1 Ekim 2008

YATSI'DA SÖNEN MUM!/İLHAN TİNCİ/KUMRU TV /İLHAN TİNCİ


Ak Parti’nin iktidar olduğu sabahı İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir sessizlik ve belirsizliği görmeyen yoktu. Başta şube müdürleri ve meslektaşlarım da dahil olmak üzere, tüm memurlar bir gün önceki ve yıllardır süregelen bir hal’in nasıl bir sonuç getireceğini tahmin bile edemiyorlardı.




Masasındaki kırmızı telefonla, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ı tek tuşla arayan, Turgut Yılmaz’ın, dönemin valisi Erol Çakır’ı bile muhatap almazken randevusuz kabul ettiği tek bir isimdi. Dönemin İl Emniyet Müdür’ü Kazım Abanoz’u sadece bir imza makamı olarak gören, diğer şube müdürü arkadaşlarının çekindiği, bazı polislerin Hallacı Mansur’a inandığı gibi inandığı bir konumda idi.

Adil Serdar Saçan…

Böyle bir adamdı gördüğüm ve bildiğim kadarıyla. Albayraklar operasyonunda, aranan zanlıların yerine, zanlıların eş ve çocuklarını rehin alabilecek kadar cesurdu!



Bir gün, bir anda ve hiç umulmadık bir şekilde çarklar ters döndü. Sivas’tan İstanbul’a atanan İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, geldiği bir akşam üstü brifing salonunda yorgun, bitkin ve umutsuz olan personeli topladığında bende o tarihi an’a tanıklık ettim.

Bu gün Ergenekon soruşturmasında tutuklanan ve Türkiye’de ilk defa Organize Suçlar Şube Müdürlüğü diye bir şube kuran Adil Serdar Saçan, belki başına gelebilecekleri tahmin edercesine, “nasıl olsa ipler koptu” dercesine, brifing salonunun en arka koltuğuna geçerek, bacaklarını bacak üstüne atıp, İl Emniyet Müdürü’ne son mesajını verdi.

Sonra da, sırasıyla, şube müdürlüğündeki yeri değişti ve ardından da açığa alındı.

Akbabalar İktidarı adlı bir kitabında kavgasını anlattı. Sonra Mahkemeye başvurarak görevine iadesini istedi.

Dönem dönem kendisi ile bir araya gelerek, Albayraklar dosyasını açtık. Bana açık ve net bir şekilde yaptıklarını anlatırken hala öfkeli olduğunu ve yine aynısını yapardım dediğini bu gün gibi hatırlıyorum.



O zamanlar, polislerin bile hayranlık duyduğu ancak sadece Askeri kanatta ve ADD’de sadece ağırlığı hissedilen bir Ergenekon yapılanması seziliyor, ancak “Ergenekon’un bunlarda adı var” dedirtilen bir zihniyeti de ortaya koyuyordu.

Öyle ya, Ergenekon bir yurdun adıydı. MHP ver iken, Ülkücüler var iken, Ergenekon’a nasıl olurdu da solcuların elinde bulunan ADD’ buna sahip çıkabilirdi.

Türkiye bir süre derin bir sessizliğe büründü. Bu sessizlik bu gün 9. Dalga’ya ulaşan Ergenekon soruşturmasının habercisi olacağını kimse bilemiyordu.

Ergenekon hayranları bile şaştı bu işe! Hele bizlerin bizzat kaleme aldığı Ali Kalkancı, Fadime Şahin olaylarını, Danıştay saldırılarını, Hablemitoğlu cinayetini ve bir çok karanlık ve yurtdışı güçler ile yerli İslami gruplara malettiğimiz bir çok saldırı ve suikastlerin ardından bu yapılanmanın çıktığı iddiaları üzerine gerçekten ben bile şaşırdım. Neden mi? Devlet bir soruşturma ve açıklamayı her hangi bir belge üzerine yapmıyor muydu?

O zamanki deliller, delil değimliydi!

Demek ki, odak güçler gerektiğinde olmayan belge ve delilleri oluşturabiliyor mantığı değil mi bu.

Hele son ABD Konsolosluğu saldırısına ne diyeceğiz! Bu saldırının arkasında da bir İslami kimlik ortaya koymadık mı?

Sonra ne oldu. Yatsıda söndü mum işte.

Ergenekoncular bile şaştı bu işe…

Yaşamlarını, iktidar, para, güç, hükmetme hırslarına göre kuranların, “vatan-millet, din-iman” söylemlerinin riya olduğunu da gördü bu ülke.

Tabi görebilene…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...