Kumru Atatürk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Öğretmenlerinden Özden Yaktı'nın çabaları sonucu, Samsun İkadım Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü'nün tahsis ettiği otobüsle geçtiğimiz hafta iki günlüğüne Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman ilimizi kapsayan bir gezi de yer aldık.
Son derece keyifli ve paylaşımcı bir gezi oldu. Şahsen ben bu geziden son derece
faydalandım. Sizlerle geziden edindiğim izlenimleri kısaca paylaşmak istiyorum.Gezilen yerler kadar gezide beraber olduğunuz
insanlar da amacınızın gerçekleşmesinde önemli bir unsurdur. Bu yönden benim
için çok keyifli bir yolculuk oldu. Gezi boyunca Dr.Cemalletin Yaktı ile memleketi
ve insanları kurtarma adına derin konular içerisine girmemiz, istemeden de olsa
gezi amacımıza da uygun düşmedi.
Her ne olursa olsun gezimizde yer alan başta
öğretmen arkadaşım Özden Yaktı ve diğer öğretmen arkadaşlarımız, Eczacı Mehmet
Bilgü , Eczacı Mehmet Güneytepe ve Ekrem Saygı ile birliktelik, gezi kadar
verimli ve keyifli oldu. Şamil Bilgü’nün bereketinden olsa gerek İlkadım
Belediyesine ait otobüs şoförlerimiz de son derece yetenekli ve bir o kadarda
bilge insanlardı.
İki geceyi otobüste geçirdik. İlk durağımız
olan Gaziantep’te Arkeoloji Müzesini ziyaret ettik. Gezdiğimiz müzede geçmiş
dönemlere ait eserleri büyük bir hayranlıkla izlerken, şimdilerin beton
yapılarının hangi parçasını, yüz yıl sonra hangi müzede sergileyebiliriz?
Sorusuna şahsen ben cevap bulamadım. Gaziantep gerçekten büyük bir şehir.
Caddelerinde dolaşırken son derece modern bir şehir olduğu ve insanların da son
derece kendine güven içinde ve mutlu oldukları anlaşılıyor. “Çağdaş İmam”
lokantasında yörenin kebaplarını ve çanak içerisinde ayranını ve ekmeğini yemek
için yüzlerce kişi ile ayakta beklemek ve yüzlerce kişi ile aynı anda yemek
yemek insanı şaşırtıyor. Bakırcılar, Sahancılar türünden Çarşıları sizi
yüzlerce yıl geriye götürebiliyor. El sanatlarının her türü ve çekiç sesleri
teknolojiye sanki meydan okuyor. Doğu ile batının her türlü alışverişini
Gaziantep’te yapmanız mümkün. Çayın yerlisi de var, kaçağı da. Tütünün yerlisi
de var kaçağı da…Çok az kaldığımız şehirde Doğu ve batıyı aynı anda yaşadığımı
söyleyebilirim.
İkinci durağımız Şanlıurfa’ya akşam
saatlerinde ulaştık. Şanlıurfa Öğretmenevi’nden ayırttığımız 40 yatak yeri
nedeniyle hepimiz gayet rahattık. Öğretmenevini girişinde büyük yazlılarla
yazılmış “ÖĞRETMENEVİMİZDE SADECE ÖĞRETMENLER DEĞİL KAMU KURUM VE
KURULUŞLARININ YANI SIRA HALKIN DA YARARLANACAĞI” ibaresi tarafımızdan zaten
biliniyordu. Resepsiyon görevlisine verdiğimiz kimlikler sayesinde ayrılmış
yerlerimize 40’ımız yerleştirildik. Şanlıurfa Öğretmenevi 160 yataklı olup,
Kumru Öğretmenevimiz yanında hayli büyük. İlçemiz Kumru için Kumru
Öğretmenevinin 17 yatağı bulunması Kumru’ya gelenler için büyük bir şans, bizim
gezide şanslılığımız gibi.
Öğretmenevi Müdür Yardımcısı sayesinde, Urfa
Sıra Geceleri”ni az da olsa görme imkanımız oldu. Gelen bir otobüse binerek
“Pınar Başı Konağı”a götürüldük. Pınar Başı Konağı Hicri 1321 yılında yapılmış.
Değişik genişlikte çok sayıda oda mevcut. Konağın tam orta yerinde fıskiyeli
havuz bulunmakta. Büyük odalara gelenlere çalınıyor söyleniyor. İnsanlar
yiyorlar içiyorlar. Kebaplar ve çiğ köfteler. Bizler çiğ köfte yemesekte
yiyenleri ve tavanda yapışmışları izleme imkânımız oldu. İşin doğrusu Urfa’ya
gidilipde sıra gecelerine katılmamak ve izlememek büyük eksiklik. Öğrendiğimiz
kadarıyla Urfa’da sayısız konaklar ve tarihi mekânlarda bu gelenek her akşam
yapılıyormuş. Aklınızda bulunsun, önceden mutlaka yer ayırtılması gerekiyormuş.
Sabahleyin kahvaltımızı öğretmen evinde
yaptık. İlk iş olarak Şanlıurfa Kalesine gittik. Birkaç kez Urfa’ya gitmeme
rağmen ne kaleye ne de balıklı göle uğramak nasip olmamıştı. Havaların
güzelliği ve serin oluşu bizim gezimize de yardımcı oldu. Kalenin eteğinden
gözünüze kalenin en yüksek yerinde elli metre aralıklarla iki kule gözüküyor.
Kaleye doğru tırmanırken Şanlıurfa , Halilurrahman Camii ve Balıklı Göl
aşağılarda kalıyor. Kaleden aşağıya baktığınızda muhteşem bir görüntü ile karşı
karşıya geliyorsunuz.
Cami ve Balıklı Gül’ün etrafı yemyeşil. Urfa
“Peygamberler Şehri” olarak bilinir. İsa AS.’dan dolayı da “Kutsanan Şehir”
olarak adlandırılır. Urfa ile ilgili yüzlerce hikaye ve efsaneler dilden dile
dolaşmaktadır. Gezdiğiniz her yer bu rivayetlerin gerçek olduğuna şahitlik
ediyor. İbrahim AS ile Nemrut arasında geçen hikaye kaleyi gezerken yüzde yüz
gerçeğe dönüşüyor. Urfalı delikanlıyı dinlerken siz İbrahim AS’nin mancınıkla
ateşe atılışını ve ateşin gül bahçesine dönüşmesini ve yanan odunların su
içinde balık oluşunu bizzat görüyorsunuz. Hatta Nemrut’un oturduğu yere oturup,
şimdi Halilurrahman Camii’nin önünü ve Balıklı Gölü izleyebiliyorsunuz. Bu
küçük yazı ile ayrıntıların tamamını sizlerle paylaşma imkanımız olmasa da
kalenin hemen arkasında taşları oyarak Nemrut’un yaptığı vadiyi görmek insanı
derin bir düşünceye sevk ediyor. Nemrut’un bütün erkek çocuklarını öldürdüğü
halde İbrahim AS’den kurtulamaması ve topal bir sineğin burnundan girerek
kafasına balyoz vurdurarak onu çıkartmaya çalışması ve ölümüne sebep olması, tarih
boyunca peygamberlerle Nemrutların mücadelesi’nin belgeseli Şanlıurfa’da
gezdikçe gerçeğe dönüşüyor.
Balıklı göl ve çevresi muhteşem. Onlarca
kutsal yer ve mekan. Binlerce balık, kesinlikle yenilmesi yasak. Bediuzzaman
Saidi Nursi’nin de ilk defin edildiği kabride Camii Külliyesinin içersinde.
Şimdi İsparta civarlarında olduğu söyleniyor. Külliyenin şifalı Suyu’ndan içip
bir başka yere gidiyoruz.
Hz. Eyüp AS’nin sabır makamına geldiğimizde
yüzlerce insanın ziyaret için sıra beklediğini görüyorsunuz. Zar zor biz de dua
için merdivenlerden iniyoruz. Çok değişik rivayetler var. İnsanlar hem dua
ediyor, hem şifa suyundan içiyor hem de Büyük ihtimal Ulu caminin çevresinde
çol cocuk yemek ve kahvaltı yapıyor. Herkesin derdi aynı. Ya hastalık ya kısmet
ya da işerinin iyi gitmesi…Çevrede yüzlerce insan Urfa hatırası türünden bir
şeylerin satmasının derdinde. Kelaynak kuşlarının korunmasını ve korunan kayvanların
keyfine diyecek yok. Urfa gezimizin bitmesinin ardından Adıyaman’ın yolunu
tutuyoruz.
Bu kez gezeceğimiz yer Doğu-Batı
Medeniyetinin, 2150 m. Yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası,
Dünyanın sekizinci harikası Nemrut. Yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici
heykelleriyle, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür
Mirasında yer almaktadır. İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m.
Yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için KOMMAGENE
UYGARLIĞI'nın keşfine gitmek gerekir. Biz de güya keşfedeceğiz diye gittiğimiz
Nemrut’ta iyi bir dolu ve yağmura tutulduk. Kilometrelerce uzaklıktaki bu
Nemrut Heykelleri bize pek iyi gelmedi. Tonlarca büyük bu heykellerle yağmur ve
dolu nedeniyle korumaların kaçması neticesinde sarmaş dolaş fotoğraflar
çektirdik. Hatta bu heykellerin yasak olmasına rağmen tepelerine kadar çıktık.
Yağmurun dinmesi sonucu korumalar bize gelerek “sakın zincirlerden içeriye
girmeyin demesine epeyce de güldük. “
Gezip görmek güzel bir şey. Benim şahsi
kanaatim, on metrede gitseniz paylaşımcı ve bireysel yaşantıdan uzak bireylerle
gezi daha da güzel olur. Geziyi tertip eden Arkadaşım Öğretmen Özden Yaktı’ya
ve Samsun İlkadım Belediyesi ve özellikle de Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü’ye
soförlerimize ve katkı yapan herkese şahsım adına teşekkür eder saygılar
sunarım. **Bekir AKKAYA** 25 Mayıs 2007
Bekir AKKAYA /25 Mayıs 2007 /KARADENİZ HABER
POSTASI GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...