10 Ocak 2022

Cemaat ve Tarikat Üzerine Bir Değerlendirme /Bekir AKKAYA

Bu yazı niçin yazıldı?
         “Tarikat ve Cemaatler Kapatılsın!” söylemlerini 15 Temmuz’un başınıza düşmesinden sonra sık sık tekrara başladıysanız derhal bir tedaviye ihtiyacınız var. Bu yazı, tedavi amaçlı “kabul edilmeyecek duaya “amin” diyenlere “duanızın kabul edilmeyeceğini bildirme”yazısıdır.
Yine bu yazı sınırlı ve bir o kadar etkisiz Eğitim Sendikaları türünden memur sendikalarının en azından üyelerinin haklarını hukuksal yönden savunma görevlerini yerine getirmelerini, etkilerinin ve sonuçlarının hiçbir karar da etkisi olmadığını bildikleri halde  kendi boylarını aşan eylemlere girerek en azından üyelerini bir imza ile de olsa  “haklı oldukları konularda kanunun kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak bir imza atarak toplantılara katılmalarının” en azından kişisel olarak ezik durumlarını örtmelerinin faydalı olacağını” hatırlatma yazısıdır. “Onun bunun telefonları ile görevlerini dahi yapamayan sendika yetkililerinin bu görevleri derhal bırakmaları,” bırak bağlı oldukları sendika ve sivil toplum kuruluşlarını kendi kişiliklerine bile bir katkı yapacağını hatırlatma yazısıdır.
Ve yine bu yazı,  15 Temmuz gecesi Türkiye’de “sol” ve kendilerini “entel dantel” diyerek “göbeğini kaşıyanlar” diye küçümsedikleri halk tarafından kendilerine “muhteşem gol atılması” ve ardından kendilerini sol diye tanımladıkları tarihten bugüne kadar nasip olmayan “Destansı Direnişin Kahramanlarının” soldan değil daha çok İslamcı ve kendilerini Türk ve İslamcı ve hatta tarikatçı diye nitelendiren insanlar tarafından yazılmasıneticesinde hiç unutmayacakları bir ders verildiğini hatırlatma yazısıdır. Bu cümlemiz 15 Temmuz darbesinde “sol” bırak sınıfta kalmayı yere çakıldığının ve hatta daha da ötesi bütün söylemlerinin ve yazdıkları kitaplarının üzerlerinin çarpı atıldığının ve gerçek anlamda uygulanmadığının görüldüğünün hatırlatılması yazısıdır.
Ve yine bu yazı,  Tarikat ve Cemaat ve Devlet Kurum ve Kuruluşlarını yedeğine alarak her kesimden hak ve adalete sadık kalmayarak onun bunun talimatları ile yalan beyan ve düzme belgelerle birilerine acı veren kurum kuruluşlarda görevli kişilerin  “ilahi adaletin gereği”  mutlaka “Fetö” gibi yaptıklarının bu dünya da fazlası ile çıkacağının ve hatta çol ve çocuklarına bile “bela” sirayet edeceğini hatırlatma yazısıdır.
 Bilin ki lanetliksiniz. Bilin ki arkanızdan birileri sizlere “bela” okuyor. Bilin ki yastığa kafasını koymuş birileri sizi olumsuz anarak “Size bela gelmesi için Allah’a dua ediyor.” Bilin ki çok keyif aldığınız ve havalarda uçtuğunuz birinin sırtına binerek çıktığınız yerlerden çok kötü rezil ve rüsvay olarak yere çakılacaksınız. Bilin ki “yaranma ve beğenilme” kaygusu ile haset ve kıskançlıklarınız doğrultusunda yaptıklarınız sizleri rezil ve rüsvay edecek. Ağlattığınız insanların enerjileri ve aldığınız haklar sizlerde var olan değerleri de götürecek.Saygın zannettiğiniz kendinizin güvendiğiniz ve yarandığınız yerlerden uzaklaştığınızda sıfırlanacak ne kadar ezik ve büzük ve anlamsız olduğunuzu hissedeceksiniz. Hak ve adalete uygun olmayan her davranış ve oluşturduğunuz her kumpas başınızın belası olacak.  Ben şahsen bu tür durumlarda “hakkımı helal etmiyorum.” Mahşerde hesaplaşacağız. Ancak “hiçbir şey geçmiş sayılmayacağı için”Bundan böyle insanlara karşı daha adil ve daha merhametli olmanızı ve kimsenin haklarına müdahale etmemenin bir ölçüde sizleri kurtarabileceğini” hatırlatma yazısıdır.
 Ve nihayetinde bu yazı bu ve buna benzer analizlerle devam ederken “ 15 Temmuz ve Fetö bu yazının ana konusudur.”
Haydi birlikte yazıyı ve yaşayan ölülere okumaya başlayalım.

TARİKATLAR VE CEMAATLER KAPATILSIN MIŞ!

Son zamanlarda yani 15 Temmuz’dan sonra bu konuda yoğun olarak , “Ben tüm bu tür kuruluşlara karşıydım, ben dememiş miydim, tarikatlar kapatılmalıdır. Cemaatler kapatılmalıdır. Zaten bunlar Ak Parti döneminde palazlandı. Bunlar zaten hep böyle filan filan, yani, mesela…”
            Bu düşünceler tamamen sakat ve bir o kadar da işi sulandırmaya yönelik olup,  bir grup samimi ve dolmuşa binenler haricinde büyük çoğunluğun 15 Temmuz’u gölgeleme ve kendilerinin suç halini bastırmaya yöneliktir. İşin ama sı – maması yok , ““Fetö” denilen her ne ise bir cemaat ya da tarikat değil bilinçli devleti ele geçirme ve ülkeyi işgale yönelik bir terör örgütüdür.” Bırak 15 Temmuz’u daha öncesinden de yasaların dışında hareket eden ve yüzlerce devletin resmi belgeleri ile gayri meşru faaliyetlerde bulunan bir yapıdır.
            Zaman zaman bu tür konular yorumlanırken bir konu özellikle gözden kaçırılıyor. Devlet yasaların belirlediği kural ve kurumlarla yürütülen bir aygıttır. Aklınıza gelen her tür fiil ve davranışın doğru olup olmadığı “yasalar değişinceye kadar” var olan yasaların uygulanması “meşruluk” anlamı taşır. Örnek olarak devlet vatandaşından vergi alır. Bu vergi kanunlarda açıkça da belirtilir. Eğer bu vergi denilen fiil devletin yasaları dışında olursa bu durum soygun ve gayri meşru bir iş olur. İşte “Fetö” denilen her ne ise kanunlarla kurulmuş devlet kurumları ile karşılaştırılamaz. Devletin kurum ve kuruluşlarında hata ve yanlışlıklar var ise yine devletin bir başka kurumu yargısı var. Devlette her şeyin bir karşılığı var. Peki “Fetö”nün nesi var? Varsa da niye var? İlla da var sa da “Himmet” denilen vergilendirme nasıl ve neden var?
            Bütün devlet işlerini devlet kendisi üstlenmiştir. Vatandaşından aldığı vergilerle yine memurlarına ücretini öder. Bu böyleyken  her hangi bir kurum ve kuruluşun memuru, öğretmeni, imamı, hakimi olamaz. “Fetö” bunu hep yaptı. Şimdi bu işlerden uslanmayıp yine bazı kurum ve kuruluşlardan “Fetöcülüğe” sulananlar yok değil.
            Bu husus diğer tüm cemaatleri, sivil toplum kuruluşlarını  ve her türlü teşkilatı kapsar. Yapacağınız işi “tüzüğünüzde” belirteceksiniz. Gizli saklı bir şey olmayacak. Aldığınızın da verdiğinizin de kaydını tutacaksınız. Yapılmıyorsa bir gün gelir sizin de yakanıza yapışılır.
            Son zamanlar da “Tarikatlar ve cemaatler kapatılsın kapatılsın” diyenler söylediklerine inanıyorlarsa şöyle demeliler :  “ Amacının dışında ve kanunsuz iş ve eylemi bilerek ve isteyerek yapmayı sürdüren ve ısrar eden kişiler devletin ilgili kurumlarına bildirilerek cezalandırılmalı, ilgilinin de üyeliği ilgili sivil toplum örgütünden kesilmelidir. Eğer sivil toplum örgütü ya da sendika - dernek bunu toplu olarak yapar daha da öte devlete karşı eylem içerisinde bulunursa üyeler olmasa da yönetim ve denetimde bulunan kişiler cezalandırılıp ilgili kuruluşunda kapısına kilit vurmak yine devletin organlarına düşen bir görevdir. Burada kesinlikle bir kanunsuzluktan ve haksızlıktan söz edilemez.
            Geniş ve uzun incelenmesi gereken bu hususta büyük çoğunluğun en büyük yanılgılarından ve eksik bilgilerden bir tanesi Tarikat ve Cemaatin farkını bilememe durumudur ki bu kendi başına ayıplı bir bilgi bu konularda ne kadar cahil toplum içerisinde yaşadığımızın da bir göstergesidir.
            Koca koca akademisyenler ve köşe yazarları bile bu ayıplı bilgiyi gözlerimizin içine baka baka söylemekte ve yazmaktadırlar. Oysa “cemaat” ve “tarikat”tamamen kelime ve kavram noktasında kesinlikle birbirlerinden farklıdır.
            Daha da vahimi cemaat denilince sadece dini kurum ve kuruluşları konuşmak sendika ve dernekleri masaya yatırmak kesinlikle art niyetlidir. Cemaat denilince bunun içerisine tüm sol ya da sağ dernek ve teşkilatlar da girmektedir. Bunların tabelası olup olmaması  çok ta önemli değildir. Hatta partisel bazda Ak parti de, CHP’de bu nokta bir cemaattir ki meraklısı bu konuları konuşurken az da olsa bilgi edinmesi kendilerinin yararına olacaktır. 15 Temmuz’dan sonra bir grup cemaat ve tarikatı aynı zannedip özellikle de İslami bir amacı olan bu tür çalışma içerisinde bulunan cemaat ve tarikatların kapanacağını ve Ak Parti’nin “Fetö”den ders alarak derhal kapatmalarını” söyleyenler ya art niyetlidir ya da bu konuların ciddi anlamda bilmemektedir.

15 TEMMUZ GECESİ SOKAKLARDA KİMLER VARDI?
            Ben şahsen şuna şahidim. 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan siyasi kesimden Ak Parti ve MHP belirgin olarak ortada iken kendilerini tarikat mensubu olarak tanımlayanların da sokak ta olduklarına bizzat şahidim. Diğer kesimlerden ben şahsen görmesem de mutlaka katılanlar olmuş olabilir. Hiçbir bilgiye dayanmasa da benim şahsi kanaatim “ Birileri kesinlikle bu 15 Temmuz’un olacağından haberdardı.”  Son zamanlarda okuduğum çok sayıda “15 Temmuzu irdeleyen kitaplardan” bende böyle bir kanaat oluştu. İnternette 15 Temmuz öncesi “Fetö” uzantılı bazı görüntüler ve reklam şeklinde verilen çalışmalar bunu zaten açıkça ortaya koyuyor.  Emin olun ben şahsen internette bazı görüntüleri izlerken kendimin “geri zekalı biri olduğumu” bile düşünüyorum. Hatta dünden buyana kendimin yaşadığı bazı durumlar bile bazen beni ürpertiyor. İlginç durumlar yaşamışız ama farkında değilmişiz.

HAKKANİYETLİ  VE ADİL SOLCULARIMIZ ÇOĞALMALI

            Bizde gelenek haline gelmiş darbelere, birikimli ve hakkaniyetli solcular bazen karşı olmuşlardır. Bunların Türkiye gibi bir ülkede “dinden” uzak oluşları özellikle de “din düşmanlığı”  yapmaları  halkta hiçbir karşılığı yoktur ve olmayacaktır da. Zaman zaman “darbelere sulansalar da” solculuğun geleneğine ve özüne bağlı kalma adına yalandan da olsa darbe karşıtı gibi davranmayı sürdürürler. Darbelere gerçekten karşı olan ve gerçekten dürüst ve hakkaniyetli sol kesim yazarları da 15 Temmuz sonrası “Solun ruhuna Fatiha” türünden yazılar kaleme aldılar. Hatta bazı entel solcular ölmüş arkadaşlarına” Bizim yapamadıklarımızı ve Hayal Ettiklerimizi İslamcılar gerçekleştirdi” türünden mektuplar bile kaleme aldı.  Ama o gece daha çok “solculuğu Ak Parti düşmanlığında gören” ve daha da ötesi “ solculuktan “Tayyip Düşmanlığı” anlayan daha çok kendilerini CHP’li olarak tanımlayan solcular tam anlamıyla sınıfta kaldı. Hatta bende “darbe heveslileri ile birlikte yakalandılar” gibi bir intiba uyandırdılar.

FANATİKLİK KÖR EDİYOR

Nasıl ki 28 Şubat sürecinde bir çok sol ve sağ kesimden ve hatta İslamcı diye nitelenen cemaatlerden bir çokları sırf Erbakan düşmanlığı nedeniyle 28 Şubat darbesini desteklediler ise,  15 Temmuz gecesi de bana göre “Türkiye solu” kesinlikle darbeyi  Ak Parti ve Tayyip düşmanlığı” kaynaklı  “akıl tutulması” nedeniyle desteklemişlerdir. 
Hatta solcular ve ulusalcılar darbe öncesi “Fetöcülerle” birlikte hareket ederek aşağıladıkları İslami kesimi yönetim dışına itmek için “Fetö” ile kol kola seçim esnalarında birlikte hareket ederek “Fetöcülerden daha çok Fetöcü olmuşlar” işin en ilginci ise bir çok “Fetöcü denilenler ise “aklın zıvanadan çıkması sonucu” yıllarca “dinsiz dedikleri CHP’ye açıkça oy toplamışlardır.”
 İşte bu akıl tutulmaları ve çelişkili izahı mümkün olmayan bu iki kesimin tutum ve fiilleri  seçimlerde halktan gol üstüne gol yemelerine neden olmuştur. En son da da  15 Temmuz’da halk son düdüğü çalarak maçın asıl galibinin kendisinin ve devletinin olduğunu ilan ederek kupayı havaya kaldırmıştır.          Bundan sonra söz devlet ve halktadır. Bu galibiyetin mağlupları yaptıkları hile ve hıyanetlerinin hesabını bu dünyada da ahirette de vereceklerdir. Hain olanları önce devlet yargılayacak ve daha sonra da asıl yargılayacak Cenab-ı Allah’tır. 15 Temmuz öncesi haksız ve hukuksuzluklar ve 15 Temmuz kalkışmasının hesabı daha da önemlisi halkına kurşun sıkan hainleri ve vatanı ve devleti için canını veren 250 şehidi bu millet hiçbir zaman unutmayacak ve bu katilleri hiçbir kimse dünya var oldukça affetmeyecektir.
           
15 TEMMUZ ÜZERİNE YAZILMIŞ KİTAPLAR ÇOK AZ

2016 - 2017 yılında ben şahsen 15 Temmuz üzerine yazılmış kitap sayısını merak ettim. Şimdilik hem yazılanları topluyor ve hem de okumaya çalışıyorum.  Toplam sağ-sol ve İslami kesimden 150 kadar kitap basılmış. Bu çok az bir rakam. “Üfürükten teyyare yapan” devlet ve millet düşmanlarını zaman zaman kahraman ilan eden  sol kesim 15 Temmuz’un zerre kadar kenarında dursaydı binlerce destansı kitaplar yazar ve filimler çekerdi.
 “Daha çok Türk ve İslamcı ve Hatta Tarikat mensubu” insanların 15 Temmuz Destansı direnişini yapmış olsalardıortalığı ayağa kaldırırlar ve binlerce destansı kitaplar üretirlerdi.
 Sol kesim 15 Temmuzda sınıfta kaldı. Ben şahsen CHP’yi bu sol kesim içerisine katmıyorum bile. Bana göre 15 Temmuz öncesinde ve o gece CHP Fetö ile birlikte gibi bir görüntü verdi. Belki de benim gibiler öyle anladı. Ben öyle gördüm.  Okuduklarımdan öğrendiğim ise solun Türkiye’de seçimle iktidar olamaması. Oysa CHP ve bunun gibi partilere gerçekten ihtiyaç var. Ancak halk bunları “din düşmanı” olarak görüyor ya da CHP kendini öyle algılatmış. CHP’nin bu algıyı yıkması lazım.  Bizde genel manada “sol” kesim dine karşı olarak kendine yer edinmiştir. Oysa “sol” insanların inançları ile sorunu olmaması gerekir. Ve devlette “Laik” yapısı ile tüm dinlere eşit mesafede vatandaşların ibadetlerine yardım etmekle görevlidir. Olması gereken devlet dine karışmamalı vatandaş ta ibadetini özgür bir biçimde yapmalıdır. Gerçek manada “Laiklik” bizlerinde hakkıdır ki, laiklik solcuların anladığı şekilde de “Din Düşmanlığı, Din Karşıtlığı, Dinsizlik” değil, bilakis “dinini yaşamak isteyen herkesin inancını rahat bir şekilde yaşaması” için devletine güvenmesi anlamı taşımaktadır. Laik devlet her türlü dinin yaşamasının da bir güvencesi mensuplarının da özgür bir biçimde ibadetlerinin yapmasını sağlayan bir kale durumundadır.

TARİKAT VE CEMAAT NE ANLAMA GELİYOR?

            Tarikat: Yol, yollar, Tasavvufta, Allah'a ulaşmak için tutulan yol. Bu yol boyunca yapılan yolculuk bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Her yolun, kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen birtakım kuralları, töreleri vardır. Hicri 6. (M. 12) yüzyıldan başlayarak bugüne kadar gelmiştir.
            Cemaat: 1. isim, Bir imama uyup namaz kılan kişiler. 2. İnsan kalabalığı, topluluk 3. Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu 4. bir inancin bir araya getirdigi insan toplulugudur. İslâm'da ayrıca tasavvuf ve benzeri hareketlerde, belli bir görüş ve inanca sahip gruplar için de kullanılır. Tasavvuf cemaatine tarikat denmektedir. Sosyoloji literatüründe ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir şeye (genellikle ortak bir ideolojiye ya da bir kimlik duygusuna) dayanan insanlar topluluğudur.
            Dikkat edilirse kısaca “Tarikat” yol anlamında kullanılırken, “Cemaat” topluluk anlamına gelmektedir ki, tarikatın bir usulü, bir edebi bir şekli bir tarihi geçmişi varken, cemaatin bilinen bir usulü ya da tarihi bir geçmişi mevcut değildir. 
            Halk diliyle Süleyman Hilmi Tunahan’dan  “Süleymancılık” cemati, Saidi Nursi Hazretleri’nden “Nurculuk” cemaati oluşturulmuş ama bu her ikisinin tarihi geçmişi daha dün gibi yakındır.
            Bu bilgiler ışığında gerek Süleyman Hilmi Tunahan ve gerekse Said’i Nursi’nin hangi tarikata bağlı olduğu sorulduğunda verilecek cevap her ne olursa olsun Tarikatla Cemaatin farkını da ortaya koyar.
            Bir cami cemaatinde her türden bildiğimiz tarikat mensubu bulunabilirken bir tarikat mensubunun farz ibadetlerinin dışında zikir ve nafile ibadetleri ve usulleri farklı olabilir. Örnek olarak bir Menzil Tarikatı her ne kadar Nakşi Tarikatı olsa da, Mahmut Efendi’nin mensup olduğu Nakşi Tarikatı’nın usul ve esasları farklılık araz edebilir.
Tarikatların en önemli özelliği cemaatlerin aksine nefisle mücadele ederek “Bütün yapılan her türlü eylemi Allah Rızasına Dayandırma” çabası olarak özetlenebilir. Cemaatlerde bir noktada “modernliğin” getirdiği hırs, haset, yarış, gösteri, slogan, birilerini geçme, üstün olma, hükmetme, kaytarma, iş yapmama, çalım atma, hile ve aldatma, mal ve mülk düşkünlüğü, para ve sermaye “ gibi durumlar üzerine çalışmalar sürdürülürken tarikatlarda ve tasavvufta asıl hadise bunlarla mücadele biçiminde sürdürülür.
            Bu açıklamalar doğrultusunda partileri, sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını ve hatta masonik teşkilatları gizli ve açık örgütleri cemaat olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ama yeni bir tarikat kurmak ya da kendini şeyh ve derviş ilan etmek mümkün değildir. Var olanlar ise  bir usul ve bir silsileye bağlı olarak hizmetlerini sürdürür.

“CEMAAT VE TARİKATLAR KAPATILSIN” SÖYLEMİ ART NİYETLİ VE MAKSATLI OLUP FETÖ VE ULUSALCI SOLCULARIN SÖYLEMİDİR

            Bütün bu açıklamalardan sonra bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
15 Temmuzdan sonra belli kesimler bilerek ya da bilmeyerek Tarikat ve cemaatlerin kapatılacağını özellikle konuşuyorlar. Neymiş efendim; “ Fetö” gibi diğer cemaat ve tarikatlar da yakında kapanacakmış. Sıra onlara da gelecekmiş.” Bunu özellikle “Fetöcüler” ya da “Fetöyü anlamayanlar” ve bir kısım solcu ve ulusalcılar özellikle her fırsatta konuşuyor ve yazıyorlar. Benim anladığım kadarıyla bunu bilinçli yapıyorlar. Bunun böyle olmadığını ve kesinlikle de olmayacağını kesinlikle de biliyorlar. Peki,  neden bunu böyle yaparlar? Benim şahsi kanaatim; kendilerini aklamaya çalışarak yanlarına yandaş arıyorlar. Aslında bu söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Sanki Türkiye’de bu açma - kapama olayı yeni bir şey.
          Doğruluğu yanlışlığı bir yana Erbakan’ın iktidar partisi Refah Partisi kapatılınca Çevik Bir’lere yıkama yağlama yapanlar sanki kendileri değillerdi.Onlarca parti, onlarca dernek, onlarca gazete ve dergi ve daha bir çok şeyler kapatılırken “Fetö Melunu” ve mensupları “gıçları” ile paçavraları gazete ve pislik TV kanallarında “film” çeviriyorlardı. “Asrın davası “ diye lanse ettikleri “Ergenekon Terör Örgütü” diye salya sümük her gün beynimizin ırzına geçtiklerini unutacak değiliz. Türkiye’de kapama konusunu konuşacak en son kişiler bu “ Fetö”cüler. Bundan sonra onlar hiçbir şey yapmayıp, devletin vereceği kararları bekleyecekler. Masumsalar da buna karar yine yıkmaya çalıştıkları devletin kurumları yargısı karar verecek. Ama hiç birimize 15 Temmuz ve o güne kadar yaptıklarını unutturamayacaklardır. Bu dünyayı değil esas onlar inanıyorlarsa ahireti düşünsünler…
            Tarikat ve Cemaatlerin kapanması gerektiğini söyleyip duran ve “Fetö”yü örnek ve referans göstererek “ Biz dememiş miydik?” türünden demegoji yapanlara gelincebunlara çok gülüyorum. Emin olun onların yerinde olmak istemem. 15 Temmuz gecesi bildiğimiz “sol ve devrimci” kesim hem küçümsedikleri göbeğini kaşıdığını söyledikleri halktan ve hem de kendi söylemlerinden büyük bir gol yediler. Hep “Cumhuriyeti biz kurduk” söyleminin altına saklanarak halka tepeden bakan azınlık karizmayı çizdirmiştir. İlk kez halk sistemine, devletine, hükümetine sahip çıkıp Cumhuriyete yönetim açısından gerçek manada” Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözünü hayata geçirmiş ve halk tankın altına girerek rejimin bir parçası olmuştur.
Kesin inandığım bir hüküm “ Hiçbir şey bundan sonra 15 Temmuz öncesi gibi olmayacaktır.” Aksi durum ülkenin batışı toptan 80 milyonun yok oluşu demektir ki bu da mümkün değildir. Halkın sahiplendiği sistemlerde sivil toplum kuruluşları gerçek manada güçlü çalışır. Devlet onları maddi ve manevi hep destekler. Bir şartla “Herkes işini yapacak” “Kanunlara uyacak.”

ULUSALCI SOL,  CEMAAT VE TARİKATA NEDEN BU KADAR KARŞI?

            Sol ve Ulusal kesimin “tüm dini cemaat ve tarikatlar kapatılsın” söylemleri 15 Temmuz gecesi suçüstü hali ile yakalanmanın ardından güya darbe karşıtı olduklarını söyleme çapası. Daha da ötesi “Göbeğini kaşıyan adamın golünü” hazmedememe. Bu söylemleri söyleyenler hiç sol örgüt ve bilmem nelerden söz etmiyor. Onlar kapansın demiyor. Onların derdi “din.” Ama bu kez 15 Temmuz’da halk son sözü söyledi ki, onların dedikleri bundan sonra pek fazla olmayacak. İşin doğrusu halk ne derse o olacak.
            Bütün bu yaptıklarını bir nebze unutturmak ve 15 Temmuz’da biz de vardık” söyleminin içerisine girip bol keseden “Tarikat ve Cemaatleri”n kapatılmasına dair güya konuşuyorlar. Sanki Cumhuriyet boyunca CHP’nin kapatmadığı bir şey kalmışgibi bol keseden atıp tutuyorlar. Açma ve kapama konusunu Fetö gibi kesinlikle CHP’de ağzına almamalıdır. Aslında Onlar da kendi söylemlerine inanmıyorlar. İnansalar hiç iktidar olmayan-olamayan kendi partileri CHP’yi kapatarak bir kez olsun söylemlerini uygulasalarbelki de yeni kuracakları bir partide iki puan fazla oy alırlar.

AMACI DIŞINA ÇIKAN HER NE OLURSA KAPANMALI, DEVLET DÜŞMANLIĞINA KESİNLİKLE FIRSAT VERİLMEMELİDİR

            Bu iki kesimin ya da bu söylemlerde bulunanların hiçbir şekilde bu söylemleri gerçekleşmeyecek. Olan her zaman olduğu ve uygulandığı gibi Amaçlarının dışına çıkan ve hainlik yapan her ne olursa olsun kapısına kilit vurulacak. Kimse kendini devlet yerine koyup hükmetmeyecek. Devletin kurum ve kuruluşlarına yasa dışı ayar çekmeye yeltenmeyecek. Ancak kanunsuz ve devlet düşmanlığı yapan parti de olsa, dernek te olsa cemaat te olsa kapısına kilit vurulacak.
            Türkiye artık 15 Temmuz öncesi Türkiye değil. Hangi kesim olursa olsun hala eski alışkanlıklarını bırakmak istemiyenleri halk o gece çoktan çizdi.
            İşte “Furkan Vakfı” ya da “Türk Tabibler Birliği” ne fark eder. Birçok amaç dışı faaliyet gösteren bu tür teşkilat oda ya da bilmem neyin kapatılmaları gerçekleşecek. Artık amacı dışında çalışan ve hep aracılık ve birilerine taşeronluk yapan sivil toplum kuruluşlarının kapılarına kilit vurulacak. Vurulmalı da.
            Amacına uygun cemaat, tarikat, dernek, teşkilat, sivil toplum kuruluşları ve her türden kurum ve kuruluş hizmetlerine bundan sonra daha titiz ve daha düzgün faaliyetlerini sürdürecek. Ama işini yapmayan başka yollarda yalpalayan ve gözü orda burada olan devlet ve millet düşmanlarına devlet artık fırsat vermeyecek ve göz açtırmayacaktır

“ADİL OLMAK VE ADİL DAVRANMAK” KANUNİ ZORUNLULUKTUR
DEVLETTE “BENİM ADAMIM - SENİN ADAMIN” OLMAZ VE OLMAMALI

            Adil olmak ve adil davranmanın kanuni bir zorunluluktur. Bütün dinlerin en önemli emirlerinden birisinin “Adalet” olduğuna inanıyorum. Adaletin olmadığı hiçbir devlet fazla yaşayamaz.
            “Cemaat ve tarikatların kapanması gerektiği”ne inanan bir kesime “meselenin cemaat, tarikat ve sivil toplum kuruluşlarının olması değil” her ne olursa olsun kanunen ve dinen suç olan fiillerin yapılmaması olduğunu özellikle vurgulamak gerekir.
 “Bizimkiler yaparsa iyi, sizinkiler yaparsa kötü”bir mantığın kesin olarak yanlış olduğunu vurgulamanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Hırsızlığın, arsızlığın, hukuksuzluğun, adam kayırmacılığın, kanunsuzluğun, kumpasçılığın yalan şahitliğin, düzmece belge düzenlemenin, devlet organlarını kişiselleştirmelerin, kamu mallarının yağmalanmasının, küfür ve hakaretin,  ne dini ne partisi ne iktidarı ne tarikatı ne de cemaati olamaz.
Kanunda suç olan her türlü fiil kim tarafından yapılırsa yapılsın suçtur. Güçlü olmak, iktidar ya da iktidara yakın olmak suç işlemenin gerekçesi olamadığı gibi haramı helal, adaletsizliği de adil kılmaz. Zalim her yerde zalim, fasık her yerde fasık, vatan hani ve devlet düşmanı da her yer ve mekanda bu ülke için zararlı ve o kadar tehlikelidir.

FETÖ İLE DİĞER CEMAAT VE TARİKATLARI KARŞILAŞTIRMAK ÇOK YANLIŞ

Aslında yeni keşfedilmiş bir şey yok. 15 Temmuz öncesi bu “Fetö“ denilen kesimlerle benim gibiler bile yüzlerce kez tartışma yaşadık. Yine yüzlerce kez haksızlığa uğradık. 17 ve 25 Aralık öncesi yazdığım   “Dershaneler Kapatılsın” ve “Ben Cemaati Cemaat Beni Hiç Sevmedi” yazıları yüzünden onlarca küfür ve tehdit yedim.
            Okumak İsteyenler İçin;
16 Kasım 2013’ta yazdığım “Dershaneler Kapatılsın Yazım: http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2013/11/dershaneler-kapatilsin-cocuklarimiz.html
13 Aralık 2013’te “Ben Cemaati - Cemaat Beni Hiç Sevmedi” Yazım: http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2013/12/ben-cemaati-cemaat-beni-hic-sevmedi.html
Şimdilerde güya bir çokları kendini “Fetö” düşmanı gösterseler de benim gibileri inandıramaz.  Beni “zındık” ve “kafir”  ilan edenlerin durumları zaten ortada. Yine her yer ve mekanda geçmişte “Her tür fetö faaliyetinin göbeğinde yer alan ve hiçbir “maklube şowları kaçırmayanlar” o zamanlarda bana “çek çek” dedikleri fotoğraflardan neden rahatsızlık duyuyorlar? Kendilerini kendilerinden başka kimsenin bilmediği “münafık türler” ise açık vermediklerini düşünseler de bırak” Fetöcü” olmayı her türden tarikat ve camaatin içersinde yedikleri haltların hesabını ilahi adaletin tecellisi gereği belalarını er ya da geç bulacaklardır. Benim gibiler zaten haklarını helal etmiyor. “Allah belanızı versin. Allah cinsinizden cibilliyetinizden çıkarsın. Verdiğiniz acıların ve yediğiniz hakların içerisinde boğulun inşallah!
Kimse benim gibilere 15 Temmuz öncesi “Fetö”nün bir cemaat olduğuna inandıramadı ki şimdi inandıracak. Bu önerme ile giderek Cemaat ve Tarikat düşmanlığının lüzumu yok. Kimse kimseyi bu söylemlerle kandıramaz. Bu söylemelerle kimse de kendilerini gizleyemeyecektir.
Beni bir yerlere koyarak ya da benim gibileri bir yerle sürdürüp güya itibarımızı sarstığını düşünenler bilsin ki, gelecek bir bir onların foyalarının ve boyalarının döküldüğü günler olacaktır. Yaptıkları ve yaşattıkları acıların içerisinde boğulacaklardır.
Dünyanın en kahpe örgütü ile bir şekilde bağı olanlar mutlaka ve mutlaka hem bu dünyada ve hem de Allah indinde hesap vereceklerdir. Başkalarının haklarının üzerinde sefa süren vampirler grubu. Hiçbir dini grup böyle olamaz. Devlet “kurma” kabul etmez. Ve 15 Temmuz kalkışması bizim gibilerin hissettiği ve içine sindiremediği alçaklığın açığa çıktığı bir durumdur. Kralın çıplak olduğu açık olarak görülmüştür. Ve bu  bir terör örgütüdür.
Sol kesim “Fetö” yapılanmasından Tarikat ve cemaat anlıyorsa yanılıyorlar. Hele de “sol” kesimin “Fetö” dili kullanması ya da onların lehine bazı söylemler geliştirmesi son derece yanlıştır. Eğer bunu 15 Temmuz Destanını sindirememe ve hazmedememe olarak yapıyorlarsa, onlara söylenecek tek söz var. Namuslu solun yıllarca söylediği ve yazdığını onlara göre “göbeğini kaşıyan adamlar” bana göre de  tasavvuf – Türk ve İslamcılar” fiili olarak gerçekleştirdi.
Benim gibilerin bilmediği 15 Temmuz Gecesi’nde bazı nedenlerden kaynaklı “solun” bazı söylemleri varsa ileriki günlerde açığa çıkacak olan bazı hususlar “sol” kesimi utandırmamalıdır. Benim gibiler israrla “gerçek solcular darbele karşıdır” sözüne inanmak istiyoruz.


YIL 2016 VE AYLARDAN 24 KASIM

BENİM YAŞADIĞIM OLUMSUZLUK “HAK EDİLMİŞ İSE” BEN YAŞADIM
EĞER “HAK ETMEMİŞSEM” “HAKKIMI HELAL ETMİYORUM.”
İLAHİ ADALETİN GEREĞİ GELECEK GÜNLERDE YAŞAYACAKLARI ACI VE IZDIRAPLARA ŞİMDİDEN HAZIR OLSUNLAR. YAPTIKLARINIZ SİZLERDEN YA DA SİZLERİN ZÜRRİYETİNDEN KESİN ÇIKACAK.
BEN ALLAHA BU YÖNDE DUA EDİYORUM

Kumru Belediyesi’nin resmi İnternet Sayfasında uzun bir yazı. Yazının özü ve özeti.
            “Yılın Öğretmeni Olduğum ve Kaymakamın elinden bu nedenle ödül aldığım yalanı”
            Hani bildiğimiz 650’nin üzerinde Kumru Kaymakamının ismi yer alan ve tüm öğretmenlere ve milli eğitim idarecileri dahil tüm okul idarecilerine ve öğretmenlere verilen teneke plaket. Sadece bana verildiği yalan ve iftirası.
            Kumru Kaymakamlığı’nın resmi yazıları ile ve tüm ısrarla yalanlandığı halde resmi internet sitesinde onlarca küfür ve hakaret ve “ Kumru’da infial Uyandırma” düzmece ifadeler doğrultusunda soruşturma ve ardından ceza ve sürgün.
            Ayrıntılar belgelerle yakına kitap olacak.
            Yukarıdaki bilgilere bağlı olarak sizlerle şimdi ilginç bir bilgi paylaşacağım.
 Elimde 2017 yılında basılmış 247 sayfa bir kitap var. Kitabı bastıran ve üyelerine dağıtan EĞİTİM BİR SENDİKASI.
Kitabın Adı : EĞİTİM ÇALIŞANLARI İÇİN HAK ARAMA REHBERİ
Takdim Yazısını Eğitim Bir Sen ve Memur Sen Genel Başkanı ALİ YALÇIN yazmış.
Kitabın “DİSİPLİN CEZALARINDA SÜREÇ” ana başlığının 5. Meddesi Disiplin Kurulları Başlığının Altında a) Sendika Temsilcilerinin Disiplin Kurullarına Katılması maddesinde şu satırı birlikte okuyalım.
“ Sayfa: 112” “Hakkında disiplin soruşturması yürüten devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurulunda yer alır…

……Bu hükme göre sendika temsilcisinin disiplin ve yüksek disiplin kurulunda bulunmaması hali disiplin cezasının iptal sebebi olmaktadır.”

Ben de ilgili sendikaya üyeyim. Verilmek istenen uyarı cezasına itiraz ettim. Sonuç mu “İl Disiplin Kurulunda” beni savunmakla görevli sendika yetkilisi kanunen katılmak zorunda olduğu toplantıya katılmıyor. Dağıttıkları kitapta ise “Kanunen Sendika temsilcisi katılmadığı takdirde ceza verilemez” yazıyor. Böyle olduğu halde Ceza da verildi.
Yetkiliye sordum. “Niçin katılmadınız?”
Temsilci şöyle dedi : “Bana verilen bilgiye göre sana mutlaka ceza verilecekti. Bana öyle söylenildi. Bir partiliden talimat geldi. Valilikten ve sendikadan da arandım. Ama bunlar olmuş olsa da “İl Disiplin Kurulu Toplantısına Katılmayı UNUTTUM” dedi.
Hangi sendikadan olursanız olun “Siyahlar ve Beyazlar” diye üyeler farklılık arz ediyor. Hangi partiden, hangi sendikadan, hangi cemaatten olursanız olun mutlaka “Göbeğini Kaşıyan” adam sınıfından dışarıya çıkamıyorsunuz. Birilerinin işine yarasın diye kanunlar zorlanarak uygulanırken, birilerine açıkça kanunda var olanlar bile uygulanmıyor. “İyilerle beraber olunuz” İslami prensip es geçilip görmezden ve duymazdan gelinerek  güçlüden yana tavır alınıyor. Hak ve hukuk alenen ihlal ediliyor. Sonra da “ne idüğü belirsiz ehvenişer ve münafık kafalara “Fetö” düşerken,  “Fetö”nün de kafasına “Ebabil Kuşlarının yakıcı, yok edici” atom çekirdekleri düşüyor. Cenab-ı Allah’ın Adaleti hiç şaşmadan  tecelli ediyor. Zulmedenler gün geliyor sürüm sürüm sürünüyor.
Kanunun gereklerini yerine getirmekle görevli, kanunların gereği o yerlerde bulunan kişi ve kurumlar sendika temsilcisine “katılmayın” demişler.  Olayın seyrine bakıldığında temsilcinin doğru söylediği kesin.
Hani “kanunen zorunlu üye olduğumuz bir “ilksan” var ya. Hani bizden kanunen zorunlu aidat kesiliyor ya…Hani bi Ilıcak Nazlı’mız vardı ya. Hani onun beyinin müstesna “T” ile başlayan bir gazetesi vardı ya. Kemal Abi’nin gazetesi batarken “bizim nurlumuz” bizim ilksan’dan bizim paramız olan o zamanın parası ile 50 milyarcık aldığı ılıcak nazlıya verdiği açığa çıkmıştı da o büyük üstadımız” Verdiysem ben verdim” demişti ya…
Aynen öyle…
Düzmece ödül, düzmece küfür ve hakaret, düzmece soruşturma, düzmece disiplin kurulu üye temsilcisi ve katılmama, verilmemesi gereken ceza. Ne olmuş yani. Katılmadıysa bizim sendika katılmamış. Öyleyse helal…
            İşte bütün bu yazının özü ve özeti burası.
            Bu ülke ne çektiyse bu tür kanunsuz cemaat, tarikat, sendika ve sivil toplum kuruluşlarından çekti ve çekiyor.
            Bu durumlar büyüdükçe ve taraftarları semirdikçe bir bakıyorsunuz “fetö” gibi bir vampire dönüşerek insanların kanlarını emiyor ve devlete başkaldırıyor.
            Bu kanunsuzluklar var diye de hiçbir sivil toplum kuruluşu “Kapanmalı” sonucu da doğurmamalıdır.
Sayın Sendika  Başkanım Ali Yalçın Bey’e sesleniyorum…
Ben şimdi emekliyim…
Dünyada mensubu bulunduğum sendikayı ve sizleri Ahirette Cenab-ı Allah bana da soracak olursa bunları orada da nakledeceğim. Haklı olduğuna inandığım bir hususta sendika temsilciniz bırak üyesini savunmayı kanunen katılmak zorunda olduğu komisyon toplantısına bile katılmamıştır.
Sendikanız görevlileri Ordu’da,  Avukatlarınız Ankara Genel Merkez’de  üyenizi hem idare de hem de mahkeme de savunmamıştır.
Peki,  ben sendikamdan ayrılır mıyım?
Akif İnan Hocamın kurduğu sendikanın ne amaçla kurulduğunu bilenlerdenim. Üç beş siyaset, ticaret, mevki ve makam takipçileri bizleri yıldıramaz. Ak Parti yokken Kumru’da ve Ordu’da Eğitim Bir teşkilatlanırken üç beş kişiden birisinin kendimin olmasından hala mutluyum. Bu vesile ile Sayın Nuri Kahraman ve Muzaffer Günay’lara selamlarımı iletiyorum…Bir zamanlar “Fetö”nün de rüzgarı bizleri sarsıyordu. Dilerim Allah’tan böyle olmaz.


SON SÖZÜM

Ey “Tarikat ve Cemaatler kapatılsın” sözlerini son zamanlarda sık sık tekrar edenler. Boşuna uğraşmayın. Bu olmayacak bir duadır. Boşuna “Amin” demeyin.
Ama şöyle diyebilirsiniz: “ Her ne olursa olsun amacı dışında ve kanunsuz iş ve söylemlerde bulunan vatan, millet ve devlet düşmanlığı yapan ve hatta insanlara devleti arkasına alarak kamunun gücünü yedeğine alıp hıyanetlik edenlere en ağır ceza verilmeli toplu eylem içerisinde bulunan kuruluşların kapısına mutlaka kilit vurulmalıdır. Bireyler de en ağır ceza ile cezalandırılmalıdır.
Ey kendilerini “sol” diye tanımlayanlar,
15 Temmuz öncesi ve sonrası gerçekten “Fetö” ile birlikte oldunuz. Gezi eylemlerinden tutun bir çok olayda ve hatta seçimlerde birlikte hareket ettiniz.
Emin olun bunu ben “ilahi adaletin bir tecellisi olarak görüyorum.” İnanın istikrarlı ve ilkeli solcular sizlerin bu tür savrulmalarınızdan “hicap” duydular. Ya Allah aşkına sizler nasıl “Fetö”leştiniz?
Bu ülkenin ilkeli solculara ihtiyacı var. Hala “Fetö” ve “Türkiye düşmanlarından” medet uman halleriniz benim gibileri şaşkına çeviriyor.
Ey CHP! Bir kez olsun ilkelerinizde var olan halkçılığa yönelin. Halkın değerlerine sırt çevirmeyin.
Halktan uzaklaştıkça oylarınız düşüyor. Halktan oy almak bu kadar mı zor? Bu ülkede dine saygılı olmayan hiçbir kimse iktidar olamaz. Bunu öğrenmek zor bir şey değil…
Kendimle ilgili iki cümle…
Emekliyim ve düşüncemi söylemekten çekinmiyorum.
Kumru’nun ne siyaseti, ne ticareti ne eğitimi ne de herhangi bir durumu beni hiç ilgilendirmiyor. Kumru’ya göre düşünce beyan etmeyi kendim için hiç doğru bulmuyorum.
Daha önceden mesele olarak gördüğüm konuları mesele olarak ta görmüyorum.
Benim iki üstadım var. Birine dünyalık işlerimi diğerine de ahiret işlerimi danışırım. CYAFK bana rehberlik yaparlar…
Geçenlerde Kumru’yu sordum. Dedi ki; Kumrulu serçe soyundandır…………..Gerisini siz tamamlayın.
Güven vermeyen, çok basit bir o kadar haset, kıskanç ve fesat ortamlarda insan olgunlaşamıyor.
33 yıldır Kumru’da görev yapan birisi olarak şunu söyleyebilirim…
Yeni bir film yok. Oyuncular değişse de sahne aynı. Sonuçta aynı. Konu “Tavşan kaç – Tazı Tut” ise filmin sonu hep aynı bitiyor.
Tiyatro meraklısı benim gibiler aynı şeyi izlesek te “İnsanların saflıklarının ve aptallıklarının sınırının olmadığını bildiğimizden” bazılarının aynı yerlere kafalarını çarpmaları ve ardından çıkartılan sesler hoşumuza gidiyor.
İşin doğrusu “izlemek güzel ama izlenmek zor”
Rahmetli Erbakan’ın Deyimi ile “ Balkonda oturur kahvemizi içer tiyatromuzu izleriz”
Ama ülkemi ve vatanımı özelde Kumrumu ve köyümü seviyorum. Kendimi ailemi de çok önemsiyor ve seviyorum. Ondan buradayım. 
İlahi adalete inancım tam. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gerek ulusal ve gerekse yerel bazda  bazı cambazların ipten düşmelerini yere çakılmalarını  izlemenin bana büyük bir keyif verdiğini vurgulamak isterim.
Dediklerim ve öngörülerim hep oldu. Film ve tiyatronun ilk beş dakikasında sonunu tahmin edebiliyorum.
Kendimi deşifre etmek istemem ama yerel bazda kimin ne olacağını hangi duvara toslayacağını ya da hangi semtin heyelandan göçeceğini söyleyebilirim.
Öğünmek gibi olmasın ama mesela 2019 seçimlerinin sonucunu şimdiden rahat bir şekilde tahminden öte kesin söyleyebilirim.
Onun için ilan ediyorum:
Devletten yanayım yani güçlüden yana.
Evim olsun istiyorum vatanımı çok seviyorum.
Bilge olsun, filozof bulunsun. Daha doğrusu Osmanlı olsun.
Müslüman ve Türk olsun. Ama İslam’la iç içe olsun. Soyumuz ululaşsın. Avrupa ve Asya’da dolaşsın istiyorum.
“Leb” demeden “leblebiyi” anladınız. Oyum “devletten, milletten ve ülkemden” yana…Ve alenen çalışacam da… 
Şimdiden ilan ediyorum…
Baraj maraj derseniz darılırım…
15 Temmuz olmamış gibi kimse konuşmasın…
Hala 15 Temmuz olmamış gibi söyleniyorsanız “VALLAHİ O DEREDEN ÇOK SULAR GEÇTİ”
Nasipse 2019’da görüşürüz..
Kumru’dan sevgi ve selamlar…
Allah’a emanet olunuz…
Yazılarım devam edecek…..

Bekir AKKAYA /20 Şubat 2018 /KUMRU
****** ©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©****** ---------------------- - Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...