Kumru İlçesi'nin İlk Kültür ve Haber Sitesi -İnternette İlk Yayın : 1999
24 Ocak 2023
Ericek Yaban Çileği Şenliği Afişi -2003
23 Ocak 2023
Kaymakamımız Mehmet Sarıcan'a Özel Mektup /Kendilerine Allah Rahmet Eylesin!
Kaymakamımız Mehmet Sarıcan’a gönderdiğim mektup ulaştığında telefonla bana dönmüş ve
iki saat benimle konuşmuş ve yazdıklarımın aslını ve ne olduğunu bana aktarmıştır.
Konu ettiğim TAKDİRNAME bana da yazılmış olduğunu söylemiş, kendisinin Kumru’dan
ayrılmasından sonra Kumru’daki zikrettiği bazı kişiler tarafından verilmeme
ihtimalinden söz etmiştir.
Daha sonraki yıllarda Kumru Kaymakamımız Mehmet Sarıcan vefat etmiş (Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum) ve o gün
20 Ocak 2023
Hakkımda Hakaret İçerikli Bir Yazı /Şimdi Keyif Alma Zamanı.../DOST DEĞİL'den
İlk olmanın ağır sorumluluklarını hep yaşadım. Üzerime vazife olmadığı halde kuruduğum internet sitesi Kumru'da ilkti. Yazdıklarım ve yorumlarımdan menun olanlar binlerce idi. Ama bazen de hiç memnun olmayıp kendi halimce yaptığımı çok ciddiye alarak sataşanlar da yok değildi. Yaptıklarımı bir devlet meselesine bile dönüştüren zübükler vardı. İşte onlardan biri. Hiç değiştirmeden yayımlıyorum.
“Dost idi ama Şimdi Değil” adında bir isimsizden 04.07.2003 tarihinde
hakkımda çok ağır bir eleştiri yazısı. Buyurun okuyun!
Aslında veda yazısı yazdıktan sonra yazmamam gerek, biliyorum ama Yazılanları
ya da sataşmaları okuyunca da yazmaktan kendimi alamıyorum.
Zira neresinden tutsam elimde kalıyor. Önce bazı gözlemlerimden bahsedeyim. İsteniyor ki sırf aynı şeyler söylensin. O zaman yapıcı Eleştiri oluyor. Yok, aleyhte bir
Görmedim, Duymadım Diyememenin Keyfini Yaşadım. İşte Bu Dilekçe Çalıştığım Okul Müdürlüğüne Verilmişti..
Öğrenci velilerinden makbuzsuz Para Toplamak suç olduğu halde hep toplanıldı. Ben toplamadığım gibi başta okul müdürleri olmak üzere toplayanları hep rahatsız etttim. İşte Okul Müdürlüğüne yazdığım bir dilekçe. Aynı dilekçeyi bir üst makamlara da ulaştırdım. Okulunuzun
2/C sınıfını okutan sınıf öğretmeniyim. 17 yıldan bu yana da öğretmenlik
yapmaktayım. Mesleğimi, okulumu ve tüm öğrencilerimi de son derece seviyorum.
Onlara yardımcı olmak için de her türlü fedakarlığı yapmaya çalışıyor, kendimi
yenilemek, öğrencilerime faydalı olmak için de gece gündüz çalışıyorum.
1999 öğretim yılının sonunda başlayıp, şu anda bazı öğretmenlerce sürdürülen bireysel sınıf düzenleme ve öğrenci velilerinden toplanan 20-30 milyon arasındaki paralar benim öğrencilerimi psikolojik olarak olumsuz yönden etkilemektedir. Aslında ben de velilerimden gönüllü veya gönülsüz para toplaya bilirim. Ancak bir öğretmenin izinsiz olarak hem de makbuzsuz okul idaresinden, ilçe milli eğitim müdürlüğünden ve kaymakamlıktan habersiz nasıl para toplanabileceğini
Böyle Çapsız Adamlar Güya Kitap Çıkartarak Milleti Soyuyorlar!
Bu yaşıma kadar ne ilginç kişilerle tanıştım. Dijital fotoğraf makinalarının olmadığı, bilgi ve belgelerin bulunamadığı zamanlarda binbir emekle bulduğum buluşturduğum bilgi, belge ve fotoğrafları paylaşma adına bir çok insana ulaştırdım.
Onlardan tek arzuladığım şey "kaynak olarak ismimin zikredilmesi oldu."
Ancak bu kişi ve kişilikler aldıklarını ya da çaldıklarını kitaba dönüştürerek akıllarınca para kazandırdılar. Hele biri varki o hala aynı hırsızlığını ve arsızlığını sürdürüyor. Benim gibilerden aldıklarını ve arakladıklarını hiç bir kaynak belirtmeden sürekli pazarlıyor.
Geçmiş yazışmalarımı karıştırırken elime aşağıdaki yazı geçti. 2000 yılında ilgili şahsa yazdığım bu mektuptan sonra güya kitap çıkardı ve dağıttı. Bütün yazdıklarım ve aşağıdaki gördüğünüz fotoğrafları kendisine teslim
KUMRU’NUN TARİHİ MÖ. 4500 YILINA KADAR GİDİYOR /ÖZEL HABER
İş Adamı İsmet ERÇAL,ORDU HABER GAZETESİ’nin Mart-1998 tarihli 8. Sayısında Bekir Akkaya’nın Özel röportajında “KUMRU’NUN BİR MEDENİYETLER VE HAZİNELER ŞEHRİ OLDUĞUNU, KUMRU’DA YERLEŞMENİN ÇOK ESKİLERE GİTTİĞİNİ” iddia ediyordu. Bu konuda araştırma yapmak için yetkililerden yardım talep ediyordu. Daha sonra aynı iddiaları başka yayın organlarında da sürdürdü.
Bu iddialar daha sonra Kültür Bakanlığı’nca dikkate alındı. 1999 yılında Ordu Müze Müdürü Sayın M. Yücel KUMANDAŞ Kumru’ya gelerek İsmet ERÇAL’la görüşme yaptıktan sonra, Dr. Cemalettin YAKTI, Öğretmenevi Müdürü Bekir AKKAYA ve Kumru Kütüphane Müdür Vekili Osman Kasımoğlu ile
birlikte bir ekip oluşturarak Kumru’nun Akçadere (Küşnefak), Ayvalı (Kömerik), Divani Kayabaşısı, Tekke ve Karaağaç gibi yerleşim birimlerini iki gün gezerek önemli bulgular tespit ederek ilgililere iletilmek üzere bir rapor hazırlandı.Nihayet geçtiğimiz ay, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özsait başkanlığında bir bilim adamı ekibi, Kültür Bakanlığından bir temsilci ile Kumru’da ilk kez resmen tarihe ışık tutacak yüzey araştırmaları çalışmalarına başladı. Dr. Cemalettin Yaktı ve Öğretmenevi Müdürü Bekir AKKAYA ekibe rehberlik ederek 10 gün Kumru’nun köyleri ve yaylaları adım adım tarandı. Ordu Müze Müdürümüz Sayın M. Yücel Kumandaş ve Kütüphane Müdür Vekilimiz Osman Kasımoğlu Çalışmalarda bizzat yer aldı. Kaymakamımız Sayın Mehmet SARICAN çalışmalara her türlü desteği vererek bilimsel çalışmaya maddi ve manevi katkıda bulundu. Ayrıca Sayın Belediye Başkanımız Adil KARAOĞLANOĞLU ekibin çalışmalarına her türlü kolaylığı sağlayarak, yardımlarını hiç esirgemedi.
Araştırmaların sonucunda Kumru ve çevresinde Helenistik ve Roma Çağı dönemlerine ait çok sayıda kalıntılara rastlandı. Ortaçağ ve Tunç Devrine ait yerleşim yerleri tespit edildi. Kumru’nun değişik köylerinde çok sayıda kaya mezarı ve insan eli ile yapılmış mağaralar incelendi ve kayda geçirildi. Birçok Tümülüs keşfedilirken, Yerleşmelerin MÖ. 4500 yıllarına kadar gittiği bilimsel olarak belgelendi. Elde edilen bulgular bir tutanakla Ordu Müze Müdürlüğüne teslim edildi.
Bilimsel araştırmaya basının da ilgisi büyüktü. Araştırmaları Türkiye Gazetesi okuyucularına “KUMRU’DAN TARİH ÇIKTI” başlığı ile duyurdu. Ayrıca gazete Kumru’da yerleşme MÖ. 3-4 bin yıl öncesine kadar gidiyor diye yazdı. Yeni Şafak Gazetesi çalışmaları “ORDUDA ARKEOLOJİK TETKİK” başlığı ile verdi.
Bu arada Kumru Düzoba Yaylası- Kurtalan Mevkiindeki DİLEK TAŞI yerinde incelendi. Taşın bulunduğu alanda yerleşmenin çok eskilere dayandığı ve efsanenin gerçeğe yakın olduğu tespit edildi. Özellikle Efsananin Fizme ile bağlantısı dikkat çekti. Fizmede yerleşme MÖ. 4500 yıllarına kadar dayandığı bu çalışmada tespit edilmişti.
Bu yılki çalışmalarını tamamlayan bilim adamı ekibi, bu çalışmaların ileriki yıllarda da sürdürüleceğini ifade ettiler.
Bekir AKKAYA / Ağustos-2000- ORDU HABER GAZETESİ
KUMRU’NUN TARİHİ MÖ. 4500 YILINA KADAR GİDİYOR /ÖZEL HABER
İş Adamı İsmet ERÇAL,ORDU HABER GAZETESİ’nin Mart-1998 tarihli 8. Sayısında Bekir
Akkaya’nın Özel röportajında “KUMRU’NUN
BİR MEDENİYETLER VE HAZİNELER ŞEHRİ OLDUĞUNU, KUMRU’DA YERLEŞMENİN ÇOK ESKİLERE GİTTİĞİNİ” iddia
ediyordu. Bu konuda araştırma yapmak için yetkililerden yardım talep ediyordu.
Daha sonra aynı iddiaları başka yayın organlarında da sürdürdü.
Bu iddialar daha sonra Kültür Bakanlığı’nca dikkate alındı. 1999 yılında Ordu Müze Müdürü Sayın M. Yücel KUMANDAŞ Kumru’ya gelerek İsmet ERÇAL’la görüşme yaptıktan sonra, Dr. Cemalettin YAKTI, Öğretmenevi Müdürü Bekir AKKAYA ve Kumru Kütüphane Müdür Vekili Osman Kasımoğlu ile
İyi ki Patakonya'da değilim/Bekir AKKAYA
İnsanın başına bir sıkıntı gelmeyince bulunduğu şartların kıymetini bilemez. Hastalık gelmeyince sağlığın kıymeti, ihtiyarlık gelmeyince gençliğin kıymetinin bilinmemesi gibi.
Günümüzde internet denilen bilgi avı ile çok uzaktaki insanlarla tanışma imkanınız da var. Çet denilen bu yolla ben de bir çok kişilerle tanışma fırsatı buluyorum. Birbirlerimizle karşılıklı konuştuğumuzun yanında mesaj alış verişi de yapa biliyoruz. Daha doğrusu her şey paylaşılabiliyor bu yolla. Hatta bu yolla tanışıp evlenenler bile olduğunu duyuyoruz.
Geçenlerde bu yolla konuşurken Türkçe’yi çok iyi bilen patagonyalı bir vatandaşla tanıştım. Uzun konuşmalarımız sonunda onunla dost olduk. O bana ben ona her konuda merak ettiklerimizi
sorar öğreniriz. Benim konuşmalarımdan çok fazla etkilendi. Bunun üzerine ülkemi sordu. Ben de ona dilimin döndüğü kadar anlattım. Bundan çok etkilendi. En kısa zamanda turist olarak ülkemize geleceğini ifade etti.Bende kendisine Patagonyayı nasıl bir yerde yaşadığını sordum. Anlattıklarına inanasım gelmedi doğrusu.
Çet arkadaşımın verdiği bilgiye göre Patagonya, Bermuda Üçgen Şeytanın yakınlarında, Atlantis denilen bölgenin güneyinde bir devletcikmiş. Söylediğine göre bir nevi aşiret yönetimi ile kral ve padişahlığın uzantısı bir sistemle yönetilirmiş. Burada halk yönetenler ve yönetilenler diye ikiye ayrılırmış. İdare edenler bu gücü doğuştan almış olarak dünyaya gelirmiş. Yöneten olmak için soy kütüğünde mutlaka adının geçmesi gerekirmiş. Ben arkadaşıma sen hangi sınıftansın dedim. O da bana yönetilenler sınıfından olduğunu söyledi. Ben daha fazla konuşmayarak konuyu kapattım.
Bekir AKKAYA /01.01.2000 /Karadeniz Haber Postası Gazetesi
İyi ki Patakonya'da değilim/Bekir AKKAYA
İnsanın başına bir sıkıntı gelmeyince bulunduğu şartların kıymetini bilemez. Hastalık gelmeyince sağlığın kıymeti, ihtiyarlık gelmeyince gençliğin kıymetinin bilinmemesi gibi.
Günümüzde
internet denilen bilgi avı ile çok uzaktaki insanlarla tanışma imkanınız da
var. Çet denilen bu yolla ben de bir çok kişilerle tanışma fırsatı buluyorum.
Birbirlerimizle karşılıklı konuştuğumuzun yanında mesaj alış verişi de yapa
biliyoruz. Daha doğrusu her şey paylaşılabiliyor bu yolla. Hatta bu yolla
tanışıp evlenenler bile olduğunu duyuyoruz.
Geçenlerde bu yolla konuşurken Türkçe’yi çok iyi bilen patagonyalı bir vatandaşla tanıştım. Uzun konuşmalarımız sonunda onunla dost olduk. O bana ben ona her konuda merak ettiklerimizi
İlke mi İlkel mi? /Bekir AKKAYA
İlke ve ilkel kelimeleri lugatlarda alt alta yazılsa da bir birlerinden çok farklı kelimelerdir. Bu kelimelerle insan tanımlanırsa ilkeli insan ve ilkel insan olarak ortaya çıkar. Bu durumda bu iki insan birbirlerine çok uzak bir mesafededir.
Mesela ilkel insan ilkeli insan olamaz. Çünkü ilkel insan basit ve iptidai bir varlıktır. Hiçbir konuda ilkesi ve prensipleri yoktur. Anlık hareket eder. O andaki menfaatine hangi şekil uygun geliyorsa öyle davranır. Eğer ilke ve ilkelin ne anlama geldiğini daha
önceden bilmiyorsanız muhatap olduğunuz ilkel insanlardan çekeceğiniz vardır.İlkeli insana inat ilkel insan hiçbir ahlak kuralı ile uyuşmaz. Hiçbir renkle de sınır tanımaz. Bazen kırmızı, bazen yeşil bazen de alacadır. Çoğu kez de kendi ilkelliğini başkasında görür. Bakış açısı yamuk olduğu için sadece karşısındakini değil, bütün kainatı yamuk görür. İlkel bir şekilde çevresine saldırır. Aciz ve basit ruhlu olduğundan sınır da tanımaz.
İlkel insan, ilkeli insana inat haset, fesat ve kıskançtır. Çevresine atamayacağı hiçbir iftira çeşidi yoktur. Beceriksizliğini, yeteneksizliğini ve zayıflığını bu yolla örtmeye çalışır. Her şeyi kendine hak görür. Her şeyin en güzeline o layıktır. Bir asalak sürüngen gibi çarpmaya çalışır, ya çarpar ya da çarpılır.
İlkel insan ilkeli insana inat son derece nankördür. Yer içer, eder de gider. Yüzsüzlük ve ilkesizlik onun için prensip haline gelmiştir.
Zayıf hissettiğine aslan kesilen ilkel insan, güçlü gördüğüne yapamayacağı yalakalık sınır tanımaz. Dün küfrettiğine, bugün sarılabilir. Dün size kötülediğini bugün methü sena edebilir. Bu istikrarsızlıktan da hep yalnız kalır. Yalnızlaştıkça da sağa sola saldırır. Bu saldırılar güçlü birine denk gelinceye kadar devam eder.
Kelime ve kavramlar aslına uygun ve uygun yerde kullanılırsa anlam ifade eder. Yoksa havada kalır. Hiçbir ilkesi olmayan, hiçbir ahlak kuralı tanımayan birilerinin ilgili kavramları kullanması ilkesizliğinde ötesinde suç işlenildiğinin de belirtisidir. Bu kendi kendini ele vermek, ilkelliğinde belgesi haline gelir.
İlkel insan, İki satır yazı yazar, 30 yerden çalar ve altına adını yazar. Hayatı hep ilkesizliklerle doludur. İlkesizlerle iş birliği içinde kendi kendini tatmin edilmeye çalışır. Çarpmak için tenekecilik yapar çarpılır. Memurluk yapar çarpılır. Onun için çarpmanın ve çarpılmanın sınırı olmaz. Eline geçen her işe bir menfaat temin etmek için yaklaşır. Para hırsından yapamayacağı, satamayacağı hiçbir değer yoktur. Yıllarca ilkesizleri hak etmediklerini verdikleri savunur durur.. Zaten ilkel insan kimi savunursa o da batar. Kendisinin de batması muktedirdir. . Yaptıklarından bazen kanun önünde, bazen de ilkeli insanlarca yargılanır.
İlkel insan ilkeli insana inat yazdıklarına ve söylediklerine bile sahip çıkamaz. Sıkıştığında parmakla işaret ederek başkalarını güya karalamaya çalışır. Güya kendini kurtarır. 2500 dolar alamadım ya da çarpamadım diye her iftirayı atmaktan çekinmez. Sanki perde arkasını kimse bilmiyor. Gözlerinin yumulu oluşu, ferasetinin eksikliğindendir. Yoksa bu ilkelliğe bir de feraset olsa vay halimize.
Bu yazılar ilkel insanlara bir yol göstermek amacıyla yazılmış olup, ilkelliğin de bir ilkesi olabileceğini hatırlatmak amacıyla kaleme alınmıştır. Biz böyle devam etmek istiyoruz diyorlarsa bizlere tirübünlere çıkıp kahve içip onları seyretmek düşer. Hırslarınız, kinleriniz ve fesatlıklarınız daim olsun.
Birilerine bir hatırlatma; güz gülleri ya da kumru kuşu artık uzaklarda. Baba da Çankaya da değil artık. Daha önceki numaraları şimdi de yaparken biraz dikkat edilmesini, aksi takdirde geçen kabuslu günlerin tekrar yaşanabileceğini hatırlatmak isteriz. Bizden söylemesi... Gerisi sana kalmış...
Bekir AKKAYA / 15.05.2002 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ
İlke mi İlkel mi? /Bekir AKKAYA
İlke
ve ilkel kelimeleri lugatlarda alt alta yazılsa da bir birlerinden çok farklı
kelimelerdir. Bu kelimelerle insan tanımlanırsa ilkeli insan ve ilkel insan
olarak ortaya çıkar. Bu durumda bu iki insan birbirlerine çok uzak bir
mesafededir.
Mesela ilkel insan ilkeli insan olamaz. Çünkü ilkel insan basit ve iptidai bir varlıktır. Hiçbir konuda ilkesi ve prensipleri yoktur. Anlık hareket eder. O andaki menfaatine hangi şekil uygun geliyorsa öyle davranır. Eğer ilke ve ilkelin ne anlama geldiğini daha
Güçlü ve Zayıf İnsan / Bekir AKKAYA
Dünya kurulduğundan bu yana, güçlü insan tanımlaması çok değişiklik göstermiştir. Daha çok vurup kıran, iri yapılı insanlar güçlü olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında para ve sermaye sahipleri de hep güçlü olarak gösterilmiştir. Bu gün dahi sermaye güç olarak gösterilse de, korku, endişe ve güvensizliğin bulunduğu yerde güçten söz etmek doğru değildir. Güç gösterisi olarak lanse edilen değerler aslında, yok olma sıkıntısını da beraberine bulundurur. Bu değerlere sahip olanlar ellerindeki güç faktörlerini kaybetme telaşı içersindedirler.
Günümüzde
modern psikoloji, güçlü ve zayıf insanları farklı bir şekilde tanımlar. Bu ise insan
bilincinin gelişimi ile doğrudan ilgilidir.
İnsan bilinci Ken Keyes’ göre yedi basamaktır. Her ne kadar insan
bilincinin bulunduğu noktalar , kişiye göre değişse de, yapılan her basamak
bireyin bulunduğu yeri de çok az yanılma ile belirler. Ken Keyes’e göre, bilinç
merkezleri ya da insanların bulunduğu noktalar üç düşük merkez ve dört yüksek
bilinç merkezleridir. Düşük merkezler;
1. Güvenlik Merkezi, 2. Duygu merkezi, 3. Güç merkezi. Yüksek bilinç merkezleri; 1. Sevgi
Merkezi, 2. Bolluk Merkezi, 3. Bilinçli Farkındalık, 4. Kozmik Bilinç
merkezleridir.
Bu basamakları aşağıdan yukarı olarak düşünürsek, altta olan üç merkezdeki kişilerin özellikleri güçsüz oldukları görülür.
Kumru'yu Sevmek /Bekir AKKAYA
Hakikaten sizler Kumrulu idiniz değil mi? Zannedersem Kumru’yu da çok seviyorsunuzdur. Kumru’da devlet görevlerini yerine getiren ve Kumru’yu çiftlik görenler de Kumru’yu çok seviyorlarmış. Verme, dert edinme eylemi olmayınca sevenlerimiz de çok fazla oluyor.
Üç beş kuruş para kazanmak için zorunlu olarak gurbet ellere düşmüşlere Allah yardımcı olsun. Bu durumda olanlarımıza tek söz söylemek mümkün değil. Ancak, Bulundukları yerlerde
krallar gibi yaşayıp, Kumru veya Ordulular hayrına hiçbir faydalı işte görünmeyen beylere, beyefendilere çok sözümüz var. Bir menfaat gördüklerinde hemşehriliği de kimselere kaptırmayan Kumru severlere bizim sözümüz. Bir dostum “ Kumruyu sevenler üç kısma ayrılır” diyordu. Bunlar, RUHUL KUMRU, VİJDANÜL KUMRU VE CÜZDANÜL KUMRU. 1. Ruhul Kumru; gönülden severek, gerçek manada, hiçbir menfaat gözetmeden Kumrulu olmak. 2. Vijdanül Kumru, Sevmediği halde zorunlu olarak Kumrulu olmak. 3. Cüzdanül Kumru, kendisinin bir çıkarı veya geliri varsa o anda Kumrulu olmak. Normal şartlarda her birimiz bu üç kısımdan biri ile memleketliyiz. Ordulu, Fatsalı veya Ünyeliyiz.
Asıl olan gönülden Kumrulu olmak. Asıl olan yapma gücü olup ta bir şeyler yapa bilmek. Yoksa lafla peynir gemisi yürümüyor.
Nihayet yaz ayları geldi. Yolların çamursuz olduğunu bildiğiniz için hiç arayıp sormadığınız hısım akrabalarınızı anmaya başladınız bile. Hiç olmazsa boyalı iskarpinlerinizle ve mercedeslerinizle mahallemize uğrarsanız, arabamın altı yere değdi diye akıl vermeye kalkışmayın. Bizde biliyoruz bazı işleri. Sizlere karşı suskunluklarımız, bizim nezaketimizdendir.
Bulundukları yerlerde hiçbir menfaat gözetmeden dernek ve vakıf çalışmalarında fedakarca hizmet edenleri kutluyorum. Gücü yettiğince bir Orduluya kucak açarak yardımcı olanları kutluyorum. Gurbet ellerde, kimsesizlik çekenleri sık sık ziyaret edenleri, onların gönüllerini alanları kutluyorum.
Sevmek vermektir. Gelin hep birlikte, derneklerimizi kuralım. Kurultaylar düzenleyelim. Memleketimizin problemlerini tartışalım, çözüm bulalım. Çıkarını hesap etmeden yapılan faaliyetlere katkıda bulunalım.
Ben aslında memleketten havadisler yazayım istiyordum. Kumru – Fatsa arasının köstebek yuvasına döndüğünü, göçmelerle yolun sürekli daraldığını haber olarak yazmak iyi haber değil diye yazmak istemedim. Köy yollarında hiçbir değişikliğin olmadığını, çamurlarla mücadeleye devam ettiğimizi yazamazdım. Sudan bahanelerle komşular ve akrabalar arasında sürekli kavgalar çıktığını öğrenmek kime fayda sağlar.
Gazetemizin önceki sayısında çıkan yazımız ciddiye alınmış. Oysa o yazı da sadece ünlem eksikti. Kumru’ya gelmeden önce yazıyı bir daha gözden geçirip, yazılanların tersini düşünün. Yoksa hayal kırıklığına uğrarsınız. Bizden söylemesi.
02.05.2000
Bekir AKKAYA
Kumru'yu Sevmek /Bekir AKKAYA
Hakikaten
sizler Kumrulu idiniz değil mi? Zannedersem Kumru’yu da çok seviyorsunuzdur.
Kumru’da devlet görevlerini yerine getiren ve Kumru’yu çiftlik görenler de
Kumru’yu çok seviyorlarmış. Verme, dert edinme eylemi olmayınca sevenlerimiz de
çok fazla oluyor.
Üç beş kuruş para kazanmak için zorunlu olarak gurbet ellere düşmüşlere Allah yardımcı olsun. Bu durumda olanlarımıza tek söz söylemek mümkün değil. Ancak, Bulundukları yerlerde
18 Ocak 2023
Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nun Tarihçesi
İLİ :Ordu
İLÇESİ : Kumru
OKULUN ADI : Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu
OKULUN ADRESİ : Karacalı Mahallesi Kumru / Ordu
OKULUN EĞİTİM ÖĞRETİME BAŞLADIĞI TARİH : 05 Aralık 1988
MÜLKİYETİNİN HANGİ KURUMA AİT OLDUĞU: Milli Eğitim Bakanlığı
OKULUN TARİHÇESİ :
Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu yeni açılan okullarımızdan biridir. 1988 yılında inşaatı bitirilen okul, aynı yıl, 05 Aralık 1988 yılında şu andaki binasında eğitim öğretime başlamıştır. İlçede bulunan iki ilköğretimden birisi olan okul, 1988 – 1989 eğitim öğretim yılında 12 dershanesi bulunmakta idi. İlk açıldığında 12 dershanenin 10 öğretmeni Kumru Atatürk İlköğretim Okulu’ndan gelmişlerdir. Öğretmenlerle birlikte aynı okuldan 464 öğrenci de
gelmiş olup, o yıl bu öğrenci sayısı ile okulda eğitim öğretime devam edilmiştir. 1988-1989 yılı sonu 41 erkek ve 30 kız olmak üzere 71 öğrenci mezun olmuş olup Atatürk İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı iken okul müdürlüğüne Mustafa Köstek getirilmiştir.PANORAMA :
Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu, ilçe merkezinde bulunan ilköğretim okulları içersinde, eğitim öğretim kadrosu ile ve donanımı ile ilçemizin en gözde okullarından birisidir.
Okulun asaleten bir müdürü olmayıp 1 müdür vekili, 1 müdür yardımcısı, 24 öğretmen, 3 vekil öğretmen, 1 kaloriferci ve 2 hizmetlisi bulunmaktadır. Okul sabahçı ve öğlenci olmak üzere ikili öğretim yapmaktadır. Bugün için toplam 823 öğrenci öğrenim görmektedir. Ayrıca bir anasınıfı bulunan okulda, anasınıfı öğrenci sayısı ise 20’dir.
Sürekli gelişim ve değişim içersine olan okul, özellikle son iki yıl içersinde tüm personelle her yönden eğitim seferberliği başlatmıştır. Özellikle okul – öğretmen ve veli iş birliği ile okulun tüm birimleri yenilenmiş, MİLO standartlarına uygun birimler oluşturularak tüm sınıflar, öğrencilerin çoğunluğunun istekleri doğrultusunda boyanmış, veli ile iş birliğine gidilerek sıralar yenilenmiş, her sınıfa dolaplar yapılarak sınıflar düzenlenmiştir.
Okulda bulunan bilgi teknoloji sınıfı, bilgisayar öğretmeni olmamasına rağmen tüm öğretmenler kendileri para vererek geceleri bilgisayar kursuna gidip gündüzleri de öğrencilerine bilgisayar öğretmişler, çok büyük bir başarı göstermişlerdir. Bu yolla bilgisayar sınıfı en iyi şekilde öğrencilere kullandırılmıştır.
Özel okullarını aratmayacak şekilde idareci-öğretmen ve veli işbirliği yoluna gidilerek bilhassa son iki yılda öğrencilerin sosyal yönden gelişmelerini sağlamak için sınıflar arası amatör basketbol, voleybol, futbol ve bilek güreşi turnuvaları düzenlenmiştir. 4. sınıflardan başlamak üzere tüm sınıflarda bilgi yarışmaları faaliyetleri yapılmış bu faaliyetler sonucunda 1999-2000 eğitim öğretim yılında ilçede yapılan bilgi yarışmasında okulumuz 1. ve ildeki bilgi yarışmalarında 3. olmuştur.
2000-2001 eğitim öğretim yılında öğrencilere yönelik cumartesi ve pazar günü tüm derslerden kurslar açılmıştır. Derslerin bitiminde tüm okul öğretmenleri için okulda bilgisayar ve öğretmenlerin yararlanmaları için tepegöz kursları açılmıştır. Spor salonu düzenlenerek bir konferans salonu haline getirilmiştir.
Okulda kurulan tiyatro, müzik ve koro çalışmaları hızla devam etmekte olup tiyatro ekibinin tüm ilçelerde eserlerini sergilemeleri planlanmıştır.
1999-2001 Eğitim Öğretim yılında 7 öğrenci süper liseyi, 3 öğrenci imam - hatip lisesini, 3 öğrenci Denizcilik Meslek Lisesini, 4 Öğrenci Kız Meslek Lisesini, 6 öğrenci Sanat Okullarını, 8 öğrenci Öğretmen liselerine gitmiştir. 60 öğrenci ise klasik liseye kayıt yaptırmıştır.
Okulun tanıtımı ve etkinliklerin sergilenmesi için bir wep sitesinin kurulma çalışmaları hızla devam etmekte olup bir okul bülteni çıkarılması düşünülmektedir.
Okulun dış cephesinin boyanması, girişte ışıklı tabela yapılması ve okul çatısının aktarılması için tüm resmi işlemler yapılmıştır. Bu yaz bu eksiklikler de tamamlanacaktır.
Okulun acil olarak bilgisayar öğretmenine ihtiyacı vardır.
Ayrıca yardımseverlerden okul kütüphanesi için kitap ihtiyacı temin edilmeye çalışılmaktadır.
Bu Yazı Bekir Akkaya imzası ile ORDU HABER GAZETESİ’nin Mart 2001 tarihli sayısında yayımlanmıştır….
Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu'nun Tarihçesi
İLİ : Ordu
İLÇESİ : Kumru
OKULUN ADI : Kumru Mehmet Akif
Ersoy İlköğretim Okulu
OKULUN ADRESİ : Karacalı
Mahallesi Kumru / Ordu
OKULUN EĞİTİM ÖĞRETİME BAŞLADIĞI
TARİH : 05 Aralık 1988
MÜLKİYETİNİN HANGİ KURUMA AİT OLDUĞU : Milli Eğitim Bakanlığı
OKULUN TARİHÇESİ :
Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu yeni açılan okullarımızdan biridir. 1988 yılında inşaatı bitirilen okul, aynı yıl, 05 Aralık 1988 yılında şu andaki binasında eğitim öğretime başlamıştır. İlçede bulunan iki ilköğretimden birisi olan okul, 1988 – 1989 eğitim öğretim yılında 12 dershanesi bulunmakta idi. İlk açıldığında 12 dershanenin 10 öğretmeni Kumru Atatürk İlköğretim Okulu’ndan gelmişlerdir. Öğretmenlerle birlikte aynı okuldan 464 öğrenci de
Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA
Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da 7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri, Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz
bunu çıkardık. En azından neyin nasıl istenildiğini, insanların nasıl bir araya gelebildiklerini diğer ilçelerden görebilmek bile büyük başarı. Kurultaya katılan diğer ilçelerdeki bayan katılımcılar, bir Kumrulu olarak beni utandırdı. Bizler Kumrulu olarak çok kaderciyiz. Veya birileri tarafından sürekli pasifize ediliyoruz. Bilmem yanılıyor muyum? Karadenizliler olarak Yayla şenlikleri kervanına artık Kumrulular da katıldılar. Düz Oba Yayla şenliklerinin bu yıl 9.su yapıldı. Ericek Yaylası Şenliğinin birincisi. En azından insanların değişik bir mekanda bu tür yerlere gitmeleri çok güzel. İnsanlar moral buluyorlar. Piknik yapıyorlar. Bunları görmezden gelmek mümkün değil. Ancak Bu tür etkinliklerin İlçeye kazandırdığını sormadan da geçemeyiz. Yayla turizmi, ilçemize kalıcı olarak ne kazandırıyor? Hangi kültürü tanıtıyoruz? Kumrulu olarak neyimizle tanıtılmak istiyoruz? Hangi ses sanatcımızı veya hangi insanımızı yetiştirip ilgili şenliklerde tanıtımını yapıyoruz? Şenliklerden sonra yaylalarımızın etkisi yörede var mı, yok mu?
Kumru’da bu konuda hiçbir çalışma yok. Kırk Pınarlarda baş pehlivan olmuş Sayın Davut Yımaz’ın ismini internet sahifelerinden okumak mümkün ama, Kumru’da tanıtmak sanki mümkün değil. Bireysel olarak üç beş kişi bir şeyler yapmak için bir araya gelse söylenmedik söz bırakılmıyor. Şimalevimiz vardı dayanamadı, Kardelen Gazetemiz vardı ilgisizlikten son buldu.
Bunun böyle gitmeyeceği son zamanlarda her Kumrulu için anlaşılmaya başlandı. Ve böyle gitmez de. İşte Fatsa’da yapılan kurultay, veya Kumru’da yaşanan son gelişmeler. Kumrulu soruyor artık. Kumrulu iyi ile kötüyü ayırt etmeye başladı artık. Aslında üç beş hokkabaz iyi numara yapıyor. Bu hokkabazlardan biri giderse belki de Kumrulu kurtulur. Aslında bizde de suç var. Kendi yöremiz insanını basite alıyoruz. Belki de ana düğüm burası. Niçin Kumrulu hep, kendi yetişdirdiklerine tosun olarak bakıyor bir türlü anlamış değilim. Sürekli yabancı hayranlığı, gerçek değerine değer vermeme son derece fazla. Cezasını da maddi ve manevi olarak sürekli çektiği halde. Belki de duygusallıklarımız çok fazla.
Bundan bazıları hoşlanmayacak ama, yine de biz duyuralım. Kumruda son zamanlarda dernekleşme konuşuluyor. Kumruyu sevenler bir araya gelmenin yollarını arıyorlar. Bazı faaliyetlerde bulunmak istiyorlar. Gün yüzüne çıkmamış veya çıkartılmak istenmeyen değerlerin ortaya çıkması için faaliyet yapmak isteyen çok sayıda Kumrulu var. Sıkıntı bir araya gelememe. Bunu bilen bazı uyanıklar, al gülüm, ver gülümle bizleri uyutuyorlar. Kumrunun yetiştirdiği insan değerini de kültürel değerini de aşağılayarak, psikolojik baskı yaparak yetişkinlerimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Ancak görünen bir gerçek var ki, hepsi öyle veya böyle çarpılıyorlar.
Kumrunun bir tarih hazinesi olduğu bilim adamlarınca artık ispatlandı. Bizim de aralarında bulunduğumuz bir ekip Kumruyu 10 gün adım adım araştırdı. Yerleşmenin tarihi MÖ. 4500 yıllarına kadar gidiyor. Bir çok kaya mezarı tespit edildi. Ayrıca tarihe ışık tutacak yazılı bir taş parçası Ayvalı ‘da bulundu. İncelenmek üzere Ordu Müzesine teslim edildi. Roma, ortaçağ ve Tunç devrine ait çok sayıda yerleşim yeri tespit edildi. Bu Kumruda yapılan ilk ciddi araştırma. Yetkililer incelemelerin devam edeceğini söylüyorlar. Bu gibi çalışmalar Kumru için çok önem arz ediyor.
Bana göre işin en ilginç yanı, bu tarihi mezarların ve yerleşim yerlerinin, birileri tarafından biliniyor olması. Anlatılana göre, kendilerini defineci diye adlandıran insanlar gece-gündüz buralarda çalışıyorlarmış. Kaya mezarları kırılmış, tahrip edilmiş. Topraklar beş katlı apartman derinliğinde kazılmış. Bu tür kazı çalışmaları geceleri yapılıyormuş. Bu insanların ellerinde bir harita olduğu söyleniliyor.
Bu çalışmada bana göre bir başka ilginç yön, insanların tarihi eserlere karşı ve tarihe karşı çok bilinçsiz olmaları. Kendilerini okumuş zannedenlerden büyük bir kısmı bile, bu çalışmaları basite alabiliyor. İnsanlar her şeyde olduğu gibi, bu alanlara da maddi gözle bakıyor. Dolayısıyla para olmayan yerde de pek insan bulunmuyor.
Kumrunun en şansız yönü yeterince tanıtımının yapılmaması. Bu duruma da bir el atmak gerekiyor. Gönüllü el atanlara fırsat verilmediği gibi, yapılanlar da istismar ediliyor. İstismarcılar, ya kendilerini ön plana çıkarmak için uğraş veriyor, ya da para kazanma yollarını deniyor. Bu tür davranışların sonucu, olanlar, Kumruya, sana, bana yani hepimize ve geleceğimize oluyor. Beceriksizlerin uyanıkları, törenlerle birbirlerini en ufak bir iş için ödüllendiriyor. Bizim zavallı Kumrulu ise olup biten numaraları yutuyor ve hayranlıkla izliyor.
Birkaç günlüğüne de olsa gezip görmek için seyahata çıktım. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde Mali Müşavir Mustafa Çaya, Avukat Hakan Çetik, Kuyumcu Ovagim Zeki ve Gazeteci İlhan Tinci ve Gümrük Bakanlığında çalışan Şube Müdürü Abdurrahman Özbek gibi Kumruyu seven binlerce Kumrulu var . Ve onların her birisi Kumrulu sevdalısı. Kumruya bir şeyler yapmanın çapası içindeler. . Gösterdikleri yakın ilgiden dolayı kendilerine özellikle teşekkür ederim. Bizim gibi düşünenler çok fazla. Yeter ki var olan gücümüze inanalım.
Kumrunun fedakar insanlara ihtiyacı var. Oysa kazanmanın da yolu yatırımdan geçer. Bencillik insanın kendini de bir gün gelir bitirir. Eğer bencil ruhlular çoğunlukta olsa, bırakın Kumruyu, dünya da bile yaşanmaz. Mücadele iyi ile kötü arasında hayat var olduğu süre devam edecektir. Pes etmek yok öyle. İnanıyorum ki, doğrular eninde sonunda kazanacaktır.
Hepinize güzel günler efendim.......................
Bekir AKKAYA
KUMRU. 03.08.200
Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA
Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da 7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri, Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz
Halk Güç- Dilek Taşına Koşuyor ! (Özel Haber)
Daha çok yöre halkınca ziyaret edilen taşın gücü ve cinselliği artırdığına inanılıyor. Ayrıca taşa oturanlar her türlü dileklerinin de yerine geldiğini ifade ediyorlar.
Yöre halkınca dilden dile anlatılan taşın ilginç bir efsanesi var. Taşın en ilginç özelliği ise taşa değişik yönlerden bakıldığında, çıplak bir kadının tüm vücudunun her alanını göre bilmek mümkün. Ayrıca taş modern bir koltuk olarak ta kullanıla biliyor. Taşı ilk olarak
1997 yılında tüm okuyucularına fotoğrafı ile birlikte Gazeteniz Ordu Haber duyurmuştu. Erecek ve Düz oba şenliklerine kadar daha çok gizli olarak ziyaret edilen taş, şimdilerde günün her saatinde ziyaretçi akınına uğruyor. Yöre halkı, bu yoğun ilgiden dolayı son derece rahatsız. Halk, taşın zarar görmesinden korkuyorlar. Yetkililerce taşın korunma altına alınmasını isteyen yöre halkı “ gerekirse kendimiz bekçi tutar taşımıza sahip çıkarız, taş bizim için ekmek su kadar önemli, her başımız daralsa fayda görüyoruz” diyorlar.
Halk taşa o kadar önem veriyorlar ki, hükümet üyelerinin her birinin taşa oturmaları halinde “enflasyonun da geçim sıkıntısının da birden yok olacağını”söyleyenler bile çok fazla. Taşın profesörlerce de incelendiğini söyleyen yöre halkı, çocuğu olmayan bir çok ailenin taşa oturduktan sonra çocuklarının olduklarını ifade ediyorlar. Evlenemeyen, münasip birini bulamayan bir çok kız ve oğlanın bu taşa oturduktan sonra kısa zamanda gül gibi aileye kavuştuklarını, bunların bir çoklarının çocukları olduğunu, bu yüzden de taşı sık sık ziyaret ettiklerini vurguluyorlar.
Kısacası Kumru’da bulunan taş, belki de ümitlerini yetirenlerin, geçinemeyenlerin, şansı yaver gitmeyenlerin, ayrılma noktasında olanların, işi bozulanların şon şansı. Falcıların, muskacıların iyi pirim yaptığı günümüzde bu taşa oturmakta büyük fayda olduğuna artık bizde inanıyoruz. Hiç olmazsa taşa oturmak parayla değil. Bizden söylemesi. Gerisi size kalmış.................
KUMRU
Bekir AKKAYA
23.08.2000
Halk Güç- Dilek Taşına Koşuyor ! (Özel Haber)
Daha çok yöre halkınca
ziyaret edilen taşın gücü ve cinselliği artırdığına inanılıyor. Ayrıca taşa
oturanlar her türlü dileklerinin de yerine geldiğini ifade ediyorlar.
Yöre halkınca dilden dile anlatılan taşın ilginç bir efsanesi var. Taşın en ilginç özelliği ise taşa değişik yönlerden bakıldığında, çıplak bir kadının tüm vücudunun her alanını göre bilmek mümkün. Ayrıca taş modern bir koltuk olarak ta kullanıla biliyor. Taşı ilk olarak
Okuyucu Mektupları /Bekir AKKAYA
Aslında paylaşmak güzel bir şey. Bende yazılarımın okunmasından ve eleştirilmesinden büyük keyif alıyorum. Bundan önce yazdığım “BEN MISIR TANESİYİM” yazısı üzerine çok sayıda olumlu veya olumsuz mektup aldım. Bu mektuplardan bazılarını sizlerle paylaşmak ve ilgili yazının bazı bölümlerine bu sayede açıklık getirmek istiyorum.
Okuyucularımdan bir tanesi benim doktur olup olmadığımı, bu ruhi durumların başka türlü bilinemeyeceğini söylüyor. Ben de bu kardeşime derim ki; bazı şeylerin bilinmesi için illa da doktur olmak gerekmediğini, hele günümüzde her konuda herkesin kendi alanı dışında ahkam kestiğini bu sebeple de bunda yadırganacak bir şeyin olmadığını söylemek isterim. Okuyucum ilçesini belirtmemiş, ancak Kumruda yaşamadığı kesin. Eğer bu okuyucum Kumruda yaşamış olsa idi böyle bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmezdi. Çünkü bizim ilçemizde durum çok farklıdır.
Gerekirse bir görevli memur sandalyede yer göstermedi diye hesaba çekile bilir. Bu sebepten hesaba çekilen bir memurun ise mısır tanesi ile ilgili bir bilgisi olduğuna ben kesinlikle inanmıyorum. Yine de bu konularda fikir beyan etmek biz gariban kullara kalıyor. Mektubunda bir başka okuyucum ise, kendisinin mısır tanesi olmadığını ancak dışardan mısır tanesi olarak görenlerin çok olduğunu bu durumda yapması gerekenin ne olduğunu soruyor. Aslında bu okuyucumuza diyeceğimiz pek bir şey yok. Seni madem öyle görüyorlar sen de gereğini onlara yapman gerekir deriz. Yinede biraz dikkat etmesini çünkü herkes öyle veya böyle kendini mısır tanesi olarak gördüğünü, bir şey yapayım derken yapılabilirlik fiilinin kendisinde de gerçekleşe bileceğini vurgulamak isteriz. Bilimsel bir gerçeklik olan “eden bulur, su testisi su yolunda kırılır veya kan eden kandan gider” sözlerini de bu vesile ile hatırlatmak isteriz.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir okuyucumuz ise, ilgili yazınızda büyük bir kopukluk olduğunu, farklı şeylere vurgu yapıldığını, yazının başı ile sonunun birbirlerinden tamamen kopuk olduğunu, bu sebeple de pek bir şey anlamadığını ifade ediyor. Ben bu okuyucuma sadece aferin derim. Aslında yazıda böyle bir durumun bilerek yapıldığını zaten yazının sonunda da masaldan söz edildiğini ifade etmek isterim.
Ayrıca bu okuyucum mükemmel bir bakış açısına sahip biri. Daha doğrusu sağlıklı ve o kadar da bir psikolojik sorunu olmayan bir şahsiyet. Eğer bu okuyucumuz bizlerle kendini tanıştırırsa bundan çok memnun oluruz. Çünkü bu çarpık bakışlardan ve davranışlardan kendini kurtarmak herkesin karı değil. Bu zamanda sözü ile davranışları uyum içinde pek insan yok. Ve ister istemez bu yaşam tarzı, ta bizim yazılarımıza bile yansıya biliyor. Eğer bu okuyucum sürekli beraber olduğum insan tiplerini yakından tanısa benim ne demek istediğimi daha iyi anlayacağından eminim.
Mükremin adında bir okuyucum internet adresime Patagonya ile ilgili bilgi verir misin? Demiş. B u okuyucuya pek fazla bilgi veremeyeceğim için üzgünüm. Ancak bazı bilgileri olsun onunla paylaşmak isterim. Padagonya, Atlas Okyanusunda, B ermuda üçken şeytanın yakınlarında bir adacıkmış. Nüfusu on beş – yirmi bin arası bir devletçikmiş. Ülke genelde garip uygulamaları ile dünyada tanınıyormuş. İnternetten aldığım bilgilere göre bu ülkedeki vatandaşlar, devletin görevlileri tarafından yetkileri dışında işlemlere tabi tutuluyormuş. Sevgili Mükreminciğim, internette verilen bazı garip uygulamalar aylık olarak bütün dünyaya sunuluyor. İlgili sahife de geçen ayın garip olaylarından bazılarını size faydalı olsun diye aynen yazıyorum.
Patagonyada bütün kurumlar normal çalışıyormuş. Bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim, sağlık, adalet ve maliye gibi kurumlar onlarda da varmış. Zaten garip uygulamalarda buralarda yapılıyormuş. Mesela önemli bir devlet görevlisi, ülkenin yasalarından çok kendi kişisel uygulamalarını ve hırslarını ön plana çıkararak en ufak bir davranışı cezalandırabiliyormuş. İstediği zaman iki zaptiye görevlisine emir vererek istediğini ifadeye çekiyor, istediğini nezarete ata biliyormuş. Yine bir başka görevli adamı zorla makamına getirterek istediği hakareti yapabiliyormuş. Aslında garip olayları sahife de okurken gülmemek mümkün değil. Patagonya hakikaten çok garip ülke. Patagonya eğitmenleri yönetmelik ne derse desin, istediği öğrenciye takdir veriyor, istediğine vermeye biliyorlarmış. Çocuk psikolojisi sadece üst bürokratlar diye bilinen çevrelerin çocuklarına uygulanıyormuş. Mesela bir eğitmen 4,90 alan bir öğrenciye takdir vermezken, 3 alan bir öğrenciyi yine takdirle ödüllendire biliyormuş. Sevgili Mükreminciğim, sayende ben de öğrendim patagonyayı, hem anyayı hem konyayı. Daha geniş bilgi için www.patagonya.com adresine müracat edebilirler.
Aslında bir çok mektup ve eleştiri var elimde. Yerimizin darlığı sebebiyle bu kadarına yer verebildim. Benimle paylaşmak isterseniz internet adresim; bekirakkaya@yahoo.com dur. Bir başka sefere buluşmak ümidiyle. Hoşça kalın efendim.
Bekir AKKAYA/KUMRU. OCAK-2001/ORDU HABER GAZETESİ
Okuyucu Mektupları /Bekir AKKAYA
Aslında paylaşmak güzel bir şey. Bende yazılarımın okunmasından ve eleştirilmesinden büyük keyif alıyorum. Bundan önce yazdığım “BEN MISIR TANESİYİM” yazısı üzerine çok sayıda olumlu veya olumsuz mektup aldım. Bu mektuplardan bazılarını sizlerle paylaşmak ve ilgili yazının bazı bölümlerine bu sayede açıklık getirmek istiyorum.
Okuyucularımdan bir tanesi benim doktur olup olmadığımı, bu ruhi durumların başka türlü bilinemeyeceğini söylüyor. Ben de bu kardeşime derim ki; bazı şeylerin bilinmesi için illa da doktur olmak gerekmediğini, hele günümüzde her konuda herkesin kendi alanı dışında ahkam kestiğini bu sebeple de bunda yadırganacak bir şeyin olmadığını söylemek isterim. Okuyucum ilçesini belirtmemiş, ancak Kumruda yaşamadığı kesin. Eğer bu okuyucum Kumruda yaşamış olsa idi böyle bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmezdi. Çünkü bizim ilçemizde durum çok farklıdır.
Mısır Tanesiyim /Bekir AKKAYA
Adamın biri kendini mısır tanesi zannedermiş. B u yüzden nerede bir tavuk cinsi hayvan görse kaçarmış. Bu durumdan sadece kendisi değil, yakınları da rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine adamı bir psikologa götürmüşler. Psikolog uzun çapalardan sonra adama kendisinin mısır tanesi olmadığını, bu yüzden de tavuklardan zarar görmeyeceğini inandırmışlar. Yakınları mutluluk içersinde doktordan ayrılmışlar. Tam dışarı çıkarken adam bu sefer, “Tamam anladım ben mısır tanesi değilim, ama bunu tavuklar nereden bilecek” demiş. Bunun üzerine adamı tedavi için hastaneye yatırmışlar.
Aslında yaşadığımız toplumda kendini mısır tanesi zanneden bir çok insan mevcut. Her ne kadar bu mısır tanesi olmasa da, bu durum kendini başka benzetmelerle devam ediyor. Artık bu durum herkes
tarafından yadırganmaz hale gelmiş. Çünkü öyle bir toplum ki, herkes kendini bir şeylere benzetmiş. Kendini normal halde görenlerin sayısı çok az olunca da, çoğunluğu tedavi ettirmekte mümkün olmuyor. Çoğunluk kendini bir şeylere benzetenlerle dolu olduğu için belki de çoğunluğun verdiği güç sayesinde azınlık normaller zaman zaman tedavi altına alınıyor. Daha doğrusu psikolojik tedavi ihtiyacı olanlar normal, normal olanlar ise deli muamelesi görür durumda.Kendini bir şeyler zannedenlerdeki bu durumun bir çok sebebi var. Çoğunlukla bu alanla ilgilenen psikologlar bunun tatminsizlik sebebiyle olduğunu söylüyorlar. Ta çocukluktan doyurulamamış insan, doymadığı alanlarda bulunmak, ilgisi olsun veya olmasın, ulaşamadığı kendine göre çok anlamlı olan insan tiplemelerine özenmek veya bulunduğu yerlerde kendini o şekilde rol yapmakla geçirir. Aslında o da bilir bulunduğu konum itibariyle hiçbir zaman başkaları gibi olunamayacağını. Eğer birileri yaşadığı bu iç duygularını buna hatırlatırsa bundan son derece rahatsızlık duyar. Ama bundan da vaz geçemez. Zamanla bu çarpık durum onun için bir yaşantı haline dönüşür. İşin garibi ne kendi olur ne başkaları. Bu durum onu acayip bir yaratık haline sokar. Tabi ki tedavide mümkün olmaz.
Tanıdığım bir dostum çok iyi bir insandı aslında. Ama onun anahtar biriktirmek gibi bir garip durumu vardı. Anahtarcıya gider değişik anahtarlar alırdı. On onbeş tanesi eline alır sallardı. Uzun bir zaman bunun sebebini anlayamadık. Sonunda kendisi itiraf etti. V e dedi ki, “ Küçükken annem evin kapısını aç diye anahtarı bana vermişti. Ben de evin kapısını açamamış anahtarı kırmıştım. Annem bunun yüzünden beni çok döğdü. O günden bu güne ben hep anahtar biriktiririm.” Dedi. Alın size bir takıntı. Aslında normal bir kamu görevlisi olan bu kişinin psikolojik bir sorunu olduğu kesin.
İmamlık görevi yapan bir dostumla sohbet ediyorduk. Bana anlattıkları şeylerin sonunda mutlaka, “ bu tür vaazları askerlere, milletvekillerine, bürokratlara genel müdürlere de anlattığını özellikle vurgulardı. Anlattıklarına karşı çıkacak olsam, bana “ nasıl olur ben bunları böyüüük adamlara da anlatıyorum” diyordu. Yani bunlar karşı çıkmıyorlarsa benim de çıkmamam gerektiğini ima ediyordu. Belki de o dostum bana “ kendinin imam olduğuna bakmamamı, aslında çok büyük bir adam olduğunu ima ediyordu.
Toplantılardan birine katılan bir arkadaşım, toplantıyı yöneten kişinin her söz arasında kendisinden önceki adamı kötülemek gibi bir derdi olduğunu söyledi. Hatta her laf arasında kendisinden sonra gelecek kişinin başka şeyler yapacağını ima ettiğini vurguladı. Biz buna gülüştük. Sonra ilgili kişiyi tanıdığımızda bulunduğu yerde müdür vekaleti yaptığını, tesadüfen burada olduğunu öğrendik. İç dünyasında kendi durumunu bilen bu yönetici, psikolojik sıkıntılarını istemese de dışarıya vurduğu açıktı.
Öğretmen bir arkadaşım vardı. Babası zamanında politikacılardan çok çekmiş. Arkadaşım çocuklukta bu sıkıntıları aile ortamında yaşamış. Belki intikam almak için, belki de benzemek için öğrencilik yıllarında hep politikalarla uğraşmış. O şimdi öğretmen. Yıllardan beri öğretmenlik yapmasına rağmen öğretmenlik onun için en son iş. Etkili olup olmaması onun için hiç önemli değil. Nerede bir seçim olsa onu orada görmek mümkün. Ona göre başkanı o seçiyor, muhtarı o. Zaman zaman kendinin ülkeyi bile yönettiğini söyleye biliyor. Onu ikna etmek mümkün değil. Emin olun her konuştuğu cümlenin bir yerinde dernek, teşkilat, örgüt ve yoldaş mevcuttur. Planlar yapar, şekiller çizer işler ona göre yapılacaktır.
Yine bir meslektaşımın babasını işlediği bir suçtan dolayı kamudaki idarecilik görevinden atmışlar. O zaman o çocukmuş. Zaman zaman çektiklerini bize anlatır. O yıllar geride kalmıştır artık. O arkadaşım şu anda öğretmen olarak çalışır. Yanında çalışan arkadaşlar anlatıyorlar. Bu öğretmen arkadaşın bir bürokrat gibi çanta taşımasını, yolda yürürken dimdik yürümesini söz ederler. Çantanın içersinde ne var diye sorduğumda, hiç okumadığı kalın kitaplar, projeler, işine hiç yaramayacak bir takım şeylerin bulunduğunu söylüyorlar. Hele hele törenlerde işine vazife olmadığı ve hiç görevi bulunmadığı halde öğrencilere nutuk çekmesi. İyiki müdürümüz anlayışlı bir insan. Onu idare ediyor. Sen en büyük idareci olacak adamsın diyor. Bundan o son derece memnun oluyor.
Aslında her birimiz öyle veya böyle kendimizi mısır tanesi zannediyoruz. Toplum olarak iyi bir tedaviye ihtiyacımız var. Bu tedavi çok zor. Bir kere tedavi için hasta olanın kendisini hasta olarak görmesi gerekir. Ondan sonra tedaviye başlanılır.
Tatmin olmadan, doyurulmadan yetişen insan hayal ettiklerini zamanla gerçek olarak algılamaya başlar. Dünyayı ve çevresini bu gözle algılar. Onun için gerçek diye bir şey yoktur. Eğer kendini mısır tanesi zannederse, olmadığını ikna etmek mümkün değildir. Tanıdığım bir kişi kendini devlet ilan etmişti. Olmadığını geç fark etti. Ama o da işe yaramadı.
Birde gerçek işini becermeyip, başka işlere el atanlar vardır ki, aslında toplum ne çekerse bunlardan çeker. Başkasına benzeme veya zannetme bir ölçüde kişinin kendisi ile ilgili psikolojik bir durum. Ama beceriksizliğini başka şeylerle örtmeye çalışmak son derece toplum için zararlı.
Kırk kişinin çalıştığı bir yer düşünün. Bu yerde idarecisinden hizmetlisine kadar bir iş bölümü yapılmış olmasına rağmen birileri, görevinin dışında başka işlerle uğraşıyorsa burada bir dolaplar dönüyor demektir. Böyle bir yerde asıl yapılması gereken işler ertelenmiş, evrak yazması gereken eline fırça alıp duvarları badanalamakla, birileri çatıya anten direği dikmekle, diğeri makbuzsuz para toplamakla meşguldür. Bu durum ya işten kaçmak, ya da yapılan numaraları örtmek için yapılan işlerden başka bir şey değildir. Çevir kazı yanmasın, padişah uyanmasın mantığı ile de fazla gidilemeyeceği bir gerçek. Ama olsun günü kurtarmak ta bir meziyet.
Aslında görüntüde çok şeyler yapılıyor. İş bitirenler grubu, iş yapmayanlar grubu. Numara yapanlar grubu. Emin olun buna bir tiyatro bileti iyi gider. İzlemeye değer mi değer. Ya vatandaş Rıza iyi bir seyirci. Numarayı da yutar. Acaba nereye kadar. Ya alınan kararlar. O da neye yarar. Adamlar adamlar. Akıldaneler, keşke kendilerine faydalı olsalar. Siz tekif alırrmıydınız tekif etsem veya imzalar mısınız. Hiç önemli değil var benim adamlar. Hem sonra ben benzemem sakin insanlara o kadar.
Var varanın, sür sürenin baykuşu çoktur viranın. Her ne sürçü lisan etmişsek af ola. Velakin bu bir masal. Peki bu yazıda masalın işi ne. Olacak o kadar. Bizim komşu ödül almış onunla yatar sabaha kadar. Bizim Rıza da bakar da bakar. Kafası bozulursa bir dal sigara yakar. Acaba Kumru kuşu şimdi ne yapar. Emin olun gözlerinden kanlı yaş akar.
HEPİNİZE SAĞLIK, MUTLULUK VE İYİ BAYRAMLAR DİLİYORUM.............
VE İYİ YIL BAŞILARDA.....YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN EFENDİM...............
Bekir AKKAYA / Aralık - 2000 / Ordu Haber Gazetesi
Mısır Tanesiyim /Bekir AKKAYA
Adamın biri kendini mısır tanesi zannedermiş. B u yüzden nerede bir tavuk cinsi hayvan görse kaçarmış. Bu durumdan sadece kendisi değil, yakınları da rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine adamı bir psikologa götürmüşler. Psikolog uzun çapalardan sonra adama kendisinin mısır tanesi olmadığını, bu yüzden de tavuklardan zarar görmeyeceğini inandırmışlar. Yakınları mutluluk içersinde doktordan ayrılmışlar. Tam dışarı çıkarken adam bu sefer, “Tamam anladım ben mısır tanesi değilim, ama bunu tavuklar nereden bilecek” demiş. Bunun üzerine adamı tedavi için hastaneye yatırmışlar.
Aslında yaşadığımız toplumda kendini mısır tanesi zanneden bir çok insan mevcut. Her ne kadar bu mısır tanesi olmasa da, bu durum kendini başka benzetmelerle devam ediyor. Artık bu durum herkes






.png)



