Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

30 Kasım 2021

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler (Arşiv Yazıları) /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…

            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş

amacı yönünden değerlendirilecekse, pek amaca yönelik bir piknik şöleni olduğunu söylemek mümkün değil. Neticede insanlar birey olarak vakit buldukça İstanbul ya da Ankara’da da olsa pikniğe çıkar kafasına göre çalar oynarda… Bu tür bir araya gelmelerde sadece insanlar tek tek değil toplu olarak bir araya gelip, toplu bir eğlence oluşturmuş olur. Bu toplu bir araya gelişi dernek üstlendiği için, dernek sadece ön plana çıkmış olur.

            İki dernek tüzüğü hazırlayarak, ilgili derneklerin kurulmasına kadar yoğun çaba gösteren biri olarak, tüzüklerde yazılanamaçların hayata geçirilmesinin o kadar kolay olmadığını yakinen biliyorum. İki kez de İstanbul’daki Kumrulular Derneğinin tüzüğünü okumak nasip oldu. Tüzük yazılır da neden hayata geçmez?

            Bunun bir çok nedeni var. Eğer “başkalarının varsa bizde de olsun” mantığı ile ne kurulursa kurulsun başarıya ulaşması mümkün değildir. Başta kurulacak dernek bir ihtiyaçtan kaynaklanmalı ve bu ihtiyaçların giderilmesinin de dernek vasıtası ile karşılanabileceğine inanılmalıdır. “Kendi aklınla ancak akıllı olunur, toplu akılla ise dâhiyane işler ortaya çıkar.” İnsanların kendi aralarında yardımlaşmaları, öğrencilere burs vermeleri elbette güzel şeylerdir. Bu tür insanların bir araya gelmeleri ancak teşkilatlanmak ya da dernekleşme ile mümkündür. Bunun için ise ortak bir yön ve ortak bir amaç belirlemek birliktelikteki başarının hazzını bireylere aşılamak gerekir.

            Dernekler kişilerin egolarını tatmin yeri olmamalıdır. Gizli amacı olanlar ya da derneği kullanarak bir yerleri hedefleyenlerin derneğe zarar vermemesi kaçınılmazdır. Dernekler paylaşmanın, birlikte hareket etmenin “birlikten kuvvet doğar”sözünün hayata geçtiği alanlardır. Bireyler ortak amaç doğrultusunda yeteneklerini birleştirerek aynı heyecanı yaşamalı, fert olarak yapılamayanları birlikte yapmanın hazzına varmalıdır.

            Kumru dışındaki dernek faaliyetleri ile ilgili pek bir bilgim yok. Kumru’da dernekçilik biraz zor. Bizim insanımız bireysel yaşamayı daha çok seviyor. Her tarlanın başında bir ev olan ilçede toplu yaşama alışkanlığı ve teşkilatlanma ya da dernekleşme nasıl mümkün olabilir? 1998 yılından bu yana İstanbul’da çok güzel hizmetlere imza atan Kumrulular Derneği şimdilik bizim için en başarılı bir dernektir. Buna rağmen 25.000 kişinin katıldığı Piknikte kimse kimseyi pek tanımıyor. Tanınanlar ise dernek yönetiminde de olsa, misafir koltuğuna oturup, davet ettiklerine bile oradan kalk diyebiliyor. Neticede bireysellikten ve öne çıkma hesaplarından olsa gerek 180 hanelik Başıbüyük köyde “muhtarı biz seçtik” öğünmesi ile yetinip, “muhtar Kumrulu” demenin hesaplarını yapamıyor. Küçük hesaplar düşüncesi ile 180 haneli bir köyde 180 haneden 180 Kumrulu muhtar adayı olabiliyor… Neticede 180 hane bir Kumrulu aza bile seçemiyor…

            “Senin derneğin, benim derneğim” mantığı ile bir etkinliğin bile başarılı olmaması için uğraş veren anlayışın dernekten söz etmesi düşünülemez…

            Başarılı bulduğum piknik şöleninde “dernek yönetiminin” geçmişte hizmet veren dernek yönetimine plaket vermesini ve ödüllendirmeyi sadece burs verenlere indirgemesini pek anlamış değilim. Neticede böyle bir derneğin yelpazeyi daha geniş tutması ve özellikle de derneği “senli benli” duruma sokması pek yerinde bir durum değildir. Neticede Kumruya uzak-yakın kendi yetenekleri doğrultusunda hizmeti geçenler bu beraberlikte anılsaydı çok yerinde olurdu. Ya da bir vesile ile yeni dernek yönetimi takdim edilseydi, gelen misafirlere tanıtılsaydı… Büyük ihtimal bazı noksanlıkların ana nedeni “plansızlık ve görev dağılımının eksikliği” olsa gerek…

            İlgi ve alakalarından dolayı Dernek başkanı Celalettin Dervişoğlu’na, Mali Müşavir Mustafa Çaya’ya , Avukat Hakan Çetik ve Telekomcu Dostum Metin Dinç’e ve tüm dostlara teşekkür ediyorum…

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler (Arşiv Yazıları) /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…

            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş

Ben Adamın Gözünden Tanırım! /Bekir AKKAYA

Süreklilik arz eden ilişkileri kendim kurmaya çalışırım. Biriyle dost ya da arkadaş olmayı ya da tanışmayı arzu edersem kendim ölçüp biçerim. Bu noktada çok fazla seçiciyimdir. Acele ile yapılan ilişkiler birçok nedenden dolayı başarıya ulaştırmıyor. Sonuçta ya hayal kırıklığıyla ya da mahcubiyetle noktalanıyor. Bu konuda çok fazla ne hayal kırıklığı ne de mahcubiyet yaşadım.

            Birileri gelerek “ şu adam şöyledir, bu adam böyledir” gibi sözlerle kendi hayal kırıklıklarını ya da kuyruk acısı sonucu oluşan ön yargılarını size dayatmaya çalışsalar da ben bu tür kişilere hiç yüz vermem.  Çünkü bu tür insanların ortak

özelliği “hiçbir ilişkilerinin sağlam olmadığı” yönünde, bende bir kanaat çoktan oluşmuştur. Bu kanaate ulaşmak ise ya bilgelikten ya da tecrübe denilen kazıklardan oluşmadır…

            “Oturduğum yerden kalkmam ve kalktığım yere oturmam” sözünü prensip edinen birinin zaman zaman şok davranışlarla karşılaşması yine dostlarımız sayesinde oluşur. Bazı birliktelikler bazı olumsuz durumları da beraberinde getirir. Bu satırların yazarı bunun bilincindedir ve olabilecek duruma hazırdır. “Hoş geldiniz”i de biliriz ağırlamayı da…Neyin nerede yapılacağını da biliriz horlamayı da…Birliktelikte bir dostumuz varsa boynumuz kıldan incedir, bize kabalık yakışmaz. Mahcup etmedik ki, mahcupluk yaşayalım…

            Karadeniz Haber Postası bildiğim kadarıyla Öz madenlerin öz malıdır. Dolayısıyla burada oluşum Mehmetlerden, Muratlardan ve de Kürşatlardandır. Ve bu birliktelik sağlamdır ve düzeylidir. Bu tür ilişkilerde çok zor kurulan ve az bulunan ilişkilerdir.  Günlük yaşantılar sonucu oluşan ya da bir menfaate binaen kurulan beraberliklerle bizim işimiz olmaz. Kimse kimseye yol çizmeye ya da kul yapmaya kalkışmasın… Bu halimizle yelpazemiz çok geniş, kimse de gölge etmeye soyunmasın… Bizler dar mekânların ve kalıplaşmış cümlelerin sözcüsü değiliz… Dolayısıyla günü kurtarmak gibi bir düşüncemizde yoktur… 

            Merhabalar ve selamlaşmalar dost ve arkadaşlık göstergeleri değildir. Alışıla gelmiş bu sözlerden yola çıkılarak sağlam ilişkilerde oluşmaz. Tanıdık simalar için kullanılan bu sözcükler, tanımadık mıntıkalarda hiç kullanılmaz. Aynı sokakta da olsanız bazı tanıdıklar için bile bu sözlere hiç gerek duyulmaz. Eğer bir birliktelikten süreklilik ve sağlam ilişki düşünülüyorsa sabırla beklemek gerekir. Hele de yönlendirmeler sonucu oluşan olumlu veya olumsuz şartlanmışlıkları ortadan kalkmasını beklemek gerekir. Güven vermeyen kişilerde sağlam ilişki kurmakta mümkün değildir. Bu noktada da boş yere enerji tüketmekte anlamsız ve bi o kadar da tehlikelidir. Tehlike nedeni ilişkinizin sağlam olduğunu düşündüğünüz an, en uygunsuz davranış ve en beklenmedik sözün size aynı kişiden söylenmiş olmasından ve en ihtiyaç bulunduğu anda aynı kişinin ortadan kaybolmasındandır. Şok olur, çaresizleşir büyük bir sarsıntı geçirirsiniz.

            Aslında karşılaştığınız bu durumun tek nedeni sizsinizdir. Genelde suçlanan karşı olsa da bunun bu şekle ya da bu duruma gelme nedeni siz ve suçlu aranacaksa da asıl suçlu kendinizdir. Nedeni ise çok basit…

            İnsan ilişkilerinin bir başlangıcı mevcuttur. Hangi tür ilişki olursa olsun başlangıç ya da ilk göz göze geliş gelecekte olabilecek durumlarla ilgili çok net ip uçları verir. Bunun için illa da kazık yemek ya da hayal kırıklığına uğramak gerekmez.

            Konuşuyormuş gibi söylemlerin yanında umursamaz davranışlar bir emare oluşturmuyorsa çok yakında kazık yemeniz kaçınılmazdır. Mevcut durumda yerinizin sağlamlığına binaen yapılan iltifatlar, diğer insancık diye düşünülenlere gösterilmiyorsa gelecekte o zavallıcıkların konumuna düşmeniz ya da o şekilde muamele görmeniz kesin bir durumdur.

            Bazı insanlar buz gibidir ve yanına yaklaşanı güneşin yaktığı yerde üşütürler. Uzak durmak gerekir… Bazı insanlar derya gibidir, yüzseniz de sahilinde dursanız da rahatlarsınız. Yaklaşmak gerekir... Bazı insanlar sımsıcak yatak ya da liman gibidir, en fırtınalı anlarda onlara sığınır korunursunuz. Sığınmak gerekir…Bazı insanlar verimsiz toprak ya da meyvesiz ağaç gibidir, verdiğiniz emeği de alıp götürür…Uzaklaşmak gerekir….Bazı insanlar odun gibi, bazıları da bidon gibidir…Bazı insanlar cin gibi, bazıları şeytan gibidir…Bazı insanlar dağ gibi, bazıları çukur gibidir…Bazı insanlar tilki gibi, bazıları koyun gibidir. Fark, fark edilemiyorsa fatura da ağır olacaktır. Tercih bizlere aitse sonuçtan kendimiz sorumluyuz. Bu durumda kimse de suçlu değildir…

            Buluşmak ümidiyle…                       

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Ben Adamın Gözünden Tanırım! /Bekir AKKAYA

Süreklilik arz eden ilişkileri kendim kurmaya çalışırım. Biriyle dost ya da arkadaş olmayı ya da tanışmayı arzu edersem kendim ölçüp biçerim. Bu noktada çok fazla seçiciyimdir. Acele ile yapılan ilişkiler birçok nedenden dolayı başarıya ulaştırmıyor. Sonuçta ya hayal kırıklığıyla ya da mahcubiyetle noktalanıyor. Bu konuda çok fazla ne hayal kırıklığı ne de mahcubiyet yaşadım.

            Birileri gelerek “ şu adam şöyledir, bu adam böyledir” gibi sözlerle kendi hayal kırıklıklarını ya da kuyruk acısı sonucu oluşan ön yargılarını size dayatmaya çalışsalar da ben bu tür kişilere hiç yüz vermem.  Çünkü bu tür insanların ortak

29 Kasım 2021

Belediye Kültür Bölümü Oluşturulsun! /Bekir AKKAYA

Kumru Belediyesinin Yayla şenlikleriyle ilgili karar hala tartışılıyor.  Önceki haftalarda yazdığımız kararı destekleyen yazıya binaen olumlu ve olumsuz epey tepki aldım.  Oysa ben ilgili yazıda şenliğin bu şekilde yapılmasının doğru olmadığını, sanatçı denilen CD’den okuyanlara verilen paranın yanlış olduğunu vurgulamıştım. 

            Yayla veya diğer şenlikler için ilk yapılması gereken Kumru Belediyesi kendi bünyesinde

bu tür etkinlikler için bir bölüm oluşturmalıdır. Belediye Kültür Bölümü ilçede yapılacak her türlü etkinlikte lokomotif görevi yapmalıdır.

            Bana göre yayla şenliklerimizin en büyük eksikliği programsız ve amaçsız yapılmasından kaynaklanan düzensizliklerdir. Yapılan etkinlikler sonunda insanlarda olumsuzluklar öne çıkıyorsa, akabinde yakınmalar oluyorsa demek ki olumlu bir durum olmamıştır.  Böyle bir durumda yapmamak ve o kadar parayı boş yere harcamak bize göre en doğru yoldur.

            Daha önceden söz ettiğimiz gibi Kumru İlçesi’nin mutlaka kültürel ve folklorik bir haritası ortaya çıkarılmalıdır. Şenlikte yapılacak etkinlikler masaya yatırılarak önceden bu konuda yapılacaklarla ilgili hazırlıklar yıl boyu programlanmalıdır.

            Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek “ çalışma dönemimizde yapılan bu şenlikler çalışmalarımızı aksatmaktadır” derken elbette ki haklıdır.  Eğer Belediye bünyesinde bir kültür bölümü oluşturulursa bu türden bir olumsuzluk olmaz.. Çünkü yıl boyu ilgili birim belediyenin diğer çalışmalarını aksatmadan faaliyetini sürdürmüş olur. Böyle bir birimin sadece bu yönde değil bir çok faydası olacaktır.

            Geçenlerde Kumru Belediyesinin kültür faaliyeti olarak izlediğim bir tiyatrodan söz etmek istiyorum. ORSEV’in çalışmaları sonucu ortaya çıkartılmış Nalınlar-2 adındaki tiyatro eserini ben şahsen büyük bir keyifle izledim. Daha çok küçük çocuklarında izlediği bu tiyatro eseri bana göre yetişkinler için bir eser. Televizyonlarda izlenilen programlar da bundan böyle işaretler kullanılıyor. Dolayısıyla “Nalınlar-2”tiyatro eseri yetişkinlere mahsus bir oyundur. Köyde kaçırılan bir kızın nasıl kaçırıldığı mizahi bir şekilde ve tüm ayrıntıları ile ortaya konulduğu bir oyunda çocuklara izah edilmesi mümkün olmayan bazı cümle ve sahnelerin olması anormal değildir. Anormal olan hangi yaş grubunun ilgili oyunu izlemesi gerekliliğidir. Önceki yıllarda da aynı türden yine ORSEV tarafından böyle bir oyun Kumru’da bizlere sergilenmişti.

            Eğer Kumru Belediyesinin bir kültür bölümü olmuş olsa bu tür yanlışlıkların yapılması söz konusu olamaz. Bizim bu cümlelerimizden kimse tiyatroya karşı olduğumuzu çıkarmasın.

            Zamanı gelmişken şu tiyatro konusunda da bir iki söz etmek istiyorum. Ya tiyatrodan para alınsın ya da çocuklar salona sokulmasın. Tiyatro zamanında başlatılarak, oyun başladığında kapıdan içeri kimse alınmasın. Yapılan etkinlik laf olsun veya gönül hatır nedeniyle değil, olması gerektiği için var olan kurallar doğrultusunda yapılsın. Bütün etkinliklerin başarıya ulaşması için de Belediye kendi bünyesinde bir kültür bölümü oluştursun. 

            Bizim Belediyeler kültürel faaliyetleri nasıl görür bilmiyorum. Kumru gibi küçük ilçelerde bu görev daha çok belediyelere düşüyor. Zorunlu olarak yapılan bu tür faaliyetler bizlerde genelde bir “angarya” olarak görüldüğünden pek amaca yönelik yapılmıyor. Oysa bizim ilçemiz bu tür etkinliği her gün yaşıyor. Bunların çoğu ise Belediyemizin sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.

            Ben Yayla şenlikleri dahil tüm etkinlikleri yıla yayarak yıl boyu hazırlığın yapılmasını, bunun için belediyede bir birim oluşturulmasını, sosyal belediyecilik diye her eserin rast gele sunulmamasını en azından metnin gözden geçirilmesini arzu ediyorum… Fayda yapıyorum derken incelemeden gün gelir kimi bize “bira” reklamı yaptırır, kimi ise CD’den türkü okuyarak göbek attırır…Kimi de gözümüzün içine baka baka etkinlik numarası yaparak paralarımızı alır götürür. Tek istediğimiz biraz özen ve itina… Çok mu şey istiyoruz ki?..

            Buluşmak ümidiyle…

            Bekir AKKAYA /1 Temmuz 2006/ KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Belediye Kültür Bölümü Oluşturulsun! /Bekir AKKAYA

Kumru Belediyesinin Yayla şenlikleriyle ilgili karar hala tartışılıyor.  Önceki haftalarda yazdığımız kararı destekleyen yazıya binaen olumlu ve olumsuz epey tepki aldım.  Oysa ben ilgili yazıda şenliğin bu şekilde yapılmasının doğru olmadığını, sanatçı denilen CD’den okuyanlara verilen paranın yanlış olduğunu vurgulamıştım. 

            Yayla veya diğer şenlikler için ilk yapılması gereken Kumru Belediyesi kendi bünyesinde

Yumurta mı Tavuktan, Tavuk mu Yumurtadan Çıktı? /Bekir Akkaya

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine “haklarımı bilmek” yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. 

Alanla veren arasında bir sözleşme yapılıyor ise genelde malı satan kanuni incelikleri de sözleşme metnine çoktan yazmıştır. Genelde alıcı hep zarara uğrayan taraf olur. Yani size sözleşme teklifi getiren taraf hangi durum olursa olsun bilmeniz gereken en önemli husus teklifi getiren kişi kazançlı çıkacaktır.

Bu bilgiden yola çıkarak ilerde zarar ya da dolandırılma durumu söz konusu olması halinde haklarımıza karşı da duyarlı ve bilgilenme en uygun yoldur. Zaten ilgili taraf sizden önce hedefe koyduklarını belirleyerek yanınızdadır. Bu durumda sizinde hangi durumda bulunursanız bulunun kurtulmanız biraz zordur. Tek yapacağınız şey “git kardeşim başımdan” deme cesareti göstermeniz olacaktır.

Bütün bunları bildiğiniz halde ilgili metne imza atarak aranızda bir alış-veriş gerçekleştiyse bu eşler arasında bir nikâha dönüşmüş olur. “Ben bilmiyordum” ya da “ben yanlış yapmıştım” sözü bir anlam ifade etmez. Boşanacaksanız ya da imzaladığınız metni yırtacaksanız yine kanuni yollarla hak arama yoluna gideceksinizdir. Ancak hâkim bilgi ve belgelere göre karar vereceğinden sizin imzaladığınız kâğıdın arakasına da bakarak karar verir. Dolayısıyla eşinizle boşansanız dahi malınızdan ve kıymetli eşyalarınızdan da epey kayba uğramak artık kaçınılmaz olur. Ya da bilinçsizce aldığınız kapıya gelen o eşyadan epey zarara uğrayarak sonuca gidersiniz.

İki kişinin kendi istekleri ile oluşturduğu bir durumdan üçüncü kişilerin sorumlu tutulması mümkün değildir. Başlangıçta alan ve veren memnun ise ve yapılan işlemler kanunlara uygun ise, doğabilecek sonuçtan başkalarını suçlamak son derece yanlıştır.

Hayatımda iki konuya hep uzak kaldım. Biri futbol, diğeri para piyasası… Borsanın ne olduğunu bilmediğim gibi, altılı ganyanda hiç oynamadım. Üç beş kilo fındıktan başkalarından duyduğuma göre ben de zarar etmişim. Ama bundan kime ne ya da kimin zarar ettiğinden bana ne! Neticede her yıl olduğu gibi bu yılda fındığımı bir dostun deposuna bıraktım. Aramızdaki sözleşme ikimizin arasında bir durum. Özel ilişkilerimide sizlerle paylaşmak doğru olmaz. Neticede “aramızdaki sözleşmeyi” güle oynaya yaparken siz yoktunuz ki. Şimdi ben tutup ta “ben zarar etmişim devlet nerede” ya da “hükümet nerede” diye amcamı dayımı mı çağırayım? Hatta amcamla dayım hatırlar gibi oluyorum beni uyarmıştı bile… Kimse benim elimden fındığı zorla almadı ki…

Ben üretici ya da tüketici olarak kanuni düzenlemelerin istismarcılığın ortadan kaldırılarak, bilinçsiz tüketicilerin mağdur olmamasına yönelik yapılmalarını arzu ediyorum. Bilinçlenmek ve haklarımızı da bilmek üreticinin de tüketicinin de birinci derecede kendi yararınadır. Kanunlara uygun iki taraf arasında yapılan alış veriş kime yarar veya zarar verirse versin, üçüncü şahıslara sorumluluk vermez. İlla da bir haksızlık varsa gidilecek yer yine imza atılan sözleşme metnine uygun bağımsız mahkemelerdir.

Benden borç alarak dükkân açan birine günü gelen borcunu ödemediği takdirde o dükkânı kanuni yollarla sattırır parasını alırım düşünüyorum. Gerçek manada iflas ise “zengin olması için Allah’a dua ederim.” Devlet ya da hükümet olarak ise kanunini düzenlemelerle masa başında üreticinin malını alarak zengin olma işine sadece fındıkta değil, tüm ürünlerde bir son veririm. Fisko-Birliğe bir de bu yönden bakmak gerekmez mi?

Buluşmak ümidiyle…

Bekir AKKAYA /16 Şubat 2006/ KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

Yumurta mı Tavuktan, Tavuk mu Yumurtadan Çıktı? /Bekir Akkaya

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine “haklarımı bilmek” yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. 

Şenliğe Tabi ki Hayır /Bekir AKKAYA (2006 yılı yazısı)

Haklı nedene dayanan isteklerin yetkililerce yerine getirilmesi, gücü yetmeyenlerin paylaşması gerekir. İnsanların birlikteliğine ya da katılımına dayanan her ne olursa olsun bir durum söz konusu ise karşı düşüncelere de kulak vermek gerekir. Hiçbir kimse de kendi doğrularından başka doğru olmadığını, kendi görüş ve düşüncelerinin dışında bir düşünce bulunmadığı söyleyemez. Siz öyle düşünüyorsanız, ben de aksini söyleyebilirim. Dolaylı veya dolaysız sizinde paylaşmak zorunda olduğunuz etkinlik ya da şenlik, sizinde görüş ve düşünce alanlarınıza girer. Yapılan bir iş veya eyleme ya destek verir ya da karşı çakarsınız. Bir üçüncü durum ise “tarafsızlık” adına hiçbir yanda bulunmazsınız. 

İstesek de istemesek de Kumru’da yaşıyoruz. Ve Kumru’da olup bitenler, ben istemediğim halde beni olumlu ya da olumsuz etkiliyorsa uygun bir dille ya taraf ya da taraf olmamak gibi bir hakkım vardır. Bundan dolayı kimse de suç işlemediğim sürece bu söylemlerimden dolayı kınama, baskı kurma
ya da tehdit etme hakkına sahip değildir. Suç işleme durumumda ise şikâyet edilecek birimler ve verilecek cezalar da elbette mevcuttur. Bütün bunlara rağmen bazı söylemler ve sözler içinde yine aynı yasal durumlar herkes için olduğu gibi bizler için de söz konusudur… 

Bilindiği gibi Kumru Belediyesi Yayla şenliklerini maddi ve manevi ilçeye hiçbir katkısı olmaması nedeniyle iptal kararı almıştı. Bu kararı bir Kumrulu vatandaş olarak ben doğru olduğunu düşünüyorum. Olması gereken şartların yerine gelmemesi ve yapılan harcamalar noktasında benim açımdan yerinde bir karardır. Ben yanlış düşünce içersinde olsam bile kimse beni düşüncemden dolayı yargılama hakkına sahip değildir.

 Yayla şenlikleri siyasi bir durum değildir. Burada karşı olmayı veya olmamayı bir siyasi durum haline getirmek son derece yanlıştır. En azından benim bu düşüncem çok öncelere dayanan bir görüş olup yeni bir düşünce de değildir. Kumru adına yapılan bir eylemin düşünce olarak ya yanındayımdır ya da değil. Bu durum tüm Kumrulular içinde geçerlidir. 

Mevsimlik iş haline gelen sanatçı efendilere belediyece verilen paralara kesinlikle karşıyım. Benim verdiğim vergilerle bana hizmet etmekle görevli belediyenin bir kuruş getirisi olmayan bir günlük eğlence düzenlemesine karşıyım. Festivaller ve şenlikler bir amaca yönelik olarak yapılır. Şenlik günü haricinde bu harcamalar yaylaya bir şey kazandırıyor mu? Ya da ilçemiz Kumru’ya bir şey kazandırıyor mu? Bir ürünümüzü mü pazarlıyor ya da bir sanatçımızı mı tanıtıyoruz? Bu şenlik nedeniyle bir aile yıl boyu ya da bir ay olsun geçimini mi karşılıyor? 

Amaç ne? Niçin yapılır bu şenlikler? “Komşuda var bizde de olsun” mantığı hiçbir yarar getirmez. Yştırma ve bir araya getirme şenliğidir. Amacı da ilçeye katkısı oranında ölçülür. Hiçbir kurum ve kuıllarca yapıldığı halde ne getirisi oldu ki? Bu tür şenlikler yapılsa da yapılmasa da ilçeyi kaynaruluş şenliği sahiplenmemelidir. Yapılan bir etkinlik fayda ve zarar noktasında ele alınmalıdır. 

En önemlisi gerekli önlemler alınarak ve alt yapısı oluşturularak “yalandan şenlik” değil, süreklilik arz eden, zarar ettirmeyen, benim gibi muhalif üretmeyen bir şenliğe dönüştürülmelidir. 

Ben şahsen bu şenlikler yapılacaksa bazı hususların yerine getirilmesinden yanayım. Başlangıçta Kumru Belediyesince bir kültür bölümü oluşturulmalıdır. Kültür bölümüne bağlı her kesimden insanların yer aldığı bir komite teşekkül ettirilmelidir. Yayla şenlikleri dahil ilçede yapılacak tüm etkinler için bir çalışma takvimi yapılmalıdır. Yapılan şenlik veya etkinlik çalışması yıl boyu yapılmalıdır. Yayla şenlikleri bir gün için değil en az bir hafta yapılmalıdır. Şenliklerde yapılacak etkinliklerde ilçe kültürü öne çıkartılmalıdır. Daha da önemlisi bu konuda diğer ilçelerle işbirliğine gidilerek bazı şenliklerin birlikte düzenlenmesi sağlanmalıdır. Bunların hiç birisi yoksa elbette ki yapılmamalıdır.

 Kumru Belediyesi de büyük ihtimal bu nedenlerle böyle bir karara varmıştır. Bir günlük şenlik için bir ay arka plan çalışması için belediyede seferberlik ilan etmek Kumru’ya hizmet sayılamaz…Parası olanın eğlenme hakkıdır ama, bu belediyeden ya da benim verdiğim vergiden olmamalı… Buluşmak ümidiyle…
BEKİR AKKAYA
Yayın Tarihi : 15 Temmuz 2006 Cumartesi
Güncelleme :18 Temmuz 2006 Salı 11:31
Yorumlarınız
Zekai Sana IP: 85.107.241.xxx Tarih : 26.07.2006 01:02:50Belediyenin kararını destekliyor, Bekir Bey'in düşüncelerine katılıyorum. İçeriksiz, yoz, hiç bir yararı olmayan,külfet getiren, yaylanın doğal dokusunun bozulmasına neden olan, hijyenik olmayan ortamda insan sağlığını tehdit eden, kalabalığın toplanmasından öteye geçmeyen şenliklerin iptali yerinde bir karardır.İçerikli ,proğramlı, faydalı halk günleri yapılması daha yerinde olur
Kemal DÖLEŞ IP: 88.226.35.xxx Tarih : 29.07.2006 15:08:19Teşekkür ederim.Başarılarınızın devamını dilerim
kumrulu IP: 85.96.94.xxx Tarih : 21.08.2006 18:19:37Belki size göre şenliklerin yapılmaması uygun olmayabilir, soruyorum size Kumru'da sosyal ve kültürel ne tür faaileytler var (her vatandaşın katılabileceği). Parası olan değil bu tür şenliklere şenlik alanına çıkabilecek vatandaşlar bile katılabiliyordu gerekirse orada yiyeceği yemeğini evdeki hazırlardan götürse bile, Bu şenliğin kim tarafından yapılırsa yapılsın önemli olan yapılmasıdır. Lütfen bunu yanlış yorumlamayalım yanlış taraflara çekmeyelim lütfen. Teşekkürler

Şenliğe Tabi ki Hayır /Bekir AKKAYA (2006 yılı yazısı)

Haklı nedene dayanan isteklerin yetkililerce yerine getirilmesi, gücü yetmeyenlerin paylaşması gerekir. İnsanların birlikteliğine ya da katılımına dayanan her ne olursa olsun bir durum söz konusu ise karşı düşüncelere de kulak vermek gerekir. Hiçbir kimse de kendi doğrularından başka doğru olmadığını, kendi görüş ve düşüncelerinin dışında bir düşünce bulunmadığı söyleyemez. Siz öyle düşünüyorsanız, ben de aksini söyleyebilirim. Dolaylı veya dolaysız sizinde paylaşmak zorunda olduğunuz etkinlik ya da şenlik, sizinde görüş ve düşünce alanlarınıza girer. Yapılan bir iş veya eyleme ya destek verir ya da karşı çakarsınız. Bir üçüncü durum ise “tarafsızlık” adına hiçbir yanda bulunmazsınız. 

İstesek de istemesek de Kumru’da yaşıyoruz. Ve Kumru’da olup bitenler, ben istemediğim halde beni olumlu ya da olumsuz etkiliyorsa uygun bir dille ya taraf ya da taraf olmamak gibi bir hakkım vardır. Bundan dolayı kimse de suç işlemediğim sürece bu söylemlerimden dolayı kınama, baskı kurma
ya da tehdit etme hakkına sahip değildir. Suç işleme durumumda ise şikâyet edilecek birimler ve verilecek cezalar da elbette mevcuttur. Bütün bunlara rağmen bazı söylemler ve sözler içinde yine aynı yasal durumlar herkes için olduğu gibi bizler için de söz konusudur… 

28 Kasım 2021

Kumru'da Neler Oldu? /Bekir AKKAYA

Not : Bu Yazı 2005 yılında yazılmıştır...

Dolu dolu günler geçirmek ve dolu dolu yaşamak herkese nasip olsun. Yaşadığımız güzellikleri sizlerle paylaşmak ve yaşatanlara bu köşede teşekkür etmek istiyorum. 

Ne var ki günlük olarak yazsak ancak bu tempoya yetişebiliriz. Yeşil İlçemiz Kumru’da son zamanlarda çok sayıda program ve etkinlik üst üste yapılıyor. İlçemize ilkkez gelenlerin, ilçemizi bir iki saatliğine görmesi “gerek insan ilişkilerini ve gerekse Kumru’muzun güzelliklerine” hayran kaldıklarını hiçte böyle bir ilçe ile karşı karşıya kalacaklarını tahmin etmediklerini söylemeleri bizlere hem keyif ve hem de üzüntü veriyor. Üzüntü vermesinin nedeni “İlçemizi hak ettiği ölçüde benim kanaatim tanıtamıyoruz.” Emin olun bizim tanıtımımızı yapanlar Kumru’da tesadüfen de olsa bir yudum su içenler genelde.

Kumru’da sokaklar yaz ve kış hep cıvıl cıvıldır. Ben sahilde bir çok yerleşim birimlerinde akşam saat 9.00’da sokakların boşaldığını bilirim. Ama bizim Kumru’da gece saat 12.00’de yürüyüş yapılarak doyumsuz sohbetler yapıldığını, zaman zaman yol boyu sohbetlerine kendimin de katıldığını söyleye bilirim. Geçmiş yıllarda ŞİMAL-EV’de sabahlara kadar
doyumsuz ve seviyeli muhabbetler yapıldığına çok şahit olmuşumdur. Kumru Huzurlu ve emin bir ilçe… Kumru canlı ve neşeli bir ilçe… Böyle bir ilçede yaşamak ve görev yapmak benim açımdan bir ayrıcalıktır. Tabi ki başkaları için de…

Siz bu yazıları okurken bir yerlerde mutlaka bir proğram çalışması ya da bir sosyal etkinlik mutlaka mevcuttur. Proğram çalışması içersinde bulunanlar, yaptığımız gösteriyi nerede sunabiliriz diye bir düşünceleri de yoktur. Gönülleri bu konuda rahattır.

Erçal AŞ ve özellikle Bir Kumru Sevdalısı İsmet Erçal “Kumru kültürüne yaptığı sayısız katkının yanında, bir Kültür Sarayı yaparak Kumrulunun hizmetine sunmuştur. Kumru’ya gelip salonun içersine girenlerin hayranlıkları gözlerine ve sözlerine yansımaktadır. Birçokları bu güzellikleri görünce bir anlam verememekte, “keşke her ilçede bir İsmet Erçal olsa” diyerek memnuniyetlerini ifade etmektedir. Bizim Kumrumuzun çekemezleri de “ biz birilerine ödül verdirerek şov yaptırmayız diyerek sayfalar dolusu hikaye ve masallar yazmakla meşguldürler. Sanki görünmeyen bir köy var uzakta…Oysa insanlar gördüklerine ve dokunduklarına inanıyor, boş sözler kimsenin de umurunda değil.

Sahnede 27 kişi ve güle oynaya, oynayacakları tiyatronun son hazırlıklarını sürdürüyorlar. Nerede mi? Kumru Halk Eğitimi Salonunda. Kumru Halk Eğitim Tiyatro Ekibi Üstün Dökmen’in Komşu Köyün Delisi oyununu yakında Kumrululara sunacaklar. Yönetmenliğini Öğretmen D.Mehmet Muslu’nun yaptığı tiyatro oyununu bana göre deliler değil, akıllılar izlemeli. İzlemeli ki, tescilli deli ile akıllılık arasındaki farkı gözleri ile görmeli. Ben çoktan biletimi ayırttım bile…Nereden mi ? Tabi ki deliler bölümünden…

Bugünlerde Kumru Spor severler, gerek oynayarak ve gerekse izleyerek sporun keyfini çıkartıyor. Kumru Emniyet Amirliği’nin düzenlemiş olduğu Halı Saha Futbol Turnuvası bütün hızı ile sürüyor. Sona yaklaşıldıkça heyecan artıyor. Bakalım turnuva sonunda kupa kimin olacak? Biz buradan tüm takımlara başarılar diliyor, etkinliği düzenleyenlere de teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Bu arada Kumrumuzda sokaklarımız bayraklarla donatıldı. Bayrak bizler için namusla eş değerdir. Her şeyden vazgeçilir ama bayrak ve vatandan asla…Türk Eğitim-Sen Fatsa Temsilciliği ve Gazetemiz iş birliği ile yaptığı “Çanakkale Şehit Ve Gazilerini Anma Proğramı” Erçallar Kültür Sarayında Türk Eğitim Sen Kumru Temsilci Başkanı Hacı Hüseyin Sana’nın gayretleri ile Kumrululara da sunuldu. Salonun tıklım tıklım dolması proğramın ilçemizde gösterilmesi Kumruluları son derece memnun etti. Kumrulu şehitlerin resimleri bir çoklarının ağlamasına neden oldu. Bu vesile ile tekrar teşekkür ediyoruz.

Kumru Kaymakamlığınca başlatılan,Halk Eğitim Müdürlüğü ve İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğününce yürütülen “Step ve Aerobik” kursu Kumrulu bayanları çok sevindirdi. 25 kişinin katılımı beklenirken, kursa 60’ın üzerinde bayanın katılması Kumrumuzdaki canlılığın en büyük göstergesi. Kumrumuza hayırlı olsun diyor, diğer etkinlik ve prğramlarda buluşmak ümidiyle saygılar sunuyorum. Buluşmak ümidiyle…
Bekir Akkaya
Bekir Akkaya
Yayın Tarihi : 26 Mart 2005 Cumartesi
Güncelleme :28 Mart 2005 Pazartesi 10:48
Yorumlarınız
muhammet IP: 193.255.92.xxx Tarih : 31.03.2005 14:17:53Bence hiçte yavaş değil. ilçemizden uzaklaşdıgımız zama sizin o eşsiz yazılarınızdan faydalanarak ilçemiz den haberdar oluyoruz size teşekkürür ederim

Kumru'da Neler Oldu? /Bekir AKKAYA

Not : Bu Yazı 2005 yılında yazılmıştır...

Dolu dolu günler geçirmek ve dolu dolu yaşamak herkese nasip olsun. Yaşadığımız güzellikleri sizlerle paylaşmak ve yaşatanlara bu köşede teşekkür etmek istiyorum. 

Ne var ki günlük olarak yazsak ancak bu tempoya yetişebiliriz. Yeşil İlçemiz Kumru’da son zamanlarda çok sayıda program ve etkinlik üst üste yapılıyor. İlçemize ilkkez gelenlerin, ilçemizi bir iki saatliğine görmesi “gerek insan ilişkilerini ve gerekse Kumru’muzun güzelliklerine” hayran kaldıklarını hiçte böyle bir ilçe ile karşı karşıya kalacaklarını tahmin etmediklerini söylemeleri bizlere hem keyif ve hem de üzüntü veriyor. Üzüntü vermesinin nedeni “İlçemizi hak ettiği ölçüde benim kanaatim tanıtamıyoruz.” Emin olun bizim tanıtımımızı yapanlar Kumru’da tesadüfen de olsa bir yudum su içenler genelde.

Kumru’da sokaklar yaz ve kış hep cıvıl cıvıldır. Ben sahilde bir çok yerleşim birimlerinde akşam saat 9.00’da sokakların boşaldığını bilirim. Ama bizim Kumru’da gece saat 12.00’de yürüyüş yapılarak doyumsuz sohbetler yapıldığını, zaman zaman yol boyu sohbetlerine kendimin de katıldığını söyleye bilirim. Geçmiş yıllarda ŞİMAL-EV’de sabahlara kadar

Allah Rahmet Eylesin!/Bekir Akkaya

Geçtiğimiz hafta Kumru Atatürk Pansiyonlu İlköğretim Okulu Türkçe öğretmeni Kumru Ballık Köyünden Şükrü Tevek’in ölümü ile eğitim camiası olarak büyük üzüntü yaşadık. Genç yaşta alışık olmadığımız boğulma sonucu hayatını kaybeden Şükrü Tevek’e Allah’tan rahmet, yakınlarına, eğitim camiasına, dost ve sevenlerine Allah’tan sabırlar niyaz ediyorum.
Şükrü Tevek güzel bir insandı. Öğrendiğimiz bilgiler doğrultusunda suda boğulma hadisesi ile “şehit” olarak ruhunu teslim etti. Namazına büyük özen gösteren kardeşimiz, yine akşam namazını kıldıktan hemen sonra düştüğü Elekçi Deresinde bizim ifade biçimimizle “öldü.” Oysa yine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre “şehitler ölmez!”

Kelime ve kavramlar anlamlandırılırken o kelimenin orijinali, kelime ve kavramlara anlam kazandırır. İslami kaynaklarda suda boğulanlar “şehit” olarak kabul edilir. “Şehit” kelimesi ise İslami bir kavramdır. Dolayısıyla kardeşimiz Şükrü Tevek şehittir. Allah mekânını cennet etsin.
Her ölüm haberinde beni bir ürperti alır. Ölüm korkutucu ve kurtuluşu olmayan bir sondur hepimiz için. Ve “Her nefis ölümü tadacaktır.” Uyduruk yıl kavramları ve uyduruk sayı kavramları ile doğduğumuz andan itibaren yaşlarımız ilerledikçe o korkunç sona yaklaştığımızı iliklerimize kadar hissederiz. Ama ne yazık ki, “korkunun ecele bir faydası olmadığını”
da biliriz. Çevremizde her gün birileri eksilse de unutmaya çalışır, o korkunç sonu hatırlamamak için gayret gösteririz. Bilinmeyen bir anda ve bilinmeyen bir şekilde ya da hemen şimdi “ölmüş” oluruz. Tek dünya kulağımızla duyamayacağımız “sala” da kendi selamız olur. Peki, ölüm bu kadar ürkütücü bir şey midir?
Eğer “kadavra” mantığı ile “ölüm” düşünülürse korkunç bir son, belirsiz bir yok oluştur. Bedenin çürümesi ve dağılması, kurtlara yem olması ve kaybolup gitme… Dünya mantığı ile sonuç korkunç, kabul edilmesi mümkün olmayan bir felakettir.
İlgili ayetin malini tekrar etmekte fayda var. “Her nefis ölümü tadacaktır.” Dikkat edilirse burada “her nefis ölecektir.” Denilmiyor. Ölümü tatmak, ölmek anlamına gelmez. Dolayısıyla “ölümü tatmak” var ama “ölmek yok.” Yani siz ölümün ne olduğunu tadıyorsunuz. Tadış sizde bir şey değiştirmiyor. Herhangi bir şeyi tattığınız zaman nasıl şuurunuzda, idrakinizde bir değişme olmuyorsa, sadece o şeyin ne olduğunu anlıyorsanız," ölümü tatmak" demek bu bedeni kumanda edemez hale gelmeniz demektir. Bu bedene kumanda edemez hal ise ruhun (özün) bedenden ayrılması sonucu oluşmakta, öz yani ruh ise yaşamını sürdürmektedir.
Bizim öğrendiğimiz türden ölüm yok oluş değildir. Doğmakla da nefisler var olmamıştır. Bütün ruhlar aynı anda yaratılmış ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna hep birlikte “Evet sen bizim Rabbimizsin!” sözü ile karşılık vermişlerdir. Dünya hayatı ise yaşamın bir parçası bedenle ruhun bir araya gelmesinden ibarettir. Dünyaya doğmadan önceki hayatı nasıl hatırlayamıyorsak, dünya hayatı içersinde, yanımızdan ayrılanlarla da aynı türden bir bağ kurmamız da dünyevi mantıkla mümkün değildir. Dünya hayatının öncesi ile sonrası arasında bedenen yaşarken bir bağ kurmak aslında mümkündür. Peygamberler ve veliler bu üç boyutlu hayatla iç içedir. Ruhun uygun metotlarla terbiye edilmesi mucize oluşturmasa da “keramet” ya da “istidraç” türünden insan yaşamında farklı bir aralık oluşturacağı kutsal kitaplara göre mümkündür.
Ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır. İnanılsa da inanılmasa da ilk yaratıldığımızdan bu yana hayat devam ediyor ve devam edecek. Ve gerçekte öldükten sonra anlaşılacaktır. Ben inanıyorum ki Şükrü Kardeşim bizden çok daha mutlu ve huzurlu olarak bizleri selamlıyor. O güzel bir şekilde dünya dönemini bitirdi. Zor olan bizim dünya dönemini bitirme şeklimiz.” Allah bizlere de güzel ölümler nasip etsin ve sonumuzu hayreylesin! Kendisine tekraren Allah rahmet etsin diyor, Fatihalar gönderiyorum…
Buluşmak ümidiyle…

Bekir AKKAYA /22 Haziran 2006/KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

Allah Rahmet Eylesin!/Bekir Akkaya

Geçtiğimiz hafta Kumru Atatürk Pansiyonlu İlköğretim Okulu Türkçe öğretmeni Kumru Ballık Köyünden Şükrü Tevek’in ölümü ile eğitim camiası olarak büyük üzüntü yaşadık. Genç yaşta alışık olmadığımız boğulma sonucu hayatını kaybeden Şükrü Tevek’e Allah’tan rahmet, yakınlarına, eğitim camiasına, dost ve sevenlerine Allah’tan sabırlar niyaz ediyorum.
Şükrü Tevek güzel bir insandı. Öğrendiğimiz bilgiler doğrultusunda suda boğulma hadisesi ile “şehit” olarak ruhunu teslim etti. Namazına büyük özen gösteren kardeşimiz, yine akşam namazını kıldıktan hemen sonra düştüğü Elekçi Deresinde bizim ifade biçimimizle “öldü.” Oysa yine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre “şehitler ölmez!”

Rakamlarla İnsan Bedeni

1: Kemik sayısı: 206

2: Kas sayısı: 639

3: Böbrek sayısı: 2

4: Süt dişi sayısı: 20

5: Kaburga sayısı: 24 (12 çift)

6: Kalp kamera numarası: 4

7: En büyük arter: Aort

8: Normal tansiyon: 120/80 Mmhg

9: Ph kan: 7.4

10: Omurga sayısı: 33

11: Boynundaki omurga sayısı: 7

12: Orta kulaktaki kemik sayısı: 6

13: Yüzdeki kemik sayısı: 14

14: Kafatasındaki kemik sayısı: 22

15: Göğüs kemik sayısı: 25

16: Kollardaki kemik sayısı: 6

17: İnsan kolundaki kas sayısı: 72

18: Kalpte bomba sayısı: 2

19: En büyük organ: Deri

20: En büyük bez: Karaciğer

21: En büyük hücre: Kadın yumurtası

22: En küçük hücre: Sperm

23: En küçük kemik: Orta kulak istilası

24: İlk organ nakli: Böbrek

25: Ortalama ince bağırsak uzunluğu: 7 m

26: Ortalama kalın bağırsak uzunluğu: 1.5 m

27: Ortalama yeni doğan bebek ağırlığı: 3 kg

28: Bir dakikada nabız oranı: 72 kez

29: Normal vücut ısısı: 37 C° (98.4 f°)

30: Ortalama kan hacmi: 4 ila 5 LİTRE

31: YAŞAM LAPSOSU Kırmızı Kan hücreleri: 120 gün

32: YAŞAM LAPSO: 10 ila 15 gün

33: Hamilelik dönemi: 280 gün (40 hafta)

34: İnsan ayaklarındaki kemik sayısı: 33

35: Her bileğindeki kemik sayısı: 8

36: Elindeki kemik sayısı: 27

37: En büyük endokrin bezi: Tiroidler

38: En büyük lenf organı: Dalak

40: En büyük ve güçlü kemik: Uyluk kemiği

41: En küçük kas: Stapedius (orta kulak)

41: Kromozom Sayısı: 46 (23 çift)

42: Yeni doğan bebek kemik sayısı: 306

43: Kan viskosu: 4.5 ' e 5.5

44: Evrensel bağışçı kan grubu: O

45: Evrensel alıcı kan grubu: AB

46: En büyük akyuvar: Monocito

47: Daha küçük beyaz kan hücresi: Lenfocito

48: Alyuvar sayımının artmasına: Policitemia denir

49: Vücuttaki kan bankası: Dalak

50: Yaşam Nehri adı: Kan

51: Normal kan kolesterol seviyesi: 100 mg / dl

52: Kanın akıcı kısmı: Plazma

Yaşam denilen bu maceranın tadını çıkarmanızı sağlayan mükemmel tasarlanmış bir makine. Ona iyi bak. Ona ahlaksızlık ve aşırılıklarla zarar verme.

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Rakamlarla İnsan Bedeni

1: Kemik sayısı: 206

2: Kas sayısı: 639

3: Böbrek sayısı: 2

4: Süt dişi sayısı: 20

5: Kaburga sayısı: 24 (12 çift)

6: Kalp kamera numarası: 4

7: En büyük arter: Aort

8: Normal tansiyon: 120/80 Mmhg

9: Ph kan: 7.4

10: Omurga sayısı: 33

Böyleyiz İşte! /Bekir AKKAYA

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine haklarımı bilmek yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. Alanla veren arasında bir sözleşme yapılıyor ise genelde malı satan kanuni incelikleri de sözleşme metnine çoktan yazmıştır.

            Genelde alıcı hep zarara uğrayan taraf olur. Yani size sözleşme teklifi getiren taraf hangi durum olursa olsun bilmeniz gereken en önemli husus teklifi getiren kişi kazançlı çıkacaktır.

            Bu bilgiden yola çıkarak ilerde zarar ya da dolandırılma durumu söz konusu olması halinde haklarımıza karşı da duyarlı ve bilgilenme en uygun yoldur. Zaten ilgili taraf sizden önce hedefe koyduklarını belirleyerek

yanınızdadır. Bu durumda sizinde hangi durumda bulunursanız bulunun kurtulmanız biraz zordur. Tek yapacağınız şey “git kardeşim başımdan” deme cesareti göstermeniz olacaktır.

            Bütün bunları bildiğiniz halde ilgili metne imza atarak aranızda bir alış-veriş gerçekleştiyse bu eşler arasında bir nikâha dönüşmüş olur. “Ben bilmiyordum” ya da “ben yanlış yapmıştım” sözü bir anlam ifade etmez. Boşanacaksanız ya da imzaladığınız metni yırtacaksanız yine kanuni yollarla hak arama yoluna gideceksinizdir. Ancak hakim bilgi ve belgelere göre karar vereceğinden sizin imzaladığınız kağıdın arakasına da bakarak karar verir. Dolayısıyla eşinizle boşansanız dahi malınızdan ve kıymetli eşyalarınızdan da epey kayba uğramak artık kaçınılmaz olur. Ya da bilinçsizce aldığınız kapıya gelen o eşyadan epey zarara uğrayarak sonuca gidersiniz.

            İki kişinin kendi istekleri ile oluşturduğu bir durumdan üçüncü kişilerin sorumlu tutulması mümkün değildir. Başlangıçta alan ve veren memnun ise ve yapılan işlemler kanunlara uygun ise sonuçtan başkalarını suçlamak son derece yanlıştır.

            Hayatımda iki konuya hep uzak kaldım. Biri futbol, diğeri para piyasası…Borsanın ne olduğunu bilmediğim gibi, altılı ganyanda hiç oynamadım. Üç beş kilo fındıktan başkalarından duyduğuma göre ben de zarar etmişim. Ama bundan kime ne ya da kimin zarar ettiğinden bana ne! Neticede her yıl olduğu gibi bu yılda fındığımı bir dostun deposuna bıraktım. Aramızdaki sözleşme ikimizin arasında bir durum. Özel ilişkilerimi de sizlerle paylaşmak doğru olmaz. Neticede “aramızdaki sözleşmeyi” güle oynaya yaparken siz yoktunuz ki. Şimdi ben tutup ta “ben zarar etmişim devlet nerede” ya da “hükümet nerede” diye amcamı dayımı mı çağırayım. Hatta amcamla dayım hatırlar gibi oluyorum beni uyarmıştı bile…

            Kimse benim elimden fındığı zorla almadı ki… Böyle bir durum olsa idi bizde haklarımızı bir şekilde yasal yollardan arardık.

            Ben üretici ya da tüketici olarak kanuni düzenlemelerin istismarcıların ortadan kaldırılmaların yönünde yapılmalarını arzu ediyorum. Bilinçlenmek ve haklarımızı da bilmek üreticinin de tüketicinin de birinci derecede kendi yararına. Kanunlara uygun iki taraf arasında yapılan alış veriş kime yarar veya zarar verirse versin üçüncü şahıslara sorumluluk vermez. İlla da bir haksızlık varsa gidilecek yer yine imza atılan sözleşme metnine uygun bağımsız mahkemelerdir.

            Benden  borç alarak dükkan açan birine günü gelen borcunu ödemediği takdirde o dükkanı kanuni yollarla sattırır parasını alırım düşünüyorum. Gerçek manada iflas ise “zengin olması için dua ederim.”  Fisko Birliğe bir de bu yönden bakmak gerekmez mi?

            Buluşmak ümidiyle…

 

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Böyleyiz İşte! /Bekir AKKAYA

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine haklarımı bilmek yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. Alanla veren arasında bir sözleşme yapılıyor ise genelde malı satan kanuni incelikleri de sözleşme metnine çoktan yazmıştır.

            Genelde alıcı hep zarara uğrayan taraf olur. Yani size sözleşme teklifi getiren taraf hangi durum olursa olsun bilmeniz gereken en önemli husus teklifi getiren kişi kazançlı çıkacaktır.

            Bu bilgiden yola çıkarak ilerde zarar ya da dolandırılma durumu söz konusu olması halinde haklarımıza karşı da duyarlı ve bilgilenme en uygun yoldur. Zaten ilgili taraf sizden önce hedefe koyduklarını belirleyerek

Bilgece Yaşamakmış! /Bekir AKKAYA

Kişisel gelişim uzmanlarınca önerilen bazı kitap isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Anlaşarak Mutlu Yaşayın, Bilgece Yaşamak, Hayata Gülümse, Her İnsan Hükümdardır, Kocanızın Başarısı Sizin Elinizde, Mutluluk ve Başarı Yolları, Yaşam Coşkusu, Yürek Bilekten Güçlüdür, Babalık Coşkusu, Çocuk Kalbi, Ev İşlerini Savaşa Dönüştürmeyin, Sinirlerinize Hakim Olun, İnsan Denen Meçhul, Olumlu Yaşama Sanatı, Etkili Dinleme, Başarılı İnsanın Karar Anı, Cesaret ve Fazilet Mücadelesi, vs…”

            Öğrendiklerimizle ilişkilerimiz arasında yüzde yüz bir çelişkiyi her gün yaşıyoruz. Ya bu kitaplar yalan ya bizde bir terslik var…Okudukça saldırıyor, öğrendikçe batıyoruz…

            Fiskos içersinde debelenen bir iş yeri. Dedikodu üreten bir fabrika ya da sokak…Kimin eli kimin cebinde belli değil…Öğrendikçe kibirleniyor,

bilgilendikçe hırsa biniyoruz…

            Özden söz edenlerin aksine, söze cila çekiyoruz. Görüntü ve hatiplik mükemmel. Pozitif düşüncenin yöntemleri ve hayata gülümse…Ahlak ve fazilet illa da imaj…Gülümsedikçe riyakarlık fazlalaşıyor…Bir yığın bilimsel ve ilimsel bilgi…Kurallar ve kaideler…Bir o yana bir bu yana her gün yalpalıyoruz…İlişkiler dünyalık menfaate endeksli…Ruhtan uzaklaştıkça cilalar kalınlaşıyor…Mutlu olmanın bir yolu var ama ben bilmiyorum.

            Aşağıdaki ilişki bir kapı aralıyor ama kişisel gelişim uzmanları bu kapıdan çok uzakta gözüküyor. Söz özden gelmeyince, hayata pek yansımıyor… Özün kişisel gelişim uzmanlarından ufak bir yansıma…

            “Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektas Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu.  Durumu Hacı Bektas Veli'ye anlatır ve Hacı Bektas Veli  - “'Helal değildir “ diye bu kurbanı geri çevirir.

            Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise ; bu hediyeyi kabul eder. Adam ayni şeyi Hacı Bektas Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana söyle der: - “Biz bir karga isek Hacı Bektas Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz.  O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.” Der.

             Adam üşenmez kalkar Hacı Bektas Dergâhı'na gider ve Hacı Bektas Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektas Veli'ye sorar. Hacı Bektas da söyle der: - “Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.  Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."der…

            Böylesi tevazu ve incelikle, birbirlerini yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen bir  insan olmamız dileğiyle...

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Bilgece Yaşamakmış! /Bekir AKKAYA

Kişisel gelişim uzmanlarınca önerilen bazı kitap isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Anlaşarak Mutlu Yaşayın, Bilgece Yaşamak, Hayata Gülümse, Her İnsan Hükümdardır, Kocanızın Başarısı Sizin Elinizde, Mutluluk ve Başarı Yolları, Yaşam Coşkusu, Yürek Bilekten Güçlüdür, Babalık Coşkusu, Çocuk Kalbi, Ev İşlerini Savaşa Dönüştürmeyin, Sinirlerinize Hakim Olun, İnsan Denen Meçhul, Olumlu Yaşama Sanatı, Etkili Dinleme, Başarılı İnsanın Karar Anı, Cesaret ve Fazilet Mücadelesi, vs…”

            Öğrendiklerimizle ilişkilerimiz arasında yüzde yüz bir çelişkiyi her gün yaşıyoruz. Ya bu kitaplar yalan ya bizde bir terslik var…Okudukça saldırıyor, öğrendikçe batıyoruz…

            Fiskos içersinde debelenen bir iş yeri. Dedikodu üreten bir fabrika ya da sokak…Kimin eli kimin cebinde belli değil…Öğrendikçe kibirleniyor,

Kardelenden Haberciye Merhaba! /Bekir AKKAYA

Okuduğum her hangi bir yazıyı okumadan önce geçirdiği aşamaları düşünerek okurum. Bu yolla ilgili yazı benim gözümde daha fazla anlamlaşır ve büyür. Ve ben ilgili kitap, dergi ve gazeteden çok fazla istifade ederim. Bu benim bakış açım tüm iş ve işlemler için geçerlidir. Yazılan bir kitap ne kadar sıkıcı olursa olsun, bana ulaşıncaya kadar ki safhaların güçlüğünü düşünerek ondan mutlaka yararlanmaya çalışırım.

            Çoğu kez insanlar kendi yeteneklerinin farkına varmazlar. En önemli husus insanın kendi kendini keşfetmesidir. İşe başlamadan önce kendi yeteneğini ve neye yatkın olduğunu bilmek, yola çıkmadan yolu yarılamaktır. Yeteneklerini keşfederek aklını kullanan ve kendine güvenen her insanın başarılı olmaması düşünülemez. Yeteneği ve gücünün farkında olmayanlar ise kendi farkına varamadıklarından, yeteneksiz de olsa farkına varanların piyonu olmaya mahkûmdur. Daha doğrusu insanın kendini tanıyarak yaptığı işin farkını ve önemini kavrayarak sürekli de geliştirerek kendini yenilemesi başarıya başarı katar. Başarısızlığın asıl nedeni de insanın kendisidir. Bu durumda

kendi hatalarımız, başkalarını suçlamayı gerektirmez.

            Bazen insan, kendi boş zamanlarını değerlendirerek, hoş vakit geçirmek amacıyla değişik işler yapar. Birde bakarsınız ki, yaptığınız iş sizi aşmış olur. Faydalı ve önemi sebebiyle artık o sadece sizin değil, başkalarının da değeridir. Ulaştığınız her alana karşı istemeseniz de sorumluluğunuz vardır. Bu durumda gerekli önlemleri almak gerekir. Zaten olması gereken de gücünü ve yeteneğini bilerek önce kendine, çevresine ve tüm insanlara faydalı olmaktır.

            Kumru Kardelen gazetesi, yetenekli dostumuz Raif Çevirme sayesinde 1. yılını tamamladı. Öncelikle kendilerini kutluyor, edebi dergiler kadar nefis Kardelen’e nice yıllar diliyorum. Bu vesile ile önemli olan birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

            Öncelikle Kumru Kardelen bir yıl zarfında kendi kendini aşmış, önemli bir boşluğu doldurmuştur. Bu süre zarfında bazı kesimlerce görülmemeye, ciddiye alınılmamaya çalışılmıştır. Gazetenin önemini çok iyi bilen bu kesimler Kumru’da gazete arzu etmemektedir. Sözünü ettiğimiz bu kesim işlerine geldiği veya parasız reklâm arzuladıkları zaman yapmadıkları halde yapmış gibi masa başında haber yazarak gazetede yayınlatmaktan da geri kalmamışlardır. Bu durumda Kumru Kardelen’e iş düşmektedir.

            İkinci olarak Kumru’yu sevenlerin bu gazeteye sahip çıkmaları gerekir. Bazı olumsuz yaklaşımlara Kumru açısından bakmaları gerektiğini düşünüyorum. Kumru’nun tanıtımı ve her yönden eğitimi için gazetenin önemi bir kez daha gözden geçirilmelidir. Ordu’nun her ilçesinde gazete çıkarken Kumru’da aralıksız bir gazetenin çıkmamasının izahını yapmak mümkün değildir.      

            Kumru Kardelen’e bundan sonraki yayın hayatında başarılar diliyorum.

            Okuduğunuz yazı bundan tam altı yıl önce tarafımdan Kumru Kardelen Gazetesinde yayınlanan bir yazıdır. Bu yazıdan birkaç ay sonra gazete yayınına son verdi. Ve değerli dostum Raif Çevirme kaldığı yerden devamla bu kez Kumru Haberci olarak yayına başladı. Kumru adına faydalı olacağına yürekten inanıyor, başarılar diliyor, altı yıl aradan sonra sizleri yürekten selamlıyorum.

            Buluşmak ümidiyle…

        Bekir AKKAYA                                                              
............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kardelenden Haberciye Merhaba! /Bekir AKKAYA

Okuduğum her hangi bir yazıyı okumadan önce geçirdiği aşamaları düşünerek okurum. Bu yolla ilgili yazı benim gözümde daha fazla anlamlaşır ve büyür. Ve ben ilgili kitap, dergi ve gazeteden çok fazla istifade ederim. Bu benim bakış açım tüm iş ve işlemler için geçerlidir. Yazılan bir kitap ne kadar sıkıcı olursa olsun, bana ulaşıncaya kadar ki safhaların güçlüğünü düşünerek ondan mutlaka yararlanmaya çalışırım.

            Çoğu kez insanlar kendi yeteneklerinin farkına varmazlar. En önemli husus insanın kendi kendini keşfetmesidir. İşe başlamadan önce kendi yeteneğini ve neye yatkın olduğunu bilmek, yola çıkmadan yolu yarılamaktır. Yeteneklerini keşfederek aklını kullanan ve kendine güvenen her insanın başarılı olmaması düşünülemez. Yeteneği ve gücünün farkında olmayanlar ise kendi farkına varamadıklarından, yeteneksiz de olsa farkına varanların piyonu olmaya mahkûmdur. Daha doğrusu insanın kendini tanıyarak yaptığı işin farkını ve önemini kavrayarak sürekli de geliştirerek kendini yenilemesi başarıya başarı katar. Başarısızlığın asıl nedeni de insanın kendisidir. Bu durumda

“Ben Bilirim” Mahcubiyeti Artırır!/Bekir AKKAYA

“Gurbani” adında birinin gönderdiği “SAADET, bu işkencene ne zaman son vereceksin?” mesajı üzenine ilk kez yazma konusunda zorlandım. “Rant paylaşma” konusuna başladım “işkence” kelimesi aklıma geldi. Her meseleyi klasik bir mantıkla çözeceğini düşünerek diğer yöntemleri yok sayma gafletinde bulunarak hata üstüne hata işlemeyi alışkanlık haline getirmenin nedenlerini yazmayı düşündüm bundan da vaz geçtim. Bu yazı işkence olmasın diye “Ben Bilirim” sözünün açıklaması da değildir. Baktım ki olmuyor ben de günü kurtarmak adına Kazak Abdal’ın şirine sarıldım…

        Kazak Abdal 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan bir ozanımız. Bugün

aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl söylerdi? Diye düşünerek sizlerinde aynı düşünce içersinde bir şiir okuyacağınızı ümit ediyor saygılar sunuyorum.

Ormanda büyüyen adam azgını

Çarşıda pazarda insan beğenmez

Medrese kaçkını softa bozgunu

Selam vermeğe dervişan beğenmez

 

Alemi tan eder yanına varsan

Seni yanıltır bir mesele sorsan

Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan

Camiye gelir de erkan beğenmez

 

Elin kapusunda kul kardaş olan

Burnu sümüklü gözü yaş olan

Bayramdan bayrama bir tıraş olan

Berber dükkanında oğlan beğenmez

 

Dağda bayırda gezen bir yörük

Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük

Bir elife dili dönmeyen hödük

Şehristana gelir ezan beğenmez

 

Bir çubuğu vardır gayet küçücek

Zu’mü fa’sidince keyf getirecek

Kırık çanağı yok ayran içecek

Kahveye gelir de fincan beğenmez

 

Yaz olunca yayla yayla göçenler

Topuz korkusundan şardan kaçanlar

Meşe yaprağını kıyıp içenler

Rumeli Yenice’si dühan beğenmez

 

Aslında neslinde giymemiş hare

İş gelmez elinden gitmez bir kare

Sandığı gömleksiz duran mekkare

Bedestene gelir de kaftan beğenmez

 

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü

Yoğurt ayran ile hallolmuş özü

Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı

İnci yakut ister mercan beğenmez

                              Kazak Abdal

Bekir AKKAYA /21 Nisan 2006 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

 

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............