadığını düşünüyordum.

FATSA ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI ORDU’YA GÖNDERDİ

Bir gün sonra Ordu Askerlik Şubesine gitmek üzere Ordu’ya gittim. O akşam Ordu’da bir otelde kaldıktan sonra sabahleyin erkenden Ordu Askerlik Şubesine gittim ve bana Fatsa’da verilen sarı zarfı memura teslim ettim. Görevli sarı zarfı ilgili birime ulaştırdıktan sonra yanıma gelerek “muayene olmam gerektiğini, soyunmam için de dışarıda bir kapalı  kabin olduğunu” söyledi. Denilenleri yaptım.

İlçelerde yapılan askerlik muayeneleri bittiğinden ve muayene sadece Ordu Askerlik Şubesi’nde yapıldığından çok kalabalıktı. Uzayan kuyruğa girerek sıramın gelmesini beklemeye başladım. Nihayet sıram gelip muayene edildikten sonra benimle birlikte olanların aksine “salonda beklemem gerektiği” söylendi. Belge almam artık anlık meselesiydi. En azından ben böyle düşünüyordum.

Bir süre bekledikten sonra görevli bir memur elinde sarı bir zarfla “Bekir Akkaya” diye seslendi. Bana dönerek : “Bu kapalı sarı zarfı alıyorsun ve bunu Samsun Yüz Yataklı Askeri Hastane’ye ulaştırıyorsun” denildi.

Ben cidden şoktayım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Sayılı günler kalan öğretmenlik müracaatımı yapamayacağı kesin gibi. Tamamen ümidimi yitirdim. Yapacakta başka bir şey yok.

ORDU ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI SAMSUN’A GÖNDERDİ

Aynı gün Ordu’dan Samsun’a gittim. O gece Samsun’da bir otelde kaldım. Sabahleyin de erkenden Samsun 100 Yataklı Askeri Hastane’ye giderek Ordu Askerlik Şubesi’nde verilen sarı zarfı görevli bir askere verdim.

Görevli asker yanıma gelerek  “Yarın tekrar gelerek muayene olmam gerektiği” söylendi. Bende tekrar otele geri döndüm. Üst üste üç gün gidip geldim ve sonunda muayene oldum. Muayene sonunda görevli asker kapalı bir zarı zarf vererek “bunu Ankara 800 Yataklı Askeri Mevkii Hastanesi’ne ulaştırmam gerektiği” söylendi.

İşte bu durum benim yıkıldığım andı. Öğretmenliğe müracaat edemesem de bu belgeyi almam gerektiğine karar verdim. Belki de “evrakları alır son günde olsa bakanlığa evrakları teslim ederim” diye kendimi ikna etmeye çalışıyordum.

SAMSUN YÜZ YATAKLI HASTANE BENİ ANKARA’YA GÖNDERDİ

Samsun’dan o akşam Ankara’ya gitmek üzere yola çıktım.

Sabahleyin erkenden Ankara’ya vardım. Hiç dinlenmeden direk 800 Yataklı Askeri Mevki Hastanesi’ne sabah saat 08:00’de ulaştım.

Sarı zarfı ilgili birime teslim ederek akşam beşe kadar bekledim. Ne arayan var ne de soran.

Ankara Askeri Mevki Hastanesi tıklım tıklım dolu. Salonlar dolu olduğu gibi bahçeler de de boş yer yok. Herkes benim gibi. Türkiye’de ne kadar benim gibi özürlü ya da hasta varsa herkes burada. Herkes bekliyor ve bende bekliyorum. İlk gün yüzlerce kör , topal ve her türden hasta ve özürlü gibi akşama kadar bende bekledim. Acelem olmasa aylarca beklemeyi hiç önemsemem. Dışarılarda hastaları ile birlikte yatan hasta yakınları da var. Konuştuğum bazı insanlar “ bir aydır beklediklerini” bile söylüyorlardı.

Ankara’yı bilenler bilir. Mevkii Hastanesi Ulus’taki İsmet Paşa denilen yere yakın bir yerde bulunuyor. Ankara’da inşaatlarda çalışmamdan kaynaklı en iyi bildiğim yer Ulus ve İsmet Paşa civarıdır.

Bu nedenle İsmet Paşa’da Emniyetin zannedersem üstünde Örnek Otel’de bir oda da yer ayırttım. Sabah olunca otelden ayrılarak erkenden hastaneye gitmeye başladım. Erkenden gittiğim Mevkii Hastenesi’nden akşamları hiçbir şey yapmadan otele geri geliyorum. Gündüz vaktini hastanede geceyi de otelde geçirmeye başladım.

Günlerden salıydı. Öğretmenlik başvuruları hafta sonu Cuma günü sondu. Yaklaşık hastanede beklediğim gün sayısı on iki gün olmuştu. Tamamen ümidim bitmişti.

Salı günü sabahleyin erkenden Ankara Askeri Mevkii Hastanesi’ne gittim. Bilenler bilir o günlerde hastane de olsa salonlarda sigara içiliyordu. Hastanenin bekleme salonunda bir boş yer buldum ve sigaramı yaktım her gün olduğu gibi beklemeye başladım.

TÜRKEŞ’İN ODASINDA BEKLEYEN ASKER "HIZIRIM" OLDU

Saat 12’ye yarım saat var. O kadar kalabalığın içerisinde Zabıta Asker kalabalığı yararak benden tarafa geldiğini gördüm. Gele gele benim yanımda durdu. Ve bana yönelerek herkesin duyacağı bir sesle “Sen düzgün oturmasını bilmez misin?” dedi.

Ben o anda işin doğrusu korktum ve elimdeki sigarayı söndürmeye çalışarak etrafıma bakındım. Herkes benim gibi ama ne hikmetse asker bana bağırıyordu. Hiçbir şey de diyemedim.

Kolunda “görevli”, başında “zabıta” yazan asker “sen kalk ve peşimden gel” diyerek  sivillerin kesinlikle girmeleri yasaklı olan koridora doğru yöneldi. Korku dolu bir şekilde mecburen askerin peşinden gittim. “Gelmiyorum” demem mümkün değildi. Nihayet dar koridorun ışıklı bir alanında durdu.

YASAK OLMASINA RAĞMEN TÜRKEŞ’İN ELİNİ ÖPTÜM

Bana yönelerek başındaki Zabıta yazan şapkayı çıkararak “Beni şimdi tanıdın mı? Sen Bekir Akkaya değil misin? Sen Ordu İmam Hatip Lisesi’nde okumadın mı? Ben de Ordu İmam Hatip Lisesi’nde bir yıl okudum. Bir yıl sonra Ordu Lisesi’ne geçtim.” Adım :………………………….. dedi. (hatırlayamadım) Şimdi de askerliğimi burada yapıyorum. Alparslan Türkeş’in başında koruma olarak görevliyim. Biz iki kişiyiz. Diğer arkadaşım şu anda Türkeş’in yattığı oda da nöbet tutuyor. Türkeş’in yattığı yatak zaten bir kat üstte. Giriş çıkışlar ve görüş yasak. İstersen seni kısa da olsa görüştüreyim” dedi. Ben de “memnun olurum” diyerek O önde ben arkada bir üst kata çıktık. Kısa da olsa Türkeş’in elini öperek geçmiş olsun dedikten sonra odadan ayrıldım.

Tekrar alt kata indik ve bana “ne için burada olduğumu” sordu. Ben de “olup bitenleri anlattım ve öğretmenlik için belge almam gerektiğini” söyledim. Ve “on iki gündür burada olduğumu, Cuma günü de öğretmenlik müracaatımın sonu olduğunu” belirttim.

Benden ayrılarak zarfı teslim ettiğim bölüme gitti. Daha sonra beni asker bir doktor ’un odasının önünde öğleden sonra beklememi ve kesinlikle bir yere ayrılmamamı tembihledi. Ve benle ısmarlaşarak Ankara Mevki Hastanesi’nde yatmakta olan Alparslan Türkeş’in odasında nöbet görevine döndü.

Her ne kadar kendisini tanıdığımı söylemiş olsam da ilgili arkadaşı o gün hiç hatırlayamadım. Ancak, benim adımdan, mezun olduğum okula kadar bildiğinden tanımamazlık ta yapamadım. O gün bana söylediği ismi ne hikmetse bir türlü hatırlayamadım. Ordu’da böyle birini çok arkadaşlarıma sordum, kimse 1984 yılında Alparslan TÜRKEŞ’in Mevki Hastanesi’nde odasında Ordu’lu bir askeri hatırlayamadı. Eğer böyle biri varsa sonsuz teşekkür ederim. Eğer bu yazı kendilerine ulaşırsa bir araya gelerek yüz yüze teşekkür etmek isterim. 

ÖĞLEDEN SONRA İŞİM GÖRÜLDÜ 

Nihayet öğleden sonra erkenden doktorun kapısında beklemeye başladım. Doktor, içerinden tek tek hasta alıyordu. Üçüncü kişi olarak ben çağrıldım. Uzun muayeneden sonra dışarı çıkartıldım.

Kapılarda Bir Yazı: “Bugün muayene olanlar hastanenin arka tarafında açık alanda toplansınlar” şeklinde idi.

Her gün muayene olan yüzlerce kişinin arasına nihayet ben de katıldım. Üst kattan isim okunarak verilen rapor ya da belgeler elden ele dolaştırılarak sahibine ulaştırılıyordu.

Zarı Zarf üzerindeki yazı :  Bekir Akkaya,  Fatsa Askerlik Şubesine Ulaştırılmak Üzere.

Günlerdir alamadığım belgeyi Ordulu olduğunu, Ordu İmam Hatip Lisesinde bir yıl okuduğunu daha sonra Ordu Lisesi mezunu olduğunu ve hastalığı nedeniyle Mevkii Hastanesi’nde yatan Alparslan Türkeş’in başucunda bekleyen iki görevli askerden birinin yüzlerce insanın arasında beni bulması neticesinde almamı, “KUL BUNALINCA HIZIR YETİŞİR” sözüyle ancak açıklayabiliyorum.

SARI ZARFI ALDIM FATSA ASKERLİK ŞUBESİNE GETİRDİM

Ankara Mevki Hastanesi’nden aldığım sarı zarfı alarak o günün akşamı Fatsa’ya gitmek üzere yola çıktım. Perşembe Sabahı erkenden Fatsa Askerlik Şubesine ulaştım ve sarı zarfı teslim ettim.  Sıddıka Hanım’ın yardımları ile  aynı gün “askerlikle ilişkisi yoktur” belgesini alarak aynı günün akşamı dosyamı  tekrar son gün olan Cuma günü Ankara’ya Milli Eğitim Bakanlığı’na dosyamı teslim etmek üzere yola çıktım.

NİHAYET TEKRAR ANKARA VE BAKANLIĞA SON GÜN DOSYAYI TESLİM

Cuma günü sabahleyin Kızılay’da Milli Eğitim Bakanlığına evraklarımı teslim ettim.

Bitirilmesi zor bir süreçti ama HIZIR KARDEŞİMİN sayesinde

şükrolsun bitirdim.

Bu vesile ile    Ömrünü Türk dünyasına adayan, Türk milletinin bilge başbuğu Alparslan Türkeş’i ebediyete irtihalinin 25. yıl dönümünde rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun. Rabbim peygamberimize komşu eylesin.

Hızır değil ise bana HIZIR GİBİ yetişerek Ankara Mevki Hastenesi’nde işlerimi kolaylaştıran bu güzel Ordulu askerimizden ALLAH RAZI OLSUN. Sonsuz Teşekkürler…

Bekir AKKAYA /06.04.2022 /https://bekirakkaya.blogspot.com/


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

3 Nisan 2022

1961 Kumru İlçesi /Osman Bölükbaş'a Teşekkürler..



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

1961 Kumru İlçesi /Osman Bölükbaş'a Teşekkürler..



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

58 YIL ÖNCE KUMRU'MUZ GÖRÜNTÜSÜ-(1964)



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

58 YIL ÖNCE KUMRU'MUZ GÖRÜNTÜSÜ-(1964)



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

23 Mart 2022

İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ–5 /Kitaplardan Aldığım Notlar

Önceden paylaştığım notlarıma devam etmek istiyorum.
Şimdi sizlerle paylaşmak istediğim notlar 1979 yılında okuduğum Dr.H.H.Bilsel’in Kitabı “Allah Vardır”’dan alınma…

“Allah Vardır” kitabından Kur’an-Kerim’le ilgili aldığım notlar şöyle…

------------

KUR’AN-I KERİM

Kuranı Kerim 114 süredir.

Kuranı Kerimin
Ayet Sayısı

İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ–5 /Kitaplardan Aldığım Notlar

Önceden paylaştığım notlarıma devam etmek istiyorum.
Şimdi sizlerle paylaşmak istediğim notlar 1979 yılında okuduğum Dr.H.H.Bilsel’in Kitabı “Allah Vardır”’dan alınma…

“Allah Vardır” kitabından Kur’an-Kerim’le ilgili aldığım notlar şöyle…

------------

KUR’AN-I KERİM

Kuranı Kerim 114 süredir.

Kuranı Kerimin

22 Mart 2022

15 Temmuz Gecesi ve Bizim Aile /Bekir AKKAYA

15 Temmuz FETÖ kalkışmasına dair 50nin üzerinde kitap ve yüzlerce yazı ve analiz okudum ve hala da okumaya devam ediyorum.

       15 Temmuz öncesi yaşadıklarımla 15 Temmuz sonrasındaki yaşadıklarımı karşılaştırmaya çalışıyorum. Kurumsal açıdan pek anlamasam da insan ilişkileri açısından yakın tanıdıklarım dahil FETÖ ile bilerek

ya da bilmeyerek ilişkisi olanlarla aramda büyük bir uçurum oluştu. Nedenini tam anlayamasam da az buçuk analiz edebiliyorum.

       Düşüncem şudur. 15 Temmuz öncesi FETÖ’ye kendimce savaş açmıştım. Bir çok insanla bu yüzden kavgaya varan münakaşalarım olmuştu. Bu türden insanların büyük çoğunluğu hala benim ismimi kullanmaktan ya da beni tanıdığını söylemekten kaçınıyorlar. Bana göre bunun tek
nedeni; kendileri ile yüzle
şmek istememeleri ya da benim kendilerini “FETÖCÜ der” diye korkmaları olsa gerek. Oysa ben kimseyi ne aklayacak ne de suçlayacak bir konumdayım. Devletine sonuna kadar güvenen biri asla devlet kurumlarının yapması gerekenleri vazife kabul etmez. Ben böyle biriyim.

       15 Temmuz öncesinde ben şahsen FETÖ’den çok zarar gören bir insanım. Hiçbir zaman ne fikirlerini, ne zikirlerini, ne düşüncelerini, ne eylemlerini asla tasvip etmedim. Haklarında bir sivil cemaat diye onlarca eleştiri yazı kaleme aldım. Bu yüzden bazen takdir edildim çok kez de tehdit edildim. 15 Temmuz öncesi bunların bu kadar tehlikeli olduklarını bilseydim belki de haklarında bir satır ne yazı ne de kelam ederdim. Çünkü korkardım. En yakın arkadaş bildiklerimle bile sabahlara kadar münakaşalarım oldu ama bunların bu kadar tehlikeli olduklarını asla bilmiyordum.     

FETÖ ile herkesin sarmaş dolaş olduğu 15 Temmuz öncesinde birey olarak onlara güç yetiremeyeceğimin bilincindeydim.  Bu nedenle de iki çocuğumu ve ailemi bunların şerlerinden korumaya  kararlıydım. Ve dediklerimi bir ölçüde gerçekleştirmiş olsam da zaman zaman şerlerinden kurtulamadım.  Yine de Rabbime şükrediyorum.

       Hikayem çok uzun ve çok fazla aslında. Ancak ben şimdilik 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımızı kısaca anlatmak istiyorum.  

       15 Temmuz öncesi oğlumuz Mehmet Akif Marmara Üniversitesi İktisat ve İşletmeyi yeni bitirmişti. Üniversite yıllarında bir çok vakıf ve dernekte görev almış ve aktif olarak kısa adı MÜMDER olan Marmara Üniversitesi Mezunlar ve Mensuplar Derneğinin genel sekreterlik görevini yürütüyordu. 15 Temmuz öncesi hep FETÖ ile mücadele içerisinde oldu ve babasını örnek aldı.

       İşte bu günlerde Güney Afrikada yabancı dil kurslarına katılmasının faydalı olduğu düşündüğümüzden bir yıllığına İngilizce öğrenmek amacıyla Güney Afrika’ya göndermiştik. 15 Temmuz gecesi oğlumuz Mehmet Akif Güney Afrikada idi. O günlerde Güney Afrikada FETÖ ile ilgili anlatılması gereken çok şeyin olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Hala 15 Temmuz gecesi oğlumuzun yurt dışında olmasını bir hayır olarak görüyoruz.    

15 Temmuz gecesi kızımız Neşe Nura şimdiki adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olan Boğaz Köprüsü’nde ve çevresinde büyük bir kâbus yaşadı. Bu yüzden uzun süre tedavi gördü. Hala etkisinden kurtulamadı. Dil sınavı için gittiği İstanbul yolunda FETÖCÜ askerler tarafından köprüde otobüsten indirilerek hain askerlerinin sert muamelelerine maruz kaldı.

       Kızımız Neşe Nur Araştırma Görevlisi olarak dil kursu almak maksadı ile 15 Temmuz öncesi altı aylığına Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitene devam ediyordu. Eğitimini tamamlayan kızımız 16 Temmuz Cumartesi günü İstanbul Avrupa yakasında Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavı’na katılacaktı. Önemli bir sınav ve bu sınavı mutlaka başarmalıydı. Ankarada Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde altı ay bu sınava için ders görmüştü.

       Kızımız Neşe Nur 15 Temmuz saat 15:00’te Ankara


otogarından İstanbula çıkmak üzere otobüse bindi. Daha önceleri sık sık gidip geldiğimizden Ankara – İstanbul arasının 6-7 saat olduğunu biliyoruz. Akşam 10:00 gibi İstanbul Avrupa yakasına ulaşılacak ve daha önceden haber verdiği arkadaşının evinde o gece misafir olacaktı.

       Bizler ailecek her sınav öncesi sık sık dua ederiz. Yine aynı heyecan ve telaşla ailecek hepimiz bol bol kızımız başarılı olsun diye dua ediyoruz. Yolculuk boyunca da sık sık arıyoruz.

       Kızımız Neşe Nur İstanbul’da şehit sayısının en fazla olduğu Boğaziçi Köprüsü’ne geldiğinde saat 20:00’yi gösteriyordu. Köprüye varmadan telefonla birkaç kez görüşmüştük. Hepimizin aklında yarın yapılacak yabancı dil sınavıydı. Başkada bir şey düşünmüyorduk. Tam altı ay yabancı dil  eğitimi için Anka Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’ne devam etmişti.

       Ben Kumru’da evde eşim Fatma Hanımla  birlikteydik. Mutfak kısmında hanım ve ben de odada oturuyordum.

       Saat 20:00’de eşim Fatma Akkayanın telefonu çaldı. Arayan kızımız Neşe Nurdu.

       Kızımız Neşe : Boğaziçi Köprüsüne geldiklerini ancak askerlerin karşıya geçmelerine izin vermediklerini, tüm otobüstekileri araçtan zorla indirdiklerini söylüyordu.

       Her ne kadar ciddi bir şey olduğunu düşünmesek te bizi en çok telaşa kaptıran hususun yarın köprünün öte tarafında yani Avrupa yakasında yabancı dil sınavına girememe korkusu idi.

       O günleri hatırlayanlarınız bilir, o günlerde en çok “Türkiye’de bazı terör eylemlerinin yapılabileceği söylentiler arasındaydı. Dolayısıyla devlet bazı duyumlar nedeniyle köprüde önlem alabilmiş olabilir düşüncesi şahsen bende baskın çıkıyordu. Her ne kadar şehirde asker olmaması gerektiğini düşünsem de devlet bazen böyle tedbirler alabilir diyordum. Kızıma da bunu ilk etapta böyle söyledim.  

Kızımız Neşe Nur Yüksek Lisansını Mardinde yapmasından ve aynı anda Bitlis Üniversitesinin kadrosunda Araştırma Görevlisi olmasından kaynaklı Mardin, Diyarbakır ve Bitlis hattında defalarca asker ve polislerin otobüsleri durduğunu ve arama yaptıklarını bilmekteydi. Yapılan bu durdurmalarda hiçbir asker ve polis zor kullanmamış ve otobüslerden tüm yolcuları indirerek gecenin bu saatinde nereye giderseniz gidin diyerek insanları sokağa yola atmamıştı. Ama bu böyle değildi. Gecenin bu saatinde otobüsten indirmişler, inmeyenlere zor kullanmışlar ve insanları evlerine gitmekten men etmişlerdir. Üstelik kızımızda yarın erken saatte sınavı vardı.  Peki; bu saatte nerede kimin evinde kalacaktı? Hadi kaldı yarın sınava nasıl ulaşacaktı

       Ağlamaktan zor konuşan kızıma ilk söylediklerim şunlar oldu.

       Allah Allah bu nasıl bir şey? Bunda bir yanlışlık kesinlikle var.  Madem otobüslerden herkes indi sen de onlar ne yapıyorlarsa öyle yap. Gözüne birkaç bayanı kestir. Onlar nereye giderse o tarafa sende git. Bir taksi tut ve sahile, köprünün altına in ve oradan karşıya geçen bir gemiye atla ve misafir olacağın arkadaşına ulaş. Arkadaşına haber ver seni taksiyle gelsin alsın.      

Elinde küçük bir bavul olan kızımız geldikleri tarafa otobüsten inenlerle birlikte gitti. Ya elinde fazla bir eşyası ya da yükü olsaydı ne yapardı? Acaba olanlar ne yaptı?

       Bizler aile olarak hep yarınki sınavı düşünüyorduk. Ne yapıp yapıp kızımızı karşıya geçirmeliydik.

       Aklıma İstanbulda Anadolu yakasında bulunan dostlarımızı aramak geldi. Kimine ulaşamadım, kimi de “öyle bir şey yok” diye beni yalanladılar. Bir iki dostumuz ise kızımızı Avrupa tarafına geçirmek için köprüye gitmek istedi o saatlerde askerler geri gönderdi. Bizler şaşırmış vaziyette çaresiz kaldık.

       İlk etapta olup bitenleri öğrenmek için televizyonu açtım. Tüm haber kanallarına baktığım halde tek bir bilgiye ulaşamadım. Kızım Neşenin yaşadıklarını ve söylediklerini açıklayacak hiçbir bilgi bu saatlerde edinemedim.

       Karşıya geçme ümidimiz yetirdik. Kızımızda Boğaz Köprüsünün altından sahile yaya olarak ulaştığında TV kanalları köprünün askerler tarafından kuşatıldığına dair haberler vermeye başladı.    

Kızım Neşe Nur çaresizlik içerisinde telefonla bir arkadaşına ulaşıyor. Daha önceden arkadaşının yakınlarından birinin köprünün altında bulunan yalının sahipleri olduğunu bildiğinden ona ulaşıyor ve durumu arkadaşına anlatıyor. Bunun üzerine arkadaşı yakınlarına haber veriyor. Kültürel seviyeleri ve saygınlıkları çok yüksek bir ailenin bir bireyi  olan ve şu anda TRTde çalışan bir bayan gelerek Kızım Neşe Nuru Boğaziçinde bulunan köprünün altındaki yalıya götürerek üç gün misafir ediliyorlar. Buradan kendilerine sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu güzel ailenin bilgisi izinleri olduğu takdirde burada ileriki günlerde yayınlanacaktır. Son bir notumuz olsun. Kızımız bu aile ile hep görüşmektedir ve onlara her vesile ile teşekkür etmektedir ve her daim ediyoruz.

       15 Temmuz gecesinin sabahına kadar bombaların ve silahların susmadığı ve İstanbulda en çok 15 Temmuz Şehitlerinin verildiği yerde kızımız bu kâbusu fiili olarak yaşamıştır.

       Bir gün sonra yapılacak Yabancı Dil Sınavları ileri bir tarihe ertelenmiş ve Kızımız Neşe Nur yalıdaki ailelerle birlikte hiç dışarıya çıkamayarak yalıda mahsur kalmışlardır.


       Üç gün sonra Ordu’ya yanımıza gelen kızımız bir süre yanımızda kaldıktan sonra yabancı dil eğitiminde kalan süreyi tamamlamak için Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde dönmüştür.

       15 Temmuz’dan sonra iki ay kaldığı Ankara’da 15 Temmuz gecesinin etkisinden kaynaklı evinde bir gece dahi kalamayarak değerli eniştemiz Murat ve yiyenimiz Esra Öztürk’ün evinde kalmış ve Üniversiteye de her gün güzel ve değerli eniştemiz Reklam Ajansı Sahibi Murat Öztürk ve Öğretmen yiyenimiz Esra Sansı Öztürk tarafından götürülüp getirilmiştir.

       Ben ve eşim o gece Kumru ilçesinde sokaklarda idik. Kızımızla hiç irtibatı kesmemek üzere sabaha kadar hiç uyumadık. Kumruda sokaklarda olup bitenlerle ilgili onlarca


fotoğraf çektim. Kumru ilçesinin tam merkezinde bulunan Kumru Belediye binası ve karşında bulunan Kumru Ak Parti Teşkilatı ve hemen yanında bulunan Kumru Merkez Caminin bulunduğu alanlar dopdoluydu. Kimlerin meydanlarda olduğuna benim çektiğim fotoğraflar şahitlik yapmaktadır. Sokakta olmayanlar ve sokağa çıkmayanlar kesinlikle 15 Temmuzun olacağını önceden bilen kişilerdi.


Bir gün sonra ilk gece ortada gözükmeyen kişi ve kurum amirleri lanet mitinglerinin en önlerinde yer aldıklarını gördüm. Sokaklarda halka güya FETÖ’yü lanetleme yarışlarına girdiklerine şahit oldum. Bunlar gerçekten alçak ve aşağılık. Bu konuda Şimdilerde kuyruklarını kıstırıp ya fırsat kolluyorlar, akıllarınca alttan alta iktidar düşmanlığı ya da Tayyip düşmanlığı yapıp bulundukları yerleri münafıkça korumaya çalışıyorlar. Ekonomi diyorlar, fakir fukara diyorlar akıllarınca muhalefetlik yapıyorlar. Her türlü boyaya giriyorlar ama tek oldukları ve sevdalandıkları FETÖ’cülüğü dillendiremiyorlar. Dün münafıktılar bugün de öyleler.

       Bu vesile ile kızımız Neşe Nurun Yabancı Dil Eğitimini aldığı Anakara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile ilgili bir hatıramı nakletmek istiyorum. FETÖ ile ilgili bir ilişkisi olup olmadığına sizler karar verin. Benim şahsi kanaatim kesinlikle var.

       15 Temmuz’dan dört ay önce     

Kızım Neşe Nur Yabancı Dil Eğitimi için YÖK tarafından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesine altı aylığına gönderildi.  

       Bu nedenle kalacağı evi tutmak, evi düzenlemek ve kızımızı üniversite kaydını yaptırmak amacıyla Ankaraya gittik. Bu ilk  gidişimizde  Yıldırım Beyazıt Üniversitesini de ziyaret ettik.

       İkinci gidişimizde önceki gidişimizden farklı bir durum gördük.

       Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin bitişiğindeki FETÖ’nün Üniversitesi olan Turgut Özal Üniversitesine kayyum atanmış ve girişteki isim değiştirilerek Yıldırım Beyazıt Üniversitesi tabelası asılmıştı.

       FETÖ’nün üniversitesi devlet üniversitesi olan Yıldırım

Beyazıt Üniversitesi bünyesine katılmıştı. Ancak girişteki tabela değiştirildiği halde binanın üstünde hala Turgut Özal Üniversitesi yazısı duruyordu. Ben bu durumu fotoğrafladım ve özel facebook sayfamda yayımladım. Fotoğrafın altına da hiçbir yorum yazmadan sadece Bu fotoğrafta dikkat çeken bir durum var bakalım kaç kişi bilecek? ifadelerini kullandım.

       Fotoğrafı yayınlamamdan bir gün sonra beni telefonla zaman zaman lanetlemek amaçlı andığım meşhur KUMPASÇI BAŞI aradı.

       “Zati alilerinin Yıldırım Beyazıt’ta olduğunu bu fotoğrafı bu amaçla koyduğumu, bu fotoğraftan rahatsızlık duyduğunu ve derhal bu fotoğrafı kaldırmam gerektiğini aksi takdirde gerekli işlemleri başlatarak beni sürgün edeceğini söyledi.

       Siz bu cümlelerden bir şey anladınız mı?

       Ben anlamadım da ondan soruyorum.

       Bu ZAT 15 Temmuz gecesi nerde idi ki?

       Rivayet odur ki; kaçak. Hatta rivayetlere göre sözünü tutacaklara “15 Temmuz gecesi sokağa sakın çıkmayın diyen çapsız.

       Şimdi mi? Yancılarına sorunuz. Omurgasızın adını bile unuttum.     

Türkiye’yi 15 Temmuz öncesi ve sonrası diye okuyamayanlar bir şey şöylemesin. Bundan böyle Türkiye 15 Temmuz öncesi ve sonrası diye tanımlanacak. Benim şahsi kanaatim hiç kimse Türkiyeyi 15 Temmuz öncesine çekemez ve isteseler de güçleri yetmeyecek. Artık halk yönetimine karar vermiş ve o gece yönetime fiili olarak katılmıştır. Can vermiş ve başkaldıranlara gerekli cevabı meydanlarda vermiştir. Bu dünya tarihinde belki de bir ilktir.

       Geldiğimiz süreçte benim gibileri en çok üzen husus şudur. 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz Gecesi baş kaldıranlar, bankamatiklerde para  derdinde olanlar, hainlere alkış tutanlar ve FETÖ’nün tam içinde oldukları halde bugün akıllarınca FETÖ’ye lanet okuma numaraları yapanlar bir şekilde utanmadan gerek TVlerde gerekse sosyal medya ve gazetelerde o gece sokakta canlarını verenlere, gazilere ve sokakta bulunan kesimlere ahkam kesmeleri. Her biri yine dün olduğu gibi bugünde nemalanma derdindedirler.  

Kim ne derse desin! 15 Temmuz gecesi sokaklarda ben Müslümanım diyen herkes vardı. Ve 15 Temmuz devlete başkaldıranlara karşı yapılmış dünya tarihinde eşine ender rastlanan bir destandır. Bundan böyle hiçbir güç bu ülkeyi 15 Temmuz öncesine  götüremeyecektir.

       Bütün şehitlerimize Allahtan rahmet dilerken Başta 15 Temmuzun efsane Lideri Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve etrafındaki samimi ve içten dava insanlarına selam saygılarımı sunuyorum. Allah yollarını açık etsin! (Amin)

       Bekir AKKAYA/12.07.2021/ Üsküdar /İSTANBUL


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............