Bu
yazı niçin yazıldı?
“Tarikat ve Cemaatler Kapatılsın!” söylemlerini 15
Temmuz’un başınıza düşmesinden sonra sık sık tekrara başladıysanız derhal bir
tedaviye ihtiyacınız var. Bu yazı, tedavi amaçlı “kabul edilmeyecek duaya
“amin” diyenlere “duanızın kabul edilmeyeceğini bildirme”
yazısıdır.
Yine bu yazı sınırlı
ve bir o kadar etkisiz Eğitim Sendikaları türünden memur sendikalarının en
azından üyelerinin haklarını hukuksal yönden savunma görevlerini yerine
getirmelerini, etkilerinin ve sonuçlarının hiçbir karar da etkisi olmadığını
bildikleri halde kendi boylarını aşan
eylemlere girerek en azından üyelerini bir imza ile de olsa “haklı oldukları konularda kanunun
kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak bir imza atarak toplantılara
katılmalarının” en azından kişisel olarak ezik durumlarını
örtmelerinin faydalı olacağını” hatırlatma yazısıdır. “Onun bunun telefonları ile
görevlerini dahi yapamayan sendika yetkililerinin bu görevleri derhal
bırakmaları,” bırak bağlı oldukları sendika ve sivil toplum
kuruluşlarını kendi kişiliklerine bile bir katkı yapacağını hatırlatma
yazısıdır.
Ve yine bu yazı, 15 Temmuz gecesi Türkiye’de “sol” ve
kendilerini “entel dantel” diyerek “göbeğini kaşıyanlar” diye küçümsedikleri
halk tarafından kendilerine “muhteşem gol atılması” ve ardından
kendilerini sol diye tanımladıkları tarihten bugüne kadar nasip olmayan “Destansı
Direnişin Kahramanlarının” soldan değil daha çok İslamcı ve kendilerini Türk ve
İslamcı ve hatta tarikatçı diye nitelendiren insanlar tarafından yazılması
neticesinde hiç unutmayacakları bir ders verildiğini hatırlatma yazısıdır. Bu
cümlemiz 15 Temmuz darbesinde “sol” bırak
sınıfta kalmayı yere çakıldığının ve hatta daha da ötesi bütün söylemlerinin
ve yazdıkları kitaplarının üzerlerinin çarpı atıldığının ve gerçek anlamda
uygulanmadığının görüldüğünün hatırlatılması yazısıdır.
Ve yine bu
yazı, Tarikat ve Cemaat ve Devlet Kurum
ve Kuruluşlarını yedeğine alarak her kesimden hak ve adalete sadık kalmayarak
onun bunun talimatları ile yalan beyan ve düzme belgelerle birilerine acı veren
kurum kuruluşlarda görevli kişilerin
“ilahi adaletin gereği” mutlaka
“Fetö” gibi yaptıklarının bu dünya da fazlası ile çıkacağının ve hatta çol ve
çocuklarına bile “bela” sirayet edeceğini hatırlatma yazısıdır.
Bilin ki lanetliksiniz. Bilin ki arkanızdan
birileri sizlere “bela” okuyor. Bilin ki yastığa kafasını koymuş birileri sizi
olumsuz anarak “Size bela gelmesi için Allah’a dua ediyor.” Bilin ki çok keyif
aldığınız ve havalarda uçtuğunuz birinin sırtına binerek çıktığınız yerlerden
çok kötü rezil ve rüsvay olarak yere çakılacaksınız. Bilin ki “yaranma
ve beğenilme” kaygusu ile haset ve kıskançlıklarınız doğrultusunda
yaptıklarınız sizleri rezil ve rüsvay edecek. Ağlattığınız insanların
enerjileri ve aldığınız haklar sizlerde var olan değerleri de götürecek.
Saygın zannettiğiniz kendinizin güvendiğiniz ve yarandığınız yerlerden
uzaklaştığınızda sıfırlanacak ne kadar ezik ve büzük ve anlamsız olduğunuzu
hissedeceksiniz. Hak ve adalete uygun olmayan her davranış ve oluşturduğunuz her
kumpas başınızın belası olacak. Ben şahsen bu tür durumlarda “hakkımı helal etmiyorum.” Mahşerde
hesaplaşacağız. Ancak “hiçbir şey geçmiş sayılmayacağı için”
Bundan böyle insanlara karşı daha adil ve daha merhametli olmanızı ve kimsenin
haklarına müdahale etmemenin bir ölçüde sizleri kurtarabileceğini” hatırlatma
yazısıdır.
Ve nihayetinde bu yazı bu ve buna benzer
analizlerle devam ederken “ 15 Temmuz ve Fetö bu yazının ana konusudur.”
Haydi birlikte
yazıyı ve yaşayan ölülere okumaya başlayalım.
TARİKATLAR
VE CEMAATLER KAPATILSIN MIŞ!
Son zamanlarda yani
15 Temmuz’dan sonra bu konuda yoğun olarak , “Ben tüm bu tür kuruluşlara
karşıydım, ben dememiş miydim, tarikatlar kapatılmalıdır. Cemaatler
kapatılmalıdır. Zaten bunlar Ak Parti döneminde palazlandı. Bunlar zaten hep
böyle filan filan, yani, mesela…”
Bu
düşünceler tamamen sakat ve bir o kadar da işi sulandırmaya yönelik olup, bir grup samimi ve dolmuşa binenler haricinde
büyük çoğunluğun 15 Temmuz’u gölgeleme ve kendilerinin suç halini bastırmaya
yöneliktir. İşin ama sı – maması yok , ““Fetö” denilen her ne ise bir cemaat ya
da tarikat değil bilinçli devleti ele geçirme ve ülkeyi işgale yönelik bir
terör örgütüdür.” Bırak 15 Temmuz’u daha öncesinden de yasaların dışında hareket
eden ve yüzlerce devletin resmi belgeleri ile gayri meşru faaliyetlerde bulunan
bir yapıdır.
Zaman zaman bu tür
konular yorumlanırken bir konu özellikle gözden kaçırılıyor. Devlet yasaların
belirlediği kural ve kurumlarla yürütülen bir aygıttır. Aklınıza gelen her tür fiil ve
davranışın doğru olup olmadığı “yasalar değişinceye kadar” var olan yasaların
uygulanması “meşruluk” anlamı taşır. Örnek olarak devlet
vatandaşından vergi alır. Bu vergi kanunlarda açıkça da belirtilir. Eğer bu
vergi denilen fiil devletin yasaları dışında olursa bu durum soygun ve gayri
meşru bir iş olur. İşte “Fetö” denilen her ne ise kanunlarla kurulmuş devlet
kurumları ile karşılaştırılamaz. Devletin kurum ve kuruluşlarında hata ve
yanlışlıklar var ise yine devletin bir başka kurumu yargısı var. Devlette her
şeyin bir karşılığı var. Peki “Fetö”nün nesi var? Varsa da niye var? İlla da
var sa da “Himmet” denilen vergilendirme nasıl ve neden var?
Bütün
devlet işlerini devlet kendisi üstlenmiştir. Vatandaşından aldığı vergilerle
yine memurlarına ücretini öder. Bu böyleyken
her hangi bir kurum ve kuruluşun memuru, öğretmeni, imamı, hakimi
olamaz. “Fetö” bunu hep yaptı. Şimdi bu işlerden uslanmayıp yine bazı kurum ve
kuruluşlardan “Fetöcülüğe” sulananlar yok değil.
Bu
husus diğer tüm cemaatleri, sivil toplum kuruluşlarını ve her türlü teşkilatı kapsar. Yapacağınız işi
“tüzüğünüzde” belirteceksiniz. Gizli saklı bir şey olmayacak. Aldığınızın da
verdiğinizin de kaydını tutacaksınız. Yapılmıyorsa bir gün gelir sizin de
yakanıza yapışılır.
Son
zamanlar da “Tarikatlar ve cemaatler kapatılsın kapatılsın” diyenler
söylediklerine inanıyorlarsa şöyle demeliler : “ Amacının dışında ve kanunsuz iş ve eylemi
bilerek ve isteyerek yapmayı sürdüren ve ısrar eden kişiler devletin ilgili
kurumlarına bildirilerek cezalandırılmalı, ilgilinin de üyeliği ilgili sivil
toplum örgütünden kesilmelidir. Eğer sivil toplum örgütü ya da sendika - dernek
bunu toplu olarak yapar daha da öte devlete karşı eylem içerisinde bulunursa
üyeler olmasa da yönetim ve denetimde bulunan kişiler cezalandırılıp ilgili
kuruluşunda kapısına kilit vurmak yine devletin organlarına düşen bir görevdir.
Burada kesinlikle bir kanunsuzluktan ve haksızlıktan söz edilemez.
Geniş
ve uzun incelenmesi gereken bu hususta büyük çoğunluğun en büyük
yanılgılarından ve eksik bilgilerden bir tanesi Tarikat ve Cemaatin farkını
bilememe durumudur ki bu kendi başına ayıplı bir bilgi bu konularda ne kadar
cahil toplum içerisinde yaşadığımızın da bir göstergesidir.
Koca
koca akademisyenler ve köşe yazarları bile bu ayıplı bilgiyi gözlerimizin içine
baka baka söylemekte ve yazmaktadırlar. Oysa “cemaat” ve “tarikat”
tamamen kelime ve kavram noktasında kesinlikle birbirlerinden farklıdır.
Daha
da vahimi cemaat denilince sadece dini kurum ve kuruluşları konuşmak sendika ve
dernekleri masaya yatırmak kesinlikle art niyetlidir. Cemaat denilince bunun
içerisine tüm sol ya da sağ dernek ve teşkilatlar da girmektedir. Bunların
tabelası olup olmaması çok ta önemli
değildir. Hatta partisel bazda Ak parti de, CHP’de bu nokta bir
cemaattir ki meraklısı bu konuları konuşurken az da olsa bilgi
edinmesi kendilerinin yararına olacaktır. 15
Temmuz’dan sonra bir grup cemaat ve tarikatı aynı zannedip özellikle de İslami
bir amacı olan bu tür çalışma içerisinde bulunan cemaat ve tarikatların
kapanacağını ve Ak Parti’nin “Fetö”den ders alarak derhal kapatmalarını”
söyleyenler ya art niyetlidir ya da bu konuların ciddi anlamda bilmemektedir.
15
TEMMUZ GECESİ SOKAKLARDA KİMLER VARDI?
Ben
şahsen şuna şahidim. 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan siyasi
kesimden Ak Parti ve MHP belirgin olarak ortada iken kendilerini tarikat
mensubu olarak tanımlayanların da sokak ta olduklarına bizzat
şahidim. Diğer kesimlerden ben şahsen görmesem de mutlaka katılanlar olmuş
olabilir. Hiçbir bilgiye dayanmasa da benim şahsi kanaatim “ Birileri
kesinlikle bu 15 Temmuz’un olacağından haberdardı.” Son zamanlarda okuduğum çok sayıda “15 Temmuzu
irdeleyen kitaplardan” bende böyle bir kanaat oluştu. İnternette 15 Temmuz
öncesi “Fetö” uzantılı bazı görüntüler ve reklam şeklinde verilen çalışmalar
bunu zaten açıkça ortaya koyuyor. Emin
olun ben şahsen internette bazı görüntüleri izlerken kendimin “geri zekalı biri
olduğumu” bile düşünüyorum. Hatta dünden buyana kendimin yaşadığı bazı durumlar
bile bazen beni ürpertiyor. İlginç durumlar yaşamışız ama farkında değilmişiz.
HAKKANİYETLİ VE ADİL SOLCULARIMIZ ÇOĞALMALI
Bizde
gelenek haline gelmiş darbelere, birikimli ve hakkaniyetli solcular bazen
karşı olmuşlardır. Bunların Türkiye gibi bir ülkede “dinden” uzak
oluşları özellikle de “din düşmanlığı” yapmaları halkta hiçbir karşılığı yoktur ve
olmayacaktır da. Zaman zaman “darbelere sulansalar da” solculuğun geleneğine ve
özüne bağlı kalma adına yalandan da olsa darbe karşıtı gibi davranmayı
sürdürürler. Darbelere gerçekten karşı olan ve gerçekten dürüst ve hakkaniyetli
sol kesim yazarları da 15 Temmuz sonrası “Solun ruhuna Fatiha” türünden yazılar
kaleme aldılar. Hatta bazı entel solcular ölmüş arkadaşlarına” Bizim
yapamadıklarımızı ve Hayal Ettiklerimizi İslamcılar gerçekleştirdi” türünden
mektuplar bile kaleme aldı. Ama o gece daha çok “solculuğu Ak Parti düşmanlığında
gören” ve daha da ötesi “
solculuktan “Tayyip Düşmanlığı” anlayan daha çok kendilerini CHP’li
olarak tanımlayan solcular tam anlamıyla sınıfta kaldı. Hatta bende “darbe
heveslileri ile birlikte yakalandılar” gibi bir intiba uyandırdılar.
FANATİKLİK
KÖR EDİYOR
Nasıl ki 28 Şubat
sürecinde bir çok sol ve sağ kesimden ve hatta İslamcı diye nitelenen
cemaatlerden bir çokları sırf Erbakan düşmanlığı nedeniyle 28
Şubat darbesini desteklediler ise, 15 Temmuz gecesi de bana göre “Türkiye
solu” kesinlikle darbeyi Ak Parti ve
Tayyip düşmanlığı” kaynaklı “akıl
tutulması” nedeniyle desteklemişlerdir.
Hatta solcular ve
ulusalcılar darbe öncesi “Fetöcülerle” birlikte hareket ederek aşağıladıkları
İslami kesimi yönetim dışına itmek için “Fetö” ile kol kola seçim esnalarında
birlikte hareket ederek “Fetöcülerden daha çok Fetöcü olmuşlar” işin en ilginci
ise bir çok “Fetöcü denilenler ise “aklın zıvanadan çıkması sonucu” yıllarca
“dinsiz dedikleri CHP’ye açıkça oy toplamışlardır.”
İşte bu akıl tutulmaları ve çelişkili izahı
mümkün olmayan bu iki kesimin tutum ve fiilleri
seçimlerde halktan gol üstüne gol yemelerine neden olmuştur. En son da
da 15 Temmuz’da halk son düdüğü çalarak
maçın asıl galibinin kendisinin ve devletinin olduğunu ilan ederek kupayı
havaya kaldırmıştır. Bundan sonra
söz devlet ve halktadır. Bu galibiyetin mağlupları yaptıkları hile ve
hıyanetlerinin hesabını bu dünyada da ahirette de vereceklerdir. Hain olanları
önce devlet yargılayacak ve daha sonra da asıl yargılayacak Cenab-ı Allah’tır.
15 Temmuz öncesi haksız ve hukuksuzluklar ve 15 Temmuz kalkışmasının hesabı
daha da önemlisi halkına kurşun sıkan hainleri ve vatanı ve devleti için canını
veren 250 şehidi bu millet hiçbir zaman unutmayacak ve bu katilleri hiçbir
kimse dünya var oldukça affetmeyecektir.
15
TEMMUZ ÜZERİNE YAZILMIŞ KİTAPLAR ÇOK AZ
2016 - 2017 yılında
ben şahsen 15 Temmuz üzerine yazılmış kitap sayısını merak ettim. Şimdilik hem
yazılanları topluyor ve hem de okumaya çalışıyorum. Toplam sağ-sol ve İslami kesimden 150 kadar
kitap basılmış. Bu çok az bir rakam. “Üfürükten teyyare yapan” devlet ve millet
düşmanlarını zaman zaman kahraman ilan eden sol kesim 15 Temmuz’un zerre kadar kenarında
dursaydı binlerce destansı kitaplar yazar ve filimler çekerdi.
“Daha çok Türk ve İslamcı ve Hatta
Tarikat mensubu” insanların 15 Temmuz Destansı direnişini yapmış olsalardı
ortalığı ayağa kaldırırlar ve binlerce destansı kitaplar üretirlerdi.
Sol kesim 15 Temmuzda sınıfta kaldı. Ben
şahsen CHP’yi bu sol kesim içerisine katmıyorum bile. Bana göre 15 Temmuz
öncesinde ve o gece CHP Fetö ile birlikte gibi bir görüntü verdi. Belki de
benim gibiler öyle anladı. Ben öyle gördüm. Okuduklarımdan öğrendiğim ise solun Türkiye’de
seçimle iktidar olamaması. Oysa CHP ve bunun gibi partilere gerçekten ihtiyaç
var. Ancak halk bunları “din düşmanı” olarak görüyor ya da CHP kendini öyle
algılatmış. CHP’nin bu algıyı yıkması lazım.
Bizde genel manada “sol” kesim dine karşı olarak kendine yer edinmiştir.
Oysa “sol” insanların inançları ile sorunu olmaması gerekir. Ve devlette “Laik”
yapısı ile tüm dinlere eşit mesafede vatandaşların ibadetlerine yardım etmekle
görevlidir. Olması gereken devlet dine karışmamalı vatandaş ta ibadetini özgür
bir biçimde yapmalıdır. Gerçek manada “Laiklik” bizlerinde hakkıdır ki, laiklik
solcuların anladığı şekilde de “Din Düşmanlığı, Din Karşıtlığı, Dinsizlik”
değil, bilakis “dinini yaşamak isteyen herkesin inancını rahat bir şekilde
yaşaması” için devletine güvenmesi anlamı taşımaktadır. Laik devlet her türlü
dinin yaşamasının da bir güvencesi mensuplarının da özgür bir biçimde
ibadetlerinin yapmasını sağlayan bir kale durumundadır.
TARİKAT
VE CEMAAT NE ANLAMA GELİYOR?
Tarikat: Yol, yollar, Tasavvufta, Allah'a ulaşmak için tutulan yol. Bu yol
boyunca yapılan yolculuk bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Her yolun,
kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen birtakım kuralları, töreleri vardır.
Hicri 6. (M. 12) yüzyıldan başlayarak bugüne kadar gelmiştir.
Cemaat: 1. isim, Bir imama uyup namaz kılan kişiler. 2. İnsan kalabalığı,
topluluk 3. Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu 4. bir inancin bir
araya getirdigi insan toplulugudur. İslâm'da ayrıca tasavvuf ve benzeri
hareketlerde, belli bir görüş ve inanca sahip gruplar için de kullanılır.
Tasavvuf cemaatine tarikat denmektedir. Sosyoloji literatüründe
ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları
bir şeye (genellikle ortak bir ideolojiye ya da bir kimlik duygusuna) dayanan
insanlar topluluğudur.
Dikkat
edilirse kısaca “Tarikat” yol anlamında kullanılırken, “Cemaat” topluluk anlamına
gelmektedir ki, tarikatın bir usulü, bir edebi bir şekli bir tarihi
geçmişi varken, cemaatin bilinen bir usulü ya da tarihi bir geçmişi mevcut
değildir.
Halk
diliyle Süleyman Hilmi
Tunahan’dan “Süleymancılık” cemati,
Saidi Nursi Hazretleri’nden “Nurculuk” cemaati oluşturulmuş ama bu her
ikisinin tarihi geçmişi daha dün gibi yakındır.
Bu
bilgiler ışığında gerek Süleyman Hilmi Tunahan ve gerekse Said’i Nursi’nin
hangi tarikata bağlı olduğu sorulduğunda verilecek cevap her ne olursa olsun
Tarikatla Cemaatin farkını da ortaya koyar.
Bir
cami cemaatinde her türden bildiğimiz tarikat mensubu bulunabilirken bir
tarikat mensubunun farz ibadetlerinin dışında zikir ve nafile ibadetleri ve
usulleri farklı olabilir. Örnek olarak bir Menzil Tarikatı her ne kadar Nakşi
Tarikatı olsa da, Mahmut Efendi’nin mensup olduğu Nakşi Tarikatı’nın usul ve
esasları farklılık araz edebilir.
Tarikatların en
önemli özelliği cemaatlerin aksine nefisle mücadele ederek “Bütün yapılan her
türlü eylemi Allah Rızasına Dayandırma” çabası olarak özetlenebilir.
Cemaatlerde bir noktada “modernliğin” getirdiği hırs, haset, yarış, gösteri,
slogan, birilerini geçme, üstün olma, hükmetme, kaytarma, iş yapmama, çalım
atma, hile ve aldatma, mal ve mülk düşkünlüğü, para ve sermaye “ gibi durumlar
üzerine çalışmalar sürdürülürken tarikatlarda ve tasavvufta asıl hadise
bunlarla mücadele biçiminde sürdürülür.
Bu
açıklamalar doğrultusunda partileri, sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını ve
hatta masonik teşkilatları gizli ve açık örgütleri cemaat olarak değerlendirmek
yanlış olmaz. Ama yeni bir tarikat kurmak ya da kendini şeyh ve derviş ilan
etmek mümkün değildir. Var olanlar ise
bir usul ve bir silsileye bağlı olarak hizmetlerini sürdürür.
“CEMAAT
VE TARİKATLAR KAPATILSIN” SÖYLEMİ ART NİYETLİ VE MAKSATLI OLUP FETÖ VE ULUSALCI
SOLCULARIN SÖYLEMİDİR
Bütün
bu açıklamalardan sonra bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
15 Temmuzdan sonra belli
kesimler bilerek ya da bilmeyerek Tarikat ve cemaatlerin kapatılacağını
özellikle konuşuyorlar. Neymiş efendim; “ Fetö” gibi diğer cemaat
ve tarikatlar da yakında kapanacakmış. Sıra onlara da gelecekmiş.” Bunu
özellikle “Fetöcüler” ya da “Fetöyü anlamayanlar” ve bir kısım solcu ve
ulusalcılar özellikle her fırsatta konuşuyor ve yazıyorlar. Benim
anladığım kadarıyla bunu bilinçli yapıyorlar. Bunun böyle olmadığını ve
kesinlikle de olmayacağını kesinlikle de biliyorlar. Peki, neden bunu böyle yaparlar? Benim şahsi
kanaatim; kendilerini aklamaya çalışarak yanlarına yandaş arıyorlar. Aslında bu
söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Sanki Türkiye’de bu açma - kapama
olayı yeni bir şey.
Doğruluğu yanlışlığı bir yana Erbakan’ın iktidar partisi Refah Partisi
kapatılınca Çevik Bir’lere yıkama yağlama yapanlar sanki kendileri değillerdi.
Onlarca parti, onlarca dernek, onlarca gazete ve dergi ve daha bir çok şeyler
kapatılırken “Fetö Melunu” ve mensupları “gıçları” ile paçavraları gazete ve
pislik TV kanallarında “film” çeviriyorlardı. “Asrın davası “ diye lanse
ettikleri “Ergenekon Terör Örgütü” diye salya sümük her gün beynimizin ırzına
geçtiklerini unutacak değiliz. Türkiye’de kapama konusunu konuşacak
en son kişiler bu “ Fetö”cüler. Bundan sonra onlar hiçbir şey yapmayıp,
devletin vereceği kararları bekleyecekler. Masumsalar da buna karar yine
yıkmaya çalıştıkları devletin kurumları yargısı karar verecek. Ama hiç birimize
15 Temmuz ve o güne kadar yaptıklarını unutturamayacaklardır. Bu dünyayı değil
esas onlar inanıyorlarsa ahireti düşünsünler…
Tarikat
ve Cemaatlerin kapanması gerektiğini söyleyip duran ve “Fetö”yü örnek ve
referans göstererek “ Biz dememiş miydik?” türünden demegoji yapanlara gelince
bunlara çok gülüyorum. Emin olun onların yerinde olmak istemem. 15
Temmuz gecesi bildiğimiz “sol ve devrimci” kesim hem küçümsedikleri göbeğini
kaşıdığını söyledikleri halktan ve hem de kendi söylemlerinden büyük bir gol yediler.
Hep “Cumhuriyeti biz kurduk” söyleminin altına saklanarak halka tepeden bakan
azınlık karizmayı çizdirmiştir. İlk kez halk sistemine, devletine, hükümetine
sahip çıkıp Cumhuriyete yönetim açısından gerçek manada” Hakimiyet kayıtsız
şartsız milletindir” sözünü hayata geçirmiş ve halk tankın altına girerek
rejimin bir parçası olmuştur.
Kesin inandığım bir
hüküm “ Hiçbir şey bundan sonra 15 Temmuz öncesi gibi olmayacaktır.” Aksi
durum ülkenin batışı toptan 80 milyonun yok oluşu demektir ki bu da mümkün
değildir. Halkın sahiplendiği sistemlerde sivil toplum kuruluşları
gerçek manada güçlü çalışır. Devlet onları maddi ve manevi hep destekler. Bir
şartla “Herkes işini yapacak” “Kanunlara uyacak.”
ULUSALCI
SOL, CEMAAT VE TARİKATA NEDEN BU KADAR KARŞI?
Sol
ve Ulusal kesimin “tüm dini cemaat ve tarikatlar kapatılsın” söylemleri 15
Temmuz gecesi suçüstü hali ile yakalanmanın ardından güya darbe karşıtı
olduklarını söyleme çapası. Daha da ötesi “Göbeğini kaşıyan adamın golünü”
hazmedememe. Bu söylemleri söyleyenler hiç sol örgüt ve bilmem
nelerden söz etmiyor. Onlar kapansın demiyor. Onların derdi “din.” Ama bu kez
15 Temmuz’da halk son sözü söyledi ki, onların dedikleri bundan sonra pek fazla
olmayacak. İşin doğrusu halk ne derse o olacak.
Bütün
bu yaptıklarını bir nebze unutturmak ve 15 Temmuz’da biz de vardık” söyleminin
içerisine girip bol keseden “Tarikat ve Cemaatleri”n kapatılmasına dair güya
konuşuyorlar. Sanki Cumhuriyet boyunca CHP’nin kapatmadığı bir şey kalmış
gibi bol keseden atıp tutuyorlar. Açma ve kapama konusunu Fetö gibi
kesinlikle CHP’de ağzına almamalıdır. Aslında Onlar da kendi
söylemlerine inanmıyorlar. İnansalar hiç iktidar olmayan-olamayan kendi
partileri CHP’yi kapatarak bir kez olsun söylemlerini uygulasalar
belki de yeni kuracakları bir partide iki puan fazla oy alırlar.
AMACI
DIŞINA ÇIKAN HER NE OLURSA KAPANMALI, DEVLET DÜŞMANLIĞINA KESİNLİKLE FIRSAT
VERİLMEMELİDİR
Bu
iki kesimin ya da bu söylemlerde bulunanların hiçbir şekilde bu söylemleri
gerçekleşmeyecek. Olan her zaman olduğu ve uygulandığı gibi Amaçlarının dışına
çıkan ve hainlik yapan her ne olursa olsun kapısına kilit vurulacak. Kimse
kendini devlet yerine koyup hükmetmeyecek. Devletin kurum ve kuruluşlarına yasa
dışı ayar çekmeye yeltenmeyecek. Ancak kanunsuz ve devlet düşmanlığı yapan
parti de olsa, dernek te olsa cemaat te olsa kapısına kilit vurulacak.
Türkiye
artık 15 Temmuz öncesi Türkiye değil. Hangi kesim olursa olsun hala eski
alışkanlıklarını bırakmak istemiyenleri halk o gece çoktan çizdi.
İşte
“Furkan Vakfı” ya da “Türk Tabibler Birliği” ne fark eder. Birçok amaç dışı faaliyet
gösteren bu tür teşkilat oda ya da bilmem neyin kapatılmaları gerçekleşecek.
Artık amacı dışında çalışan ve hep aracılık ve birilerine taşeronluk yapan
sivil toplum kuruluşlarının kapılarına kilit vurulacak. Vurulmalı da.
Amacına
uygun cemaat, tarikat, dernek, teşkilat, sivil toplum kuruluşları ve her türden
kurum ve kuruluş hizmetlerine bundan sonra daha titiz ve daha düzgün
faaliyetlerini sürdürecek. Ama işini yapmayan başka yollarda
yalpalayan ve gözü orda burada olan devlet ve millet düşmanlarına devlet artık fırsat
vermeyecek ve göz açtırmayacaktır
“ADİL
OLMAK VE ADİL DAVRANMAK” KANUNİ
ZORUNLULUKTUR
DEVLETTE
“BENİM ADAMIM - SENİN ADAMIN” OLMAZ VE
OLMAMALI
Adil olmak ve adil
davranmanın kanuni bir zorunluluktur. Bütün dinlerin en önemli emirlerinden
birisinin “Adalet” olduğuna inanıyorum. Adaletin olmadığı hiçbir devlet fazla
yaşayamaz.
“Cemaat ve tarikatların kapanması
gerektiği”ne inanan bir kesime “meselenin cemaat, tarikat ve sivil
toplum kuruluşlarının olması değil” her ne olursa olsun kanunen ve
dinen suç olan fiillerin yapılmaması olduğunu özellikle vurgulamak gerekir.
“Bizimkiler yaparsa iyi, sizinkiler yaparsa
kötü”
bir mantığın kesin olarak yanlış olduğunu vurgulamanın gerekli olduğunu
düşünüyorum. Hırsızlığın, arsızlığın, hukuksuzluğun, adam kayırmacılığın,
kanunsuzluğun, kumpasçılığın yalan şahitliğin, düzmece belge düzenlemenin, devlet
organlarını kişiselleştirmelerin, kamu mallarının yağmalanmasının, küfür ve
hakaretin, ne dini ne partisi ne
iktidarı ne tarikatı ne de cemaati olamaz.
Kanunda suç olan her türlü fiil kim tarafından yapılırsa yapılsın suçtur.
Güçlü olmak, iktidar ya da iktidara
yakın olmak suç işlemenin gerekçesi olamadığı gibi haramı helal, adaletsizliği
de adil kılmaz. Zalim her yerde zalim, fasık her yerde fasık, vatan hani ve
devlet düşmanı da her yer ve mekanda bu ülke için zararlı ve o kadar
tehlikelidir.
FETÖ İLE DİĞER CEMAAT VE TARİKATLARI KARŞILAŞTIRMAK ÇOK
YANLIŞ
Aslında yeni
keşfedilmiş bir şey yok. 15 Temmuz öncesi bu “Fetö“ denilen kesimlerle benim
gibiler bile yüzlerce kez tartışma yaşadık. Yine yüzlerce kez haksızlığa
uğradık. 17 ve 25 Aralık öncesi yazdığım
“Dershaneler Kapatılsın” ve “Ben Cemaati Cemaat Beni Hiç Sevmedi”
yazıları yüzünden onlarca küfür ve tehdit yedim.
Okumak
İsteyenler İçin;
16 Kasım 2013’ta
yazdığım “Dershaneler Kapatılsın Yazım: http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2013/11/dershaneler-kapatilsin-cocuklarimiz.html
13 Aralık 2013’te
“Ben Cemaati - Cemaat Beni Hiç Sevmedi” Yazım: http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2013/12/ben-cemaati-cemaat-beni-hic-sevmedi.html
Şimdilerde güya bir
çokları kendini “Fetö” düşmanı gösterseler de benim gibileri inandıramaz. Beni “zındık” ve “kafir” ilan edenlerin durumları zaten ortada. Yine
her yer ve mekanda geçmişte “Her tür fetö faaliyetinin göbeğinde yer alan ve
hiçbir “maklube şowları kaçırmayanlar” o zamanlarda bana “çek çek” dedikleri
fotoğraflardan neden rahatsızlık duyuyorlar? Kendilerini kendilerinden başka
kimsenin bilmediği “münafık türler” ise açık vermediklerini düşünseler de
bırak” Fetöcü” olmayı her türden tarikat ve camaatin içersinde yedikleri
haltların hesabını ilahi adaletin tecellisi gereği belalarını er ya da geç
bulacaklardır. Benim gibiler zaten haklarını helal etmiyor. “Allah belanızı
versin. Allah cinsinizden cibilliyetinizden çıkarsın. Verdiğiniz acıların ve
yediğiniz hakların içerisinde boğulun inşallah!
Kimse benim
gibilere 15 Temmuz öncesi “Fetö”nün bir cemaat olduğuna inandıramadı ki şimdi
inandıracak. Bu önerme ile giderek Cemaat ve Tarikat düşmanlığının lüzumu yok.
Kimse kimseyi bu söylemlerle kandıramaz. Bu söylemelerle kimse de kendilerini
gizleyemeyecektir.
Beni bir yerlere
koyarak ya da benim gibileri bir yerle sürdürüp güya itibarımızı sarstığını
düşünenler bilsin ki, gelecek bir bir onların foyalarının ve boyalarının
döküldüğü günler olacaktır. Yaptıkları ve yaşattıkları acıların içerisinde
boğulacaklardır.
Dünyanın en kahpe
örgütü ile bir şekilde bağı olanlar mutlaka ve mutlaka hem bu dünyada ve hem de
Allah indinde hesap vereceklerdir. Başkalarının haklarının üzerinde sefa süren
vampirler grubu. Hiçbir dini grup böyle olamaz. Devlet “kurma” kabul etmez. Ve
15 Temmuz kalkışması bizim gibilerin hissettiği ve içine sindiremediği alçaklığın
açığa çıktığı bir durumdur. Kralın çıplak olduğu açık olarak görülmüştür. Ve bu
bir terör örgütüdür.
Sol kesim “Fetö”
yapılanmasından Tarikat ve cemaat anlıyorsa yanılıyorlar. Hele de “sol” kesimin
“Fetö” dili kullanması ya da onların lehine bazı söylemler geliştirmesi son
derece yanlıştır. Eğer bunu 15 Temmuz Destanını sindirememe ve hazmedememe
olarak yapıyorlarsa, onlara söylenecek tek söz var. Namuslu solun yıllarca
söylediği ve yazdığını onlara göre “göbeğini kaşıyan adamlar” bana göre de tasavvuf – Türk ve İslamcılar” fiili olarak
gerçekleştirdi.
Benim gibilerin
bilmediği 15 Temmuz Gecesi’nde bazı nedenlerden kaynaklı “solun” bazı
söylemleri varsa ileriki günlerde açığa çıkacak olan bazı hususlar “sol” kesimi
utandırmamalıdır. Benim gibiler israrla “gerçek solcular darbele karşıdır”
sözüne inanmak istiyoruz.
YIL 2016 VE AYLARDAN 24 KASIM
BENİM YAŞADIĞIM OLUMSUZLUK “HAK EDİLMİŞ İSE” BEN
YAŞADIM
EĞER “HAK ETMEMİŞSEM” “HAKKIMI HELAL ETMİYORUM.”
İLAHİ ADALETİN GEREĞİ GELECEK GÜNLERDE YAŞAYACAKLARI
ACI VE IZDIRAPLARA ŞİMDİDEN HAZIR OLSUNLAR. YAPTIKLARINIZ SİZLERDEN YA DA
SİZLERİN ZÜRRİYETİNDEN KESİN ÇIKACAK.
BEN ALLAHA BU YÖNDE DUA EDİYORUM
Kumru
Belediyesi’nin resmi İnternet Sayfasında uzun bir yazı. Yazının özü ve özeti.
“Yılın
Öğretmeni Olduğum ve Kaymakamın elinden bu nedenle ödül aldığım yalanı”
Hani
bildiğimiz 650’nin üzerinde Kumru Kaymakamının ismi yer alan ve tüm
öğretmenlere ve milli eğitim idarecileri dahil tüm okul idarecilerine ve öğretmenlere
verilen teneke plaket. Sadece bana verildiği yalan ve iftirası.
Kumru
Kaymakamlığı’nın resmi yazıları ile ve tüm ısrarla yalanlandığı halde resmi
internet sitesinde onlarca küfür ve hakaret ve “ Kumru’da
infial Uyandırma” düzmece ifadeler doğrultusunda
soruşturma ve ardından ceza ve sürgün.
Ayrıntılar belgelerle yakına kitap
olacak.
Yukarıdaki
bilgilere bağlı olarak sizlerle şimdi ilginç bir bilgi paylaşacağım.
Elimde 2017 yılında basılmış 247 sayfa bir
kitap var. Kitabı bastıran ve üyelerine dağıtan EĞİTİM BİR SENDİKASI.
Kitabın Adı : EĞİTİM
ÇALIŞANLARI İÇİN HAK ARAMA REHBERİ
Takdim Yazısını
Eğitim Bir Sen ve Memur Sen Genel Başkanı ALİ YALÇIN yazmış.
Kitabın “DİSİPLİN CEZALARINDA SÜREÇ” ana
başlığının 5. Meddesi Disiplin Kurulları Başlığının Altında a) Sendika
Temsilcilerinin Disiplin Kurullarına Katılması maddesinde şu satırı birlikte
okuyalım.
“ Sayfa: 112”
“Hakkında disiplin soruşturması yürüten devlet memurunun üyesi olduğu
sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin
kurulunda yer alır…
……Bu
hükme göre sendika temsilcisinin disiplin ve yüksek disiplin kurulunda
bulunmaması hali disiplin
cezasının iptal sebebi olmaktadır.”
Ben de ilgili
sendikaya üyeyim. Verilmek istenen uyarı cezasına itiraz ettim. Sonuç mu “İl
Disiplin Kurulunda” beni savunmakla görevli sendika yetkilisi kanunen katılmak
zorunda olduğu toplantıya katılmıyor. Dağıttıkları kitapta ise “Kanunen Sendika
temsilcisi katılmadığı takdirde ceza verilemez” yazıyor. Böyle olduğu halde
Ceza da verildi.
Yetkiliye sordum.
“Niçin katılmadınız?”
Temsilci şöyle dedi
: “Bana verilen bilgiye göre sana mutlaka ceza verilecekti. Bana öyle
söylenildi. Bir partiliden talimat geldi. Valilikten ve sendikadan da arandım.
Ama bunlar olmuş olsa da “İl Disiplin Kurulu Toplantısına Katılmayı UNUTTUM”
dedi.
Hangi sendikadan
olursanız olun “Siyahlar ve Beyazlar” diye üyeler farklılık arz ediyor. Hangi
partiden, hangi sendikadan, hangi cemaatten olursanız olun mutlaka “Göbeğini
Kaşıyan” adam sınıfından dışarıya çıkamıyorsunuz. Birilerinin işine yarasın
diye kanunlar zorlanarak uygulanırken, birilerine açıkça kanunda var olanlar
bile uygulanmıyor. “İyilerle beraber olunuz” İslami prensip es geçilip
görmezden ve duymazdan gelinerek
güçlüden yana tavır alınıyor. Hak ve hukuk alenen ihlal ediliyor. Sonra
da “ne
idüğü belirsiz ehvenişer ve münafık kafalara “Fetö” düşerken, “Fetö”nün de kafasına “Ebabil Kuşlarının
yakıcı, yok edici” atom çekirdekleri düşüyor. Cenab-ı Allah’ın Adaleti hiç
şaşmadan tecelli ediyor. Zulmedenler gün
geliyor sürüm sürüm sürünüyor.
Kanunun gereklerini
yerine getirmekle görevli, kanunların gereği o yerlerde bulunan kişi ve
kurumlar sendika temsilcisine “katılmayın” demişler. Olayın seyrine bakıldığında temsilcinin doğru
söylediği kesin.
Hani “kanunen
zorunlu üye olduğumuz bir “ilksan” var ya. Hani bizden kanunen zorunlu aidat
kesiliyor ya…Hani bi Ilıcak Nazlı’mız vardı ya. Hani onun beyinin müstesna “T”
ile başlayan bir gazetesi vardı ya. Kemal Abi’nin gazetesi batarken “bizim
nurlumuz” bizim ilksan’dan bizim paramız olan o zamanın parası ile 50 milyarcık
aldığı ılıcak nazlıya verdiği açığa çıkmıştı da o büyük üstadımız” Verdiysem
ben verdim” demişti ya…
Aynen öyle…
Düzmece ödül,
düzmece küfür ve hakaret, düzmece soruşturma, düzmece disiplin kurulu üye
temsilcisi ve katılmama, verilmemesi gereken ceza. Ne olmuş yani. Katılmadıysa
bizim sendika katılmamış. Öyleyse helal…
İşte
bütün bu yazının özü ve özeti burası.
Bu
ülke ne çektiyse bu tür kanunsuz cemaat, tarikat, sendika ve sivil toplum
kuruluşlarından çekti ve çekiyor.
Bu
durumlar büyüdükçe ve taraftarları semirdikçe bir bakıyorsunuz “fetö” gibi bir
vampire dönüşerek insanların kanlarını emiyor ve devlete başkaldırıyor.
Bu
kanunsuzluklar var diye de hiçbir sivil toplum kuruluşu “Kapanmalı” sonucu da
doğurmamalıdır.
Sayın Sendika Başkanım Ali Yalçın Bey’e sesleniyorum…
Ben şimdi
emekliyim…
Dünyada mensubu
bulunduğum sendikayı ve sizleri Ahirette Cenab-ı Allah bana da soracak olursa bunları
orada da nakledeceğim. Haklı olduğuna inandığım bir hususta sendika temsilciniz
bırak üyesini savunmayı kanunen katılmak zorunda olduğu komisyon toplantısına
bile katılmamıştır.
Sendikanız
görevlileri Ordu’da, Avukatlarınız
Ankara Genel Merkez’de üyenizi hem idare
de hem de mahkeme de savunmamıştır.
Peki, ben sendikamdan ayrılır mıyım?
Akif İnan Hocamın
kurduğu sendikanın ne amaçla kurulduğunu bilenlerdenim. Üç beş siyaset, ticaret,
mevki ve makam takipçileri bizleri yıldıramaz. Ak Parti yokken Kumru’da ve
Ordu’da Eğitim Bir teşkilatlanırken üç beş kişiden birisinin kendimin
olmasından hala mutluyum. Bu vesile ile Sayın Nuri Kahraman ve Muzaffer Günay’lara
selamlarımı iletiyorum…Bir zamanlar “Fetö”nün de rüzgarı bizleri sarsıyordu.
Dilerim Allah’tan böyle olmaz.
SON SÖZÜM
Ey “Tarikat ve
Cemaatler kapatılsın” sözlerini son zamanlarda sık sık tekrar edenler. Boşuna
uğraşmayın. Bu olmayacak bir duadır. Boşuna “Amin” demeyin.
Ama şöyle
diyebilirsiniz: “ Her ne olursa olsun amacı dışında ve kanunsuz iş ve
söylemlerde bulunan vatan, millet ve devlet düşmanlığı yapan ve hatta insanlara
devleti arkasına alarak kamunun gücünü yedeğine alıp hıyanetlik edenlere en
ağır ceza verilmeli toplu eylem içerisinde bulunan kuruluşların kapısına
mutlaka kilit vurulmalıdır. Bireyler de en ağır ceza ile cezalandırılmalıdır.
Ey kendilerini
“sol” diye tanımlayanlar,
15 Temmuz öncesi ve
sonrası gerçekten “Fetö” ile birlikte oldunuz. Gezi eylemlerinden tutun bir çok
olayda ve hatta seçimlerde birlikte hareket ettiniz.
Emin olun bunu ben
“ilahi adaletin bir tecellisi olarak görüyorum.” İnanın istikrarlı ve ilkeli
solcular sizlerin bu tür savrulmalarınızdan “hicap” duydular. Ya Allah aşkına
sizler nasıl “Fetö”leştiniz?
Bu ülkenin ilkeli
solculara ihtiyacı var. Hala “Fetö” ve “Türkiye düşmanlarından” medet uman
halleriniz benim gibileri şaşkına çeviriyor.
Ey CHP! Bir kez
olsun ilkelerinizde var olan halkçılığa yönelin. Halkın değerlerine sırt
çevirmeyin.
Halktan
uzaklaştıkça oylarınız düşüyor. Halktan oy almak bu kadar mı zor? Bu ülkede
dine saygılı olmayan hiçbir kimse iktidar olamaz. Bunu öğrenmek zor bir şey
değil…
Kendimle ilgili iki
cümle…
Emekliyim ve
düşüncemi söylemekten çekinmiyorum.
Kumru’nun ne siyaseti,
ne ticareti ne eğitimi ne de herhangi bir durumu beni hiç ilgilendirmiyor. Kumru’ya
göre düşünce beyan etmeyi kendim için hiç doğru bulmuyorum.
Daha önceden mesele
olarak gördüğüm konuları mesele olarak ta görmüyorum.
Benim iki üstadım
var. Birine dünyalık işlerimi diğerine de ahiret işlerimi danışırım. CYAFK bana
rehberlik yaparlar…
Geçenlerde Kumru’yu
sordum. Dedi ki; Kumrulu serçe soyundandır…………..Gerisini siz tamamlayın.
Güven vermeyen, çok
basit bir o kadar haset, kıskanç ve fesat ortamlarda insan olgunlaşamıyor.
33 yıldır Kumru’da
görev yapan birisi olarak şunu söyleyebilirim…
Yeni bir film yok.
Oyuncular değişse de sahne aynı. Sonuçta aynı. Konu “Tavşan kaç – Tazı Tut” ise
filmin sonu hep aynı bitiyor.
Tiyatro meraklısı
benim gibiler aynı şeyi izlesek te “İnsanların saflıklarının ve aptallıklarının
sınırının olmadığını bildiğimizden” bazılarının aynı yerlere kafalarını
çarpmaları ve ardından çıkartılan sesler hoşumuza gidiyor.
İşin doğrusu “izlemek
güzel ama izlenmek zor”
Rahmetli Erbakan’ın
Deyimi ile “ Balkonda oturur kahvemizi içer tiyatromuzu izleriz”
Ama ülkemi ve
vatanımı özelde Kumrumu ve köyümü seviyorum. Kendimi ailemi de çok önemsiyor ve
seviyorum. Ondan buradayım.
İlahi adalete
inancım tam. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gerek ulusal ve gerekse
yerel bazda bazı cambazların ipten
düşmelerini yere çakılmalarını izlemenin
bana büyük bir keyif verdiğini vurgulamak isterim.
Dediklerim ve
öngörülerim hep oldu. Film ve tiyatronun ilk beş dakikasında sonunu tahmin
edebiliyorum.
Kendimi deşifre
etmek istemem ama yerel bazda kimin ne olacağını hangi duvara toslayacağını ya
da hangi semtin heyelandan göçeceğini söyleyebilirim.
Öğünmek gibi
olmasın ama mesela 2019 seçimlerinin sonucunu şimdiden rahat bir şekilde tahminden
öte kesin söyleyebilirim.
Onun için ilan
ediyorum:
Devletten yanayım
yani güçlüden yana.
Evim olsun
istiyorum vatanımı çok seviyorum.
Bilge olsun,
filozof bulunsun. Daha doğrusu Osmanlı olsun.
Müslüman ve Türk
olsun. Ama İslam’la iç içe olsun. Soyumuz ululaşsın. Avrupa ve Asya’da dolaşsın
istiyorum.
“Leb” demeden
“leblebiyi” anladınız. Oyum “devletten, milletten ve ülkemden” yana…Ve alenen
çalışacam da…
Şimdiden ilan
ediyorum…
Baraj maraj
derseniz darılırım…
15 Temmuz olmamış
gibi kimse konuşmasın…
Hala 15 Temmuz
olmamış gibi söyleniyorsanız “VALLAHİ O DEREDEN ÇOK SULAR GEÇTİ”
Nasipse 2019’da
görüşürüz..
Kumru’dan sevgi ve
selamlar…
Allah’a emanet
olunuz…
Yazılarım devam
edecek…..
Bekir AKKAYA /20
Şubat 2018 /KUMRU
******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©******
----------------------
- Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-
Egitim ve sınavlarda gelinen nokta çok acı tus forumlarında iddialar “...Bundan 7-8 kadar yıl önceydi. 5-6 defa girdiğim ÜDS lerden 50-60 arası alıp duruyordum. Meşhur bir TUS dersanesinin Meşhur bir sahibi -ki iyi İngilizce bilmesi ile de tanınır- yerime ÜDS ye girebileceğini söyledi. "Sen de sarışın gözlüklüsün ben de, kimse anlamaz bile, ben böyle çok kişiye ÜDS-KPDS kazandırttım" dedi. Tabi teklifini "bütün akademik hayatımı b.k çukurunun üzerine bina edemem" diyerek reddettim. 1-2 sınav daha sürünüp kendim 71'imi aldım. Eğer yakalanırsa "sevgili JOKER abimin" aleyhine tanıklık ederim. Allah islah etsin, bir adamın her işi mi YAMUK olur ya?” ... Ateş olmayan yerden duman çıkar mı tusdata ve veya uz.dr sami selçukbiricik in sponsoru olduğu drtus.com tus forumunda övünme ve güç gösterisi olarak anlatılan ösym den bilgi sızdırmalarını, ilişkilerini, bağlantılarını, görüşmelerini maddi güç ve fetö paralel yapı veya başka bir cemaat örgüt siyasi dava yapı bağlantısı olmadan nasıl yapılabileceği şayanı hayret bir konu olarak şüpheleri celbetmekte haklıdır tusdata ve özel asfa ferda koleji yönetim kurulu başkanı uz.dr. sami selçukbiricik iddia edildigi gibi feto paralel fethullah gülen mensubu mudur iskenderpaşa hakyol mensubu mudur bilinmez ve böyle olsa da olmasa da özkaya özel hayatı kendi tercihidir bu kısmına saygı duyulmalı ancak 15 Temmuz olayları davası gazileri ve şehitlerini yaşamış bu ülkede ilişkiler ağı Ağacın Kurdu kitabındaki gibi rahatsız edici giriftlikte.. Bu arada ösym nin sınava başkasının yerine girdiği tespit edilen tus Dersanesi sahibi ifadesiyle bu kişinin kamu oyunun anladığı kişinin büyük ihtimalle uz Dr Sami selçukbiricik olduğu kanaati oluşuyor. Ösym nin ve uzman doktor sami selçuk biricik in de açıklama ve videolarında net bir aksi beyanı yok ..soruşturmaların akamete uğraması bu ortamda bu bağlantılarla ve tusdata dusdata maddi sponsorluğunda yayın yapan Drtus.com tus/dus/eus forum sitesinde ösym ve yök te tanıdıkları olduğu ve maddi gücü fazla olduğu icin ösym de yök te sağlık bakanlığında muhatap kabul ediliyor itibar görüyor beyanları zaten malumun ilanı beklenen bir durum . Geçmiş yıllardaki Konya Beyaz Kalem olayındaki gibi bundan çıkan, anlatılan veya kanaatimize göre anlatılmayandan hissedilen anlam tusdata hazırlık dersanesinin paralel yapi feto Fethullah Gülen cemaatine genç klinisyenler yapılanması içinde herkesten farklı özel ve çok fazla kontenjan ayırdığı ve iyilik yapmak icin ücretsiz aldığı kişisel verileri yasadışı kaydettiği yani fişleme yaptığı belgeleri videoları rezaleti.. ÖSYM kampanyaları ile bir yandan tusdata bir yandan STV ve zaman gazetesi bir yandan taraf gazetesi ile ÖSYM'nin şifre ve hatalı soru ve sınavlarla gündeme gelirken kpss, ve polis hakim avukat savcı sınavları yolsuzluğunun unutturulduğu gündemin ösym ciddiyetsizliğiyle yaptığı hatalı sorular üzerinden hak arıyor tarzı kampanyalarla her sınav döneminde ösym yolsuzluğu gündeminin değiştirilip kpss sınavı ve diğer sınav soru çalmalarının ve zaman aşımı türü örtbaslarin siyasette milletvekili Prof.Dr. ÖSYM ve YÖK ' teki kirli bağlantıları, telefon mail iletişim ve irtibatlı kişileri Dolar Euro Dinar Dirhem Afyon Esrar ne kullanıyorlarsa Ali Veli Halil Bilal İsa Musa Sema Esma Ayşe Fatma Fatih Burhan Nurhan Orhan Muharrem Mükerrem Naim Saim Rabia Safiye Nazife Hafize Binnur Zin Nur Rahmi Rahim adları her kimse kimdir bunlar bulunmalı ve hala ayıklanmadığı gerçeğinin örtüldüğü sürece . . seffaf olmasi gereken kurumların kanser gibi hasta hastalıklı enfekte bir ilişki zinciri değil mi? Her sınavda sorular alındı mı çalındı mi sızdı mi sızdırıldı mi kaygısı yersiz Mi?
YanıtlaSilSınav itirafları hakkında: Geç kalmış bir hasbihal 3 Yazar Ahmet Dönmez ahmetdonmez.net ...nice insanlar haksız yere ‘soru çalma’ iddiası ile gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.Neden?Eski Genelkurmay İstihbarat başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin,Youtube’daki Neyin Nesi TV’de yaptığı açıklamada:“Bu çocuklar tam da komuta kademesinin istediği çocuklar.Yani zeki,‘emredersiniz’diyor,çok fazla eleştirmiyor,her türlü görevi yapıyor.Bunların hepsi çok çalışkan insanlar olmuşlar, yani bana da deseler şimdi‘Kimleri seçeceksin?diye, onlardan seçerim.“Soru verme de orada sistematik olarak yapılan bir uygulamaydı.Kesin konuşuyorum,evet.Çünkü ‘soru çalma’ iddiaları gerçek, biliyorum.Hem “Soruları aldım” diyen hem de “Soruları verdim” diyen onlarca isimle konuştum.Dinlediklerimin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyid ettim.Müstear adıKerem’in kastettiği vicdan azabı veren bu işler arasında soru verme de vardı.“Mesela bir arkadaş GATA’ya girecekti.Sorular verildi” diyor.Peki sorular nasıl veriliyordu?Müstear adı Polat… Bu kısmını da ondan dinleyelim: Bu soru çalma meselesiYüzde yüz canım!Ben kendim kaç tane öğrenciye verdim.İçinde olmasam ben de komplo teorisi derim.İsmi bile var bu işin: ‘Fetih okuma’. Sınav sorularını vermenin şifreli adı ‘Fetih okuma’dır.”Polat,işleyen sistemle ilgili şu tür detaylar veriyor:“Ben kendi baktığım birim için söyleyeyim. Mesela kurum içi sınavlar oluyor. Terfi sınavları. Arkadaşlardan uygun gördüğümüze diyoruzki,‘Bu sınava başvur.Şu şu kitapları al, şu testleri al, çalış’.Bunu söylerken işyerinde çalışması özellikle vurgulanır.Böylece herkes onu çalışırken görür.O sınava gireceğini herkes bilir.Hiç bir zaman kişiye,‘Sana soru vereceğiz, rahat ol, sıkıntı yok’demeyiz.Arkadaş zaten sınava hazırlanır.Sınava bir veya iki gün kala Fetih okuma olayı gerçekleşir.Sorular bize yukarıdan dijital ortamda gelir.Diyelim ki 100 soruluk sınav; A paketinde 70 tane soru, B paketinde 70 soru, C paketinde 70 soru var ama bunlar aynı 70 soru değil. Birbirinden farklı 70 soru, ki aynı şıkları işaretlemeleri tedbirsizlik olur. Sonra dijital ortamda sorular verilir.Kağıt kalem kullanmak yasaktır.Arkadaş iki-üç saat bilgisayar ortamında sorulara ve cevaplarına bakar.Yüz sorudan yetmiş tanesi moda-mod sorudur.10 tane,15 tane de kendisi yapsa başarılı bir şekilde sınavı kazanır. 100 sorunun hepsi verilmez.Çünkü hepsini doğru yapar, bu da tedbir açısından sıkıntı doğurur.Zaten baraj70’tir.Belki sorular verilmese de arkadaş kazanacak ama riske edilmiyordu. Diyelim ki oraya 30 kişi alınacaksa 30’unun da bizden olması isteniyordu.17Aralık sürecinden sonra sorular dijital gelmemeye başladı.Peki bu sorular nereden geliyordu?Polat“Başımızdaki kişiden geliyordu.Ancak sadece askeri okul sınavları değil.KPSS,TUS,YDS(Yabancı Dil Sınavı) da geliyordu.ALES de geliyordu.Hepsi geliyordu.ÖSYM’nin yaptığı sınavların soruları da geliyordu.Ben konumum itibariyle bunların hepsini bilgi ile söylüyorum size.”cevabını veriyor.Müstear adı Halil“Ben bu göreve gelince hep merak ettiğim, ‘soru çalma’ şayialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını öğrenmek istedim.Eskiden beri bu hizmetlerde bulunan bir arkadaşla yürürken,‘Sınav soruları meselesinin de amma suyu çıktı ha!’ dedim.Arkadaş beni o birimde eski zannetti ve dedi ki, ‘Hocam eskiden biz sinevizyondan yansıtır yemin ettirirdik, şimdi ise sorular elden ele dolaşmaya başladı’Ben meseleyi biraz daha kurcalayınca arkadaş dedi ki, ’17-25’ten sonraki yıl bile falanca sınavda bu iş devam etti. Bazı branşlarda 12-13 yıldır, bazılarında 7-8 yıldır soruları veriyoruz.’ diye anlattı.Meğer yıllardır bu iş yapılıyormuş.Başımızdaki arkadaş bana dedi ki,‘Abi bunlar konjoktürel şeyler.Türkiye’nin gerçekleri bunlar.Abiler mutlaka Hocaefendi’nin onayını almışlardır.’Bu son 4 yılda soru aldığını ve verdiğini bizzat söyleyen onlarca kişi ile konuştum.Tanıdığım bir aile, bu soru çalma mevzuundan dolayı travma yaşıyor.Başından beri iddiaların gerçeği yansıtmadığını savunan bu aile, geçtiğimiz günlerde kendi oğullarının,“Biliyor musunuz, polis akademisi sınavlarının soruları bana verilmişti” itirafı ile sarsıldı.
YanıtlaSil