Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

31 Mayıs 2022

Abdullah Arıdoru Nezaketi / Duyarlılığı İçin Teşekkürler...



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Abdullah Arıdoru Nezaketi / Duyarlılığı İçin Teşekkürler...



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

İsmet Erçal'ın "Zaman Tüneli" Şiir Kitabına TAKDİM yazım

İSMET ERÇAL


1966 yılında Ordu'nun, Kumru İlçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kumru'da tamamlayarak ticaret hayatına atıldı. Halen Erçal A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Kumru'daki Fındık Fabrikası'nın işletmeciliğini yapmaktadır. İl Encümen Azası olarak aktif siyasetin içinde olan İsmet Erçal'ın bu ikinci şiir kitabıdır. Daha önce "Kumru'dan Nağmeler" adında şiir kitabı çıkmıştı.  Evli ve beş çocuk babası olan İsmet Erçal Kumru Kültürüne önemli katkılarda bulunmaya devam ediyor.


********************************************************

İSMET ERÇAL'IN ÖNSÖZ'Ü

 

            Değerli Dostlarım,

            Her esere bir "önsöz" gerekiyormuş. Kısa ve öz olarak eseri ve yazanı tanıtmak amacıyla.

            Bu benim ikinci şiir kitabım. Daha önceden "Kumru'dan Nağmeler"le şiirlerimi paylaşmıştım. Bu kez şiirlerimi "Zamana Yolculuk"ta topladım.

            Şairi ve şiiri alışılmış bir kalıba sokarsanız, kalıp dışı yaşayışı yok saymanız gerekir. Ve her insan bir şair ve yaşanılan her hayat bir şiirdir.

            Yaşamımın büyük çoğunluğu Erçallar Fındık Fabrikasında geçer. Alışılmış isimlendirme ile "patron" diye anılırız.

            İl Encümen Azası olarak günlerimin bir kısmı Ordu'ya gidip gelmekle devam eder. Yani aktif siyasetin içersindeyiz. Kumru kültürüne katkı için Erçallar Kültür Sarayını Kumruluların hizmetine sunmak, Erecekte şenlikler düzenlemek, ara sırada Güç taşına oturup güçlenmek ve şiir yazmak hayatımın bir parçası.

            Paylaşmak ve paylaştıklarını sergilemek ve Kumru Uygur Evinde Sıra Gecelerinde bulunmak ,dostlarla bir araya gelerek şiir okumak ve dinlenmek günün yorgunluğuna  en etkin ilaç. Şiir yazmak ise hayatımızın bir parçası.

            Şiirlerimde önce kendimi sonrada yaşadığım çevreyi sunmaya çalıştım.

            Paylaşma adına yüreğinizde bir kıpırdanma ya da büyükken çocuk olmaya ve zamanı alışılmışın dışında çocuk gibi yaşamaya özen gösteren beni, şiirlerimde görebilirsiniz. Şiirlerimde ne kadar sıradanlık ve çocukluk görüyorsanız işte o benim.

            Sevgi ve Saygılarımla…

                                                                                                                        İsmet ERÇAL

                                                                                                                27.03.2006

                                                                                                                    Kumru

 

******************************

 

BEKİR AKKAYA'DAN "TAKDİM" YAZISI


"C. Sandburg :- "Şiir, karada yaşayan ve havada uçmak isteyen bir deniz hayvanının günlüğüdür."derken. İlhan Berk ise "Ustalık kazanılır; ama çocuk olmak yitirilirse, şiirin büyük damarlarından biri yok olur." İfadesini kullanır.

İnsan gerçekle hayal arasında gidip gelir. Gerçek gönülden, hayal gönülsüzlükten oluşur. Gönüle yaklaşıldıkça özede yakınlık başlar. Öz ise bakidir.

Herkese ölüm kaçınılmazdır. Özde ise ölüm yoktur. Gerçeğin öz olduğunu kabul edenler ölseler de öze dönüşün başı ve yeni bir doğuş olduğunu bilirler. Özde zaten dünyaya doğmakla var olmamıştır. Öz vardır ve ölümsüzdür.

İlerinin ilerisi olduğu gibi, gerinin de gerisi vardır. Bu iki arada en çok dolaşanlar ise şairler ve şair ruhlulardır.

            Öze yaklaşıldıkça sözcükler kendiliğinden oluşur. Şiir özden sızan bal damlaları ya da özün ölümsüzlüğünün dünyaya yansımalarıdır.

            Dünyaya nizam ve intizam ancak şair ve şair ruhluların çoğalması ile mümkündür.

            1992 yılından bu yana tanıdığım İsmet Erçal şiirliğinin yanı sıra gerçek bir gönül adamı ve bir Kumru sevdalısı. Kumruda taşların ve geçmişin efsaneleri ondan sorulur. Eşine ender rastlanan 40'ın üstündeki gösterileri ile dikkatleri Kumru'ya çekmiştir. Şairlerde bulunması gereken en önemli özelliklerinden çocuk ruhluluk bütün ihtişamı ile üzerindedir. Erçal ailesinin haylaz bir çocuğu olarak yerinden çok memnun. İş adamı olması çocukluğuna bir engel teşkil etmediği gibi, siyasetteki aktifliği de bundan etkilenmez.

            Hayatının tamamı şiirdir. Beş çocuk babasıdır ama çocuklarının yanında o altıncısıdır.   Cami yaptırır şiir yazar, Erecek şenliğine öncülük yapar şiir yazar. Erecekte dedeler güreşi onun şiiri olduğu gibi, ninelerin güzellik yarışması da onun dörtlüğüdür. Onun hayaline ulaşılması zor. Yaptığı mimari görüntülerle Uygur Türklerini Kumru'ya taşımıştır. Kumru Uygur Evi ve Kumru Sıra Geceleri onun eseri olduğu gibi, Kumru Müzesi de onun mısralarıdır.

            Eğitime verdiği destekle eğitim camiasının babası, bütün çocukların sevgilisidir o. Erçallar Kültür Sarayı ondan cıvıl cıvıldır.

            Medyanın gözü ondadır, gerçek hayırseverlerin de. Gönlü geniş yüreği yufkadır onun.

            İçinizde bir sıkıntı oluşuyor, ya da gözlerinizden yaş geliyorsa o şairliktendir. Ben şahitlik ediyorum ki, İsmet Erçal bir Kumru sevdalısı, bir gönül adamı ve gerçek manada bu yazıları kaleme alan adamın gönül dostudur.

            Sadece şiir kitaplarında değil, hayatın her alanında şiir yazan İsmet Erçal'ın bu ikinci şiir kitabı. Daha önceki şiir kitabının adı "Kumru'dan Nağmeler"di.

            Sizleri değerli Dostum İsmet Erçal'la baş başa bırakıyor, gönül dostuma şiir gibi hayatında bahtiyarlıklar diliyor, saygılar sunuyorum.

                                                                                                                Bekir AKKAYA

                                                                                                                  Eğitimci-Yazar

                                                                                                                      27.03.2006

 

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

İsmet Erçal'ın "Zaman Tüneli" Şiir Kitabına TAKDİM yazım

İSMET ERÇAL


1966 yılında Ordu'nun, Kumru İlçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kumru'da tamamlayarak ticaret hayatına atıldı. Halen Erçal A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Kumru'daki Fındık Fabrikası'nın işletmeciliğini yapmaktadır. İl Encümen Azası olarak aktif siyasetin içinde olan İsmet Erçal'ın bu ikinci şiir kitabıdır. Daha önce "Kumru'dan Nağmeler" adında şiir kitabı çıkmıştı.  Evli ve

Uydurma CANAVAR HABERİMİZ Epey Konuşulmuştu

         Her şey, koyun güden çobanın "koyunlarımı canavar parçaladı, canavarı gözlerimle gördüm" demesi ile başladı. 2 koyunun parçalanmış olması bile belde halkını inandıramadı. Birkaç gün sonra ise beldenin tam ortasında   geçen derenin hemen yakınındaki ormanda homurtu sesleri belde halkını ayağa kaldırdı. Durum Belediye Başkanı Hüseyin Yanar'a bildirilerek başkanla birlikte meraklı köylüler kazma ve küreklerle ormana yürüdüler. Ormana yakınlaştıkça çoğalan homurtu sesleri bir parça köylüleri korkutmuş olsa da dalga geçenlerde yok değildi. Bir anda gördüklerinden şaşkına dönen Belde halkı sağa sola kaçmaya başladı. Büyük bir gürültüyle ormandan uzaklaşmaya çalışan Canavar karşılarındaydı. Üç katlı bir ev büyüklüğünde bir ejderha gibi dört ayağının üstünde   çalılıkları yaslaya yasla yürüyordu. Kuyruğu bedeninden biraz büyük yaklaşık on metre kadardı. Hiçbir can kaybı olmadan canavarı bütün belde halkı çobanın söylediği gibi kendileri görmüştü.

            Üç gün sonra aynı ormana giden vatandaşlar canavarın yavruları ile karşılaştılar. Başkan Hüseyin Yanar'ın talimatı ile korumaya alınan yavru canavarlara "Yukarı Damlalı Canavarı" adı verildi. Ancak belde sakinleri korku içinde. Canavar her an yavruları içinde olsa köye dönerek zarar verir diye nöbetleşe gece sabaha kadar canavarın köye girmesini önlemeye çalışıyorlar.

            Makamında görüştüğümüz Yukarıdamlalı Belediye Başkanı Hüseyin Yanar " Beldemizde canavarın zarar vermemesi için gereken önlemleri aldık. Başlangıçta inanmamıştım ama Kendim gözlerimle gördüm. Ormanda bulduğumuz 3 tane Canavarın yavruları elimizde. Konunun incelenmesi için uzmanları beldemize davet ediyorum. Şu anda canavarın yavruları canlı olarak elimizde bulunmaktadır" dedi. Köylüler olarak asıl amacımız yavru canavarın analarını yakalamaktır. Şimdilik köyü koruma altına alarak halkı sürekli uyarıyoruz." Açıklamasında bulundu. *Bekir AKKAYA*22 Oca 2006 02:19 /TEMPO DERGİSİ



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Uydurma CANAVAR HABERİMİZ Epey Konuşulmuştu

         Her şey, koyun güden çobanın "koyunlarımı canavar parçaladı, canavarı gözlerimle gördüm" demesi ile başladı. 2 koyunun parçalanmış olması bile belde halkını inandıramadı. Birkaç gün sonra ise beldenin tam ortasında   geçen derenin hemen yakınındaki ormanda

Müge AKDAĞ'dan Teşekkür Mesajı ve Destek



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Müge AKDAĞ'dan Teşekkür Mesajı ve Destek



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

"BEN TİYATRO İZLİYORUM" YA SİZ?

Suçu ve hatayı kimsenin kabul etmediği doğru. Suç ve hatada kabul edilmeyen yer ve mekanlar içersinde yapılıyor. Kabul edilse de edilmese de bir şekilde birilerimiz, bilerek veya bilmeyerek suçu işlemeye devam ediyor...Belki simalar, belki yer ve mekanlar ya da zamanlar değişik...Hep aynı şeyler bir şekilde tekrar ediliyor...Neticede kısa ömrümüz içersinde aynı filmi değişik oyuncular defalarca bizlere izlettiriyor...Bazılarının vurdumduymazlığı veya bazılarının utanmadan ve umursamadan yaptıkları bir yana, duyarlı olduklarını iddia edenler ise yaptıklarının hata olduğu söylenince illa da kendilerini aklamak ve paklamak için çapa sarf etmeleri veya yaptıklarını haklı bir gerekçeye dayandırmak istediklerini şaşkınlıkla izlemek yine bize düşüyor...Oysa yapılan ne olursa olsun "düşünülerek yapılan bir iş olup ve doğruluğuna emin olunduktan sonra uygulamaya sokulan bir iştir. Böyle olunca da konuşulan hiç bir şey de kimseyi de rahatsız etmez kanaatindeyim..

              Her birimiz Anadoluda yaşıyor, iyisi ile kötüsü ile istemesek de  bir çok  şeyleri bir şekilde paylaşıyoruz...Her birimizin gördüklerini veya yaşadıklarını, görmemiş ya da yaşamamış saymaları mümkün değildir. Böyle bir hakkı da yoktur kimsenin...Ama illa da sadece kendilerinin var olduğunu ve yaşadıklarının gerçek olduğunu iddia edenler , geçmişte aynı şekilde davrananlarda olduğu gibi, bir duvara tosladıklarında,  ya da eleştirildiklerin de kimseyi suçlamak, ah vah demek haklarına da sahip değildir...

              Ben iyi bir tiyatro izleyicisiyimdir....Ve yerimi de biliyorum. Bulunduğum yer kesinlikle bilinsin ki, seyircinin bulunduğu yerdir. Ve benim yerim bana,  babam tarafından yıllar öncesinde ayrılmış bir yer olup, kesinlikle numaralıdır. Ve ben her oyun oynandığında bu koltuğa oturur oyuncuları öyle izlerim... Koltuğumun yeride ne ilerdedir ne de geri de...Hatta benim yerime kimse oturmadığı gibi, ben de hiç bir seyircinin yerine oturmam...Babam rahmetlik oldu. Onun arkadaşları da, ve alışıla geldiği şekilde bir iki koltuk öndeyim şimdi...Bizim bölümde, yer adamın tiyatro deneyimine göre verilir. Her zaman üstatlar ünde olmak zorundadır. Onlar izler eleştirir ve biz de oyuncular da onlardan istifade ederiz...

                Bulunduğum koltuktan sahne ve oyuncular çok iyi görülür... Hatta oyun dışında vazifeli olanlar da... Oyun sahnelenmeden oyuncularda büyük bir çalışma vardır. Bu arada bizler de salona hiç gitmeyiz ya da izlemek için davet ediliriz...Eleştirmenler ve üstatlar bu çalışma esnasında ne olup bittiğini pek bilemez ama izlenimlerini de yazarlar...Zaman zaman sahne dışında ne izleyici ne de oyuncu olmayanlar boy gösterir. Eğer yönetmen akıllı ve deneyimli biri ise bu tür işgüzarları salona ve sahneye hiç yaklaştırmaz... Ama Üstat öldü ise yeni yönetmen zaman zaman gerçek oyuncu ve gerçek izleyiciyi keşfedinceye kadar, bir şekilde hazırladığı oyunu sahneye koyar...Eleştiriler de bundan sonra başlar....İşi ayrılmış koltuğuna oturup görevi izlemek, seyretmek olan ve babasından kalma işi de sadece ve sadece izlemek olan birilerine kimsenin ya da yeni toy ve delikanlıların sen baba mesleğini bırak deme hakkına sahip değildir...Yani daha doğrusu bizler kahvemizi içer oynanan oyunu izleriz sadece...Ama aynı oyunu da yeni gibi sunmanın hiç bir anlamı ve mantığı da yoktur. Bunu söyleyince de kimsenin kızma ve darılma hakkı yoktur...

                 Benim istemediğim nedenlerden dolayı doğduğumdan bu yana Anado'da yaşıyorum..Bu zaman zarfında ben şahsen çok tiyatro izledim. Rahmetlik babamın bana anlattıkları bir yana benim gördüğüm sayısız oyun oldu...Aslında gördüğüm sahneleri iler ki günlerde sizlerle paylaşmak isterim... Yine de sizleri sıkmamak kaydı ile gördüğüm sahnelerden bazı bölümleri aktarayım...

                 Yollar yollar ve bizim yollar. Ve çamurlu yollar...Çizmeler giyilerek bata çıka giden insanları izlemedik mi?                                  

                 Köyler köyler ve gariban köylüler...Sergiler ve açılışlar, bir ay öncesinden hazırlıklarla üç beş kişiye tüm köylüler seferber edilerek o köylülerin ve masum çocukların bakışları arasında etler, sütler ve de pasta börekler yenildiğini, ve alınan hediyelerin hangisi daha iyi yarın nereye gidiyoruz sözleri eşliğinde duvarlara asıldığını izlemedik mi?

                 Teşekkürler ve teşekkürler, ve ödüllendirmeler,,, bir yerlerde hazırlanarak ve sipariş usulü yazılarak görkemli bir şekilde verilişlerini izlemedik mi?

                 Haklı bir işimiz için birilerine şirin görünmek, beğenilmek ve zoraki alış - veriş yaptığımız bakkal amcalarımız olmadı mı?

                Her bir Ankara haberini dinlediğimiz de, sokaktaki insanlara davranışlarımızı değiştirme gereği değiştirme selam verme alma, davetine, düğününe ya da bir şekilde yanında bulunma fırsatları gözlemedik mi?

               Yine geçmiş tiyatro karelerinde, birileri birilerini bir  yerlere getirmedi mi? Yine listeler hazırlanma, listeye girmek için hiç yoktan çorap, gömlek veya elbise ve mobilya almak için dükkanlara uğramadık mı?

               Birilerine şirin görünmek yapılan numaralar, yalakalıklar, işinin dışında işlere karışma, sürgün, tayin ve tehdit sahneleri izlemedik mi?

               Bizim Bizim ve bizimkiler iş yapar....Dönem bizim ve marka bizim... Kız bizim kızan bizim...İşin recono bu abi! Sağ olun Battal Gazi Geliyor!' Emin olun ben bu sahneyi çok seyrettim...Emin olun izlemek te istemiyorum...

              Hakikaten siz kimin adamı idiniz? Yazık çok yazık...Yani şimdi siz bir yer bulamadınız öyle mi? Dışarıda mı kaldınız?

            Bey Efendi bu telaşınız ne ? Dün keyfin yerinde idi...Neden şimdi rengin solmuş....Hani  hiç kimseyi takmazdın sen... Daha önceleri bu dükkanın önünden geçenleri suçlardın ve müthiş itham Ederdin... Düştün mü? Yazık bir yerin incinmedi ya....Düşmez kalkmaz bir Allah , BETERİNDEN KORUR İNŞALLAH...

            Hayrola efendim, demek yolcusun....Nereye efendim...ALLAH BETERİNDEN KORUSUN...Ben de tabut yolculuğu sanmıştım....

           Demek talih kuşu kondu...Hayırlı uğurlu olsun...Ben bir numaradan kaçırdım...Ne bileyim böyle olacağını.. Çok pişmanım çok....Beşe beş mi ekliyorsun...Geçenlerde evdeki nafileleri kasete aldım ve inanmaları için ta Ankara'ya gönderdim...Hem de teyemmümlüsü...

           Keşke başarılarımızla öğünebilsek...Keşke hak ettiklerimizle ayakta dura bilsek...Keşke varlık nedenimiz olan değerleri aşağılara çekmesek...Keşke yolumuz Ankara'ya hiç uğramasa...Keşke emanet ziynetlerle düğünlere gitmesek...Keşke payandalara ihtiyaç duymasak...Keşke hak ettiğimiz ve yüzümüzün kızarmadığı belgeleri duvarlara asabilsek, keşke  kendimizi savunma durumuna düşmesek, keşke başkalarına minnet içersinde olmasak, keşke insanlık namına ve adına birbirlerimize saygı duyabilsek, keşke dün söylediklerimizi inkara kalkışmasak, keşke yanlış dediklerimizi biz yapar durumuna getirilmesek....

             Emin olun payandalar çürür... Ve payandalar çekilir....Gücünüz kuvvetiniz yoksa çok kötü düşmek ve bırak başkalarını kendinize rezil olmak vardır...En kötüsü de budur işte...

           Hani o aldığınız ve çerçevetelerek duvara astığınız evinizdeki belgeyi, ya da karanlık odalarda kararlaştırılan kararlarla oturduğunuz koltuğu, ya da alavere dalavere ile hak etmeden, emek vermeden elde ettiğiniz maddi veya manevi kazancı çocuğunuz yani o masum çocuğunuz size sorsa dese ki ""Baba bunları nasıl elde ettiniz?" dese "CEVABINIZ NE OLUR?" hiç düşündünüz mü?

            Ya da hak etmediğiniz bir şekilde hakkı olmayan birinden bir talimat, azar ya da hesap sorulsa, ya da yapmamanız gereken bir iş sizden istense hatta yapmanız için emrivaki davranışlar içersinde bulunulsa ve o masum çocuğunuz buna şahit olsa bunu size sorsa ne cevap verebilirsiniz...."İŞİN RACONU BU " diye cevap verebilecek bir baba yiğit varsa onun ben de ellerinden öperim(!) Çünkü çocuğun bünyesi ve gücü bu cevabı kaldırmaz ki, bunu yapabileceklerin ilahi bir yerden talimat alması gerekir ancak...

             Dedik ya biz yerimizi biliriz...Benim bünye her şeyi kaldırmaz...Bu yüzden de abur cubur yeyerek doktor arayıp kendime şunu ye bunu yeme diye reçete yazdırmaya hiç niyetim yok...Sonuçta ben, bana ayrılmış babamdan kalan koltuktan son derece memnunum...Bizim çocuklar hemen benim yanımda oturuyor. Yani arkamda...Eğer tiyatroda gerçeği yakalayabilirlerse hayatlarında da bir sıkıntı olacağına pek inanmıyorum...BEN ONU BUNU BİLMEM YA İZLEYİCİ OLACAKSIN YA DA GERÇEK OYUNCU...BUNUN DIŞINDA TERCİH BİZİM KOLTUKTAN ÇOK ZOR GÖRÜLÜYOR...İZLEYİCİLİK GÜZEL, OYUNCULUKTA...AKSESUAR MUTLAKA GEREKLİ...AMA ŞU MİSAFİR OYUNCULARI ANLIYORUM DA ......GERÇEK OYUNCU DA DEĞİL, MİSAFİR OYUNCU GELİNCEYE KADAR, DIŞARDAN HAREKETSİZ DURANIN HAVASINI BİR TÜRLÜ ANLAYAMIYORUM...AMA NE OLURSA OLSUN...SAHNEDEKİ HAREKETLİLİK VE HAREKET VE DONUK DURUŞLAR BİZDEKİ KEYFE HİÇ BİR ZARAR GETİRMİYOR....HERKES ROLÜNÜ OYNARSA KALİTE O KADAR ARTIYOR...BELKİ  HAYAT TA BİR TİYATRO...

             BULUŞMAK DİLEĞİYLE .....RIZA RAZI /2000  ---Burası Anadolu

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

"BEN TİYATRO İZLİYORUM" YA SİZ?

Suçu ve hatayı kimsenin kabul etmediği doğru. Suç ve hatada kabul edilmeyen yer ve mekanlar içersinde yapılıyor. Kabul edilse de edilmese de bir şekilde birilerimiz, bilerek veya bilmeyerek suçu işlemeye devam ediyor...Belki simalar, belki yer ve mekanlar ya da zamanlar değişik...Hep aynı şeyler bir şekilde tekrar ediliyor...Neticede kısa ömrümüz içersinde aynı filmi değişik oyuncular defalarca bizlere izlettiriyor...Bazılarının vurdumduymazlığı veya bazılarının utanmadan ve umursamadan yaptıkları bir yana, duyarlı olduklarını iddia edenler ise yaptıklarının hata olduğu söylenince illa da kendilerini aklamak ve paklamak için

Güzel çek Oğuz Bey



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Güzel çek Oğuz Bey



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Sevmek zorunlu değildir, ama saygı bir zorunluluktur



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Sevmek zorunlu değildir, ama saygı bir zorunluluktur



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

30 Mayıs 2022

Kes Kopyala Yapıştırıcılar İçin Dostum Mehmet Arşın’a 2005 Yılında Yazdıklarım

 Sayın Mehmet Arşın,

“Fizmenin dünyaya ilk olarak açılımını yapacak bir site” cümlesi ilgili site için uğraşan kopyacılarınkabak gibi bir ayıbıdır.  Resmi olduğunu söyleyen bir bücür böyle dediyse hiç muhatap alınmamalıdır.  Bu cümle on yıl önce söylenilmiş olsa birçoklarının inanmaları imkân dâhilindedir. Ne var ki gerek www.kumru.org ve gerekse www.fizme.com sitesinin ne zamandır yayın yaptığını bırakın Fizmeli Hasan’ı Amerikalı Hans bile bilmektedir. Sadece

bilmeyenler hala dedemin yaşadığı yıllarda yaşayanlar ve teknolojiden nasiplenmemiş ve dünyadan habersiz yaşam içerisinde bulunanlardır. Bunların görememiş ve kavrayamamış olması o şeyin olmadığı anlamına gelmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu tür söylemler her ne şekilde söylenirse söylenilsin söyleyenin cehaletinin ne derecede büyük olduğunu gösterir. Cahile ise söylenecek söz henüz bulunamamıştır.

        Şu araklama işine gelince bu senli benli söylemin ötesinde yasal olarak suçtur. Bu bir yazı, bir fotoğraf, bir şiir ya da her hangi bir fikir ve sanat eseri olabilir. Bu ise eserin sahibinden izin alınarak ve kaynak belirtilerek bir yerden alınarak bir başka yerde yayınlanması kanunun gereklerine uygun olarak alınması mümkün olabilir.

        Fikir ve sanat Eserleri Kanununu ya da Telif Hakları Yasalarını Ya da İnternette Yayın Yapma kurallarını ilgili araklayıcılar mutlaka tez elden gözden geçirsinler. Özellikle de resmi kurum ve kuruluşlar mutlaka bulundukları hukukçulara bu durumu sorsunlar. İnternet çıkmadan önce benim şahsen gazete köşelerinde yayınladığım 1987’li yıllardaki araştırmalarımı araklayarak hiçbir kaynak belirtmeden güya sitelerinde veya başka alanlarında yayınlayanları yakında buralarda belgelerle teşhir edeceğim gibi kanuni yollara da baş vuracağımı özellikle belirtmek istiyorum. Şimdilik hiçbir site ya da yayınları söz konusu etmiyorum.

        Size bir ip ucu Fizme-fuzala; olgun adamlar; açıklaması benim resmen uydurmam ve hiçbir kaynağa dayanmayan sözlerdir. Bu doğru da olabilir yanlışta; Size başka bir ip ucu; Kumru tarihi diye yayınlanan metin ilk kez 1987 yılında Ordu Haber Gazetesinde Bekir Akkaya imzası ile yayınlanmıştır. Ve aynı yazı Kumru Kardelen Gazetesinde dizi yazı olarak ve yine Provizyon Gazetesinde Bekir Akaya imzası ile yayınlanmıştır. Ve yine Kumru ile ilgili www.kumru.4t.com sitesinde aynı yazı yer almıştır. Şu Kuman Türkleri ifadesinin kaynağını gösterecek bir tane araklayıcı gösterilemez. Neden ? Bu da bizde sır kalsın. Kısacası yakın bir zamanda ilgilileri ilgili mercilere şikayet ederek kanunun gereklerine uymayanları kanunun verdiği yolla şikayet edeceğim.

        Sayın Mehmet Arşin,

        İlgili araklayıcılar işlerine devam etsin. Bizlerden kes kopyala ile aldıkları biraz çuvalsın. Onlar her fotoğrafın hangi marka fotoğraf makinası ile çekildiğinin dahi bilindiğini, yayınlanan fotoğrafların gün ay ve saatinin dahi arşivlendiğini dahi bilmezler. Onlar ne arama motoru ne de teknolojik gelişmelerden haberdardırlar. Biz üretelim, onlar araklasın; Zaten öyle değil mi? Kimiler üretir, kimiler tüketir. Selam ve Saygılar. Bekir AKKAYA /20 Kas 2005 02:25

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kes Kopyala Yapıştırıcılar İçin Dostum Mehmet Arşın’a 2005 Yılında Yazdıklarım

 Sayın Mehmet Arşın,

“Fizmenin dünyaya ilk olarak açılımını yapacak bir site” cümlesi ilgili site için uğraşan kopyacılarınkabak gibi bir ayıbıdır.  Resmi olduğunu söyleyen bir bücür böyle dediyse hiç muhatap alınmamalıdır.  Bu cümle on yıl önce söylenilmiş olsa birçoklarının inanmaları imkân dâhilindedir. Ne var ki gerek www.kumru.org ve gerekse www.fizme.com sitesinin ne zamandır yayın yaptığını bırakın Fizmeli Hasan’ı Amerikalı Hans bile bilmektedir. Sadece

Guatır Suyu Sorusuna Cevabımızdır...



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Guatır Suyu Sorusuna Cevabımızdır...



.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Top'name Fettöş / Şiir /Muhammet CENGİZ

HAİN ÇIKTI BUNCA YILIN HOCASI
ŞEYTANA KÜLLAHI TERSTEN GİYDİRDİ
SÖNSÜN! DİYE DİYE SÖNDÜ BACASI
BEDDUALAR EDİP HIRSTAN GİYDİRDİ

SURAT GÜLMEZ, AMMA GÜLEN DEDİLER
HERŞEYİ EN İYİ BİLEN DEDİLER
“SEVİYORUM, VAR MI ÜLEN” DEDİLER
VELİYE DERSHANE, KURSTAN GİYDİRDİ

DECCAL’IN KÜÇÜĞÜ SÜFYAN’I TANI
SOLLADI İBLİSİ, BÜYÜK ŞEYTANI
GÖRÜNCE UFUKTA YAĞLI KAYTANI
TAPUYU UZAYDAN MARS’TAN GİYDİRDİ

NE HAİNLİK ETTİ BU ASLI BOZUK
VERİLEN DEĞERE EMEĞE YAZIK
HALA ARKASINDA BİR ALAY TOZUK
KILIFI VAAZDAN DERSTEN GİYDİRDİ

KIRK YILDIR DEVLETİ UYUTMUŞ HAİN
GİZLİCE YAVŞAĞI BÜYÜTMÜŞ HAİN
ŞAKİRD’E RÜYAYI DAYATMIŞ HAİN
SAİD NURSİ DEYİP, NURS’TAN GİYDİRDİ

HEM YOLDAN SAPTIRDI HEM KENDİ SAPTI
PAPA BOŞUNA MI KARDİNAL YAPTI?
HİMMET DİYE DİYE KAZIĞI ÇAKTI
EDİRNEDEN SOKTU KARS'TAN GİYDİRDİ

GÖRMEKTEN USANDIK BIKTIK BAYDIRDI
HAYIR HASENATTAN HALKI CAYDIRDI
RABBİM ACIDI DA ERKEN AYDIRDI
FAKİRE HİMMETTEN BURSTAN GİYDİRDİ

GAYBİ DER, TUTUŞTU PAÇASI BUNUN
DÖNMEYE YEMEDİ MAÇASI BUNUN
EMİR VERDİ SİYON LOCASI BUNUN
İSRAİL, İRAN'LA FARS’TAN GİYDİRDİ

14 HAZİRAN 2017

MUHAMMET CENGİZ
https://www.facebook.com/muhammed.cengiz.526
****** ©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©****** ---------------------- - Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-

Top'name Fettöş / Şiir /Muhammet CENGİZ

HAİN ÇIKTI BUNCA YILIN HOCASI
ŞEYTANA KÜLLAHI TERSTEN GİYDİRDİ
SÖNSÜN! DİYE DİYE SÖNDÜ BACASI
BEDDUALAR EDİP HIRSTAN GİYDİRDİ

SURAT GÜLMEZ, AMMA GÜLEN DEDİLER
HERŞEYİ EN İYİ BİLEN DEDİLER
“SEVİYORUM, VAR MI ÜLEN” DEDİLER
VELİYE DERSHANE, KURSTAN GİYDİRDİ

DECCAL’IN KÜÇÜĞÜ SÜFYAN’I TANI
SOLLADI İBLİSİ, BÜYÜK ŞEYTANI
GÖRÜNCE UFUKTA YAĞLI KAYTANI
TAPUYU UZAYDAN MARS’TAN GİYDİRDİ

NE HAİNLİK ETTİ BU ASLI BOZUK
VERİLEN DEĞERE EMEĞE YAZIK
HALA ARKASINDA BİR ALAY TOZUK
KILIFI VAAZDAN DERSTEN GİYDİRDİ

İsmet Erçal ve Kumru /Bekir AKKAYA

DEĞİŞMEYEN GERÇEK
Dizleri üstünde yaşamaktansa, ayakları üstünde ölmek yeğdir.*****Emiliano Zapata
Doğum ve ölüm. Yaratılan tüm varlıklar için değişmeyen bir kanun. Canlılık dediğimiz yaşamada bu ikisinin arasında geçen süredir. Ruhların "evet Rabbimizsin" dediği ilk yaratılma hadisesinden kıyamete kadar geçen süre ise inanç boyutundaki bir zaman dilimidir. Zaman ise sırlarla dolu bir kavram olup, yaşama süresi ise kişinin inancına göre farklı bir anlam kazanmaktadır. Mesela "atmış yaşında vefat etti" cümlesi bizim takvimlerimizle ve de bizde oluşan zaman dilimi ile çok sınırlı kalmaktadır. Oysa ahiret inancı olan biri için ölümle hayat sınırlı olmayıp, doğumla da
başlamış değildir. Bir şeyin varlığı ise kimsenin inanmaması ile de yok olması mümkün değildir.
RUH VE BEDEN İLİŞKİSİ
Ruhla bedenin bir arada oluşu doğumla başlamaktadır. Ruh ise çok önceden yaratılmıştır. Bedenle ruhun bir araya gelişi ile doğum ve ruhla bedenin ayrılışı ile ölüm hadisesi gerçekleşmektedir. Bedene bizim algıladığımız türden canlılık veren ruh olduğu gün gibi aşikardır. Ve insanoğlu ahirette de bedenle ruhun bir arada olduğu dönemden hesaba çekilecektir. Zerre kadar hayır ve şerden...
ÖMÜR YILLA DEĞİL, VERİMLİLİKLE ÖLÇÜLMELİDİR
Dünya hayatında hangi türden zaman dilimi söz konusu olursa olsun yapılanlar ve yaşanılanlar çok önemlidir. Bu zaman diliminde birey olarak insanlar diğer canlılar gibi yaşar ve ölürler. Ancak diğer canlılardan insanın en önemli özelliği dünya hayatındaki doğum ile ölüm arasındaki süreyi nasıl yaşadıkları ile anlam kazanır. Sade bir dille kimi insanlar yaşarlar diğer canlılar gibi sadece kendileri için, hatta diğer canlılar fayda noktasında insandan çok önde bir durumdadır. Kimi insanlar da var oldukları zaman diliminde hem kendilerine ve hem de çevresine yararlı oldukları gibi, yaptıkları ile öldükten sonra da yararlarını sürdürürler. Bu noktada bir ampulü veya bir bilgisayarın yapımında en ufak emeği geçenleri örnek olarak gösterebiliriz. Kendileri öldükleri halde yararlılıkları dünya var oldukça devam eder. Verimsiz ve hep tüketen toplumlarla ne gelişme ne de ilerleme mümkün değildir. Toplumda her zaman diliminde bu tür insanlar olmasa belki de dünyanın sonu demektir. Kıyamete kadar bu süreç devam edecek, ahirette de bu tür insanlar mükafatlandırılacaktır. Asıl olan tüketici değil, üretici olmaktır. Önemli olan almak değil vermektir. Vermeye niyet edenin hep karlı çıktığı da bir gerçektir. Genelde cimrilik yoksulluğu da beraberinde getirir. Yani "az tamah eden çok zarar görür. " Ve dünyada da ve öldükten sonra da canlı olanlar ve gerçek manada yaşayanlar başkalarına faydalı olan insanlar olacaktır. Kısacası verimli olmak bu dünya içinde ahret için de yaşamanın ve var olmanın birinci derecede şartıdır. Hiç unutulmamalıdır ki " yapamadıklarımızdan değil, yapma gücümüz olduğu halde yapmadıklarımızdan sorgulanacağız. "
ÜRETENLERLE TÜKETENLERİN FARKI YA DA KENDİ DURUMUMUZ
Her insan her şeyi yapmakla mükellef değildir. Zaten her şey de herkes için değildir. Önemli olan insanın gücü yettiği şeyi yapmasıdır. Bu noktada yapılanın küçük veya büyük diye tarifi söz konusu olamaz. Önemli olan gücü yettiği kadar yapma becerisidir. Elinde çok imkanlar ve güçler olduğu halde hiç bir şey yapmayanlardır asıl irdelenmesi gerekenler. İşin en gülünç noktası ise bu noktada bulunanlar sorumluluklarını eleştiri yaparak ve yüksek ses çıkartarak gizlemeye çalışırlar. Üstelik hiç bir şey yapmadıkları halde bir şey yapma çabası içersinde olanları küçümseme gibi basit hesaplar içersinde olanlar için o kadar söz söylenmiş ki, biz burada hiç birini ifade etmeyeceğiz.
Bana göre sözünden nefret etsem de yine de bu cümleyi burada söz konusu etmiş olayım. Ben diyorum ki, ibadetlerin asıl gayesi nefse hakim olarak kin, garez, hasetten insanları alı koymaktır. Haset ve çekememe her kötülüğün başı gibime geliyor. Neticede yok olma pahasına eleştiri ve alı koymaların temelinde haset mevcuttur. Oysa ki gücü yettiği halde hiç bir şey yapmayanların ya da yan gelip keyif çatanların hiç bir şey deme hakları olamaz. Bu olsa olsa çekememenin bir göstergesidir.
Peki bu tür olumsuz yaklaşımlar oluyor diye bir şey yapmamak olur mu? Olmaz... Olmadığı içindir bizim bu yazdıklarımız ve çizdiklerimiz. Niyetlerimizin hak katında kabul olacağına inanıyoruz. Yani daha doğrusu boşuna kürek çekmiyoruz...Kim ne fayda sağlıyorsa bu noktadadır.
ASIL OLAN GEÇİM DIŞI YADA GÖNÜLLÜ VE FAHRİ İŞLERDİR
Bir konuya dikkat çekmekte fayda var. Çok kez insanların bulundukları yerlerde çalışmaları ile hizmet yaptığına inanılır. Ben öyle düşünmüyorum. Bir kimse kendi geçimi için bir yerde çalışıyorsa bu tür çalışmalar hangi yerde olursa olsun kendisi içindir. Şöyle de diye biliriz. Bir insan çalıştığı yerden ayrıldığı an ya da işi bıraktığı an, oralara birileri talipse bu kendisi için çalışılan bir iştir. Ve kimse de bu yaptıklarından dolayı ben şöyle insanlar için şu kadar emek verdim ya da veriyorum diyemez. Olması gereken "bu işin dışında fahri olarak yapmakla zorunlu olmadığı işlerdir." Zorunlu olarak yapılan işler bizim açımızdan her ne kadar anlamı olsa da bir önemi yoktur. Zaten o zorunlu iş yapılmasa ya kişi orada olamaz, orada onun için vardır. Ya da yapmakla mükellef olduğu şeyi yapmamaktan ceza almakla karşı karşıyadır. Hele de işten atılma riski ve işin doğrusu aç kalma durumu söz konusudur. Biz yana yakıla işlerini sağlama alarak yan gelip çalım satanları hiç hesaba katmıyoruz...
İşim nedeniyle 1987 yılından bu yana Kumru'da çalışıyorum. Bugüne kadar zorunlu işim nedeniyle çalışmalarımı kimse Kumru'ya hizmet olarak algılamasın. Yani zorunlu işimi yapıyorum. Ve geçimimi bu yolla temin ediyorum. Ama şu yazı çizi işini bu yapmakla mükellef olduğum işimin dışında yaptığım işlerdir. İşte ben bu yolla Kumru'ya hizmet ettiğime inanıyorum. Eğer sizlerinde asıl zorunlu olduğunuz işler dışında bir şeyler yapıyorsanız gerçekten bulunduğunuz yerlere hizmet ediyorsunuz demektir. Yoksa benim açımdan kendinizden başka hiçte bir hizmetiniz yok anlamı taşımaktadır.
DÖNEMLERİNDE KUMRU SEVDALILARI YA DA ERÇALLAR
Kumru 1960 yılında ilçe olmuş. O günlerde bugünlere çok şeyler yapılmış. Benim tanımladığım türden insanlar olmasa bu durumun oluşması mümkün değildi. Bugün de işinin dışında Kumru için çapa sarf edenler çok fazla. Her alanda bunları görmek mümkündür. Maddi ve manevi olarak Kumru'yu Kumru yapan bir çok bilinen ve bilinmeyen değerli insan söz konusu. Bulundukları şartları zorlayarak Kumru'ya ve Kumru insanına en ufak bir hizmet yapanları candan tebrik ediyor, ahirete intikal edenlere Allah rahmet etsin derken yaşayanlara da Allah uzun ömür versin diyoruz.
Yaptığım araştırmalardan şunu söyleye bilirim. Kumru'da yetişmiş çok değerli insanlar mevcut. Yurdun dört yanında hizmet ediyorlar. Ufak tefek Kumru dışında bazı Kumrulular kendilerini Kumrulu olarak tanımlamasalar da bunlar çok azınlıkta. Yine Kumrulu bir çok iş adamımız mevcut. Kumru içinde ve dışında sayısız başarılara imza atıyorlar. Bunları takdir etmemek mümkün değil. Ancak benim şahit olduğum bir durum var ki, Kumru'da Erçallar bugün bir öncü. Hayırda ve başarıda bir öncü. Kültürde ve sanatta bir öncü. Kumru'da hangi tür çalışma ve hayırlı bir iş olursa Erçallar mutlaka orada. Başarılı bir aile şirketi olarak mutlaka incelenmesi gereken ve araştırılması gereken bir şirket. Bu tür başarılar nerede olursa olsun incelenip araştırılması gerekir. Başarının temelinde ne var? İşin sırrı bize kapalı. Ama ben şahsen bu şirketin başarısını merak ediyorum. Ediyorum bu aile birbirlerine kenetlenmiş ve uyum içersinde alanlarında bir çok başarılara imza atıyorlar...Bu tür iş adamlarımız mutlaka vardır. Benim kanaatim bu tür iş adamlarımızı ve çalışanları örneklik açısından alkışlamak gerekir...
BEN BÖYLE GÖRÜYORUM YA DA NEDEN İSMET ERÇAL?
Hep söyledim şunu yine tekrar etmekte fayda var. Ben şahsen kişilerin geçim noktasından hareketle yaptıkları işi zorunluluk olarak gören biriyim. Ve bu türden ben şu kadar hizmet ediyorum ya da ettim sözü her ne kadar doğru olsa da, asıl olan hizmet, zorunlu işin dışında yapılan hizmettir. Yani daha da net olarak şöyle de demek mümkündür. Eğer sizin yaptığınız işi bir başkaları aynı şartlarla yapmak gibi bir durum söz konusu ise kimse ben hizmet ediyorum sözünü söylemesi mümkün değildir. Ancak sizin yaptığınız her ne ise bir başkaları tarafından yapılmıyor ya da sizin yaptıklarınız kendinizden çok başkalarının işine yarıyor ise işte hizmet etmekte budur. Ve bu tür işlerin taliplisi yoktur. Ve bu işlerde hayır için ya da hak için yapılan işlerdir. Bu yazıda bu açıdan bakılarak yazılmış bir yazı olup, özellikle de İsmet Erçal'ın bireysel yaptıklarını ve Kumru insanına yansımaları ele alınacaktır. Bu durumda benim bu yaptığım da aynı kapıya çıkmakta olup, yapılmayanı ya da yazılmayanı, ya da parayla talip olunanı sadece Kumru açısından asıl işinin dışında faydalı olur düşüncesiyle örneklik teşkil etmesi bakımından kaleme almak olacaktır. İşte bu noktada neden İsmet sözüne? Kardeşim bunu yazan ve değerlendiren ben isem bende oluşan kanaat budur. Başkalarında bir başka kanaat söz konusu ise bu kanaate benimde saygı göstermem gerekir. Ve isteyen bulundukları yerlerden gördüklerini ve duyduklarını tanımlama hakkına sahiptir.
Bana göre Erçalları ve Erçalların Kumru'ya yaptıkları hizmetleri yazmak zor. Daha doğrusu Kumruya hizmeti dokunanları keşke yazmak mümkün olsa. Herkes bilir ki bu işler zor işlerdir. Araştırmak, incelemek ister. Faydalı insanları kaleme almak son derece önemli. Her alanda başarılara imza atan Kumruluları yazmak gelecek nesle de ışık tutar. Gerçek manada iş yapanlarla yapmayanları ayırmak gerekir. Ve bu tür değerleri vefatlarından önce yazmak gerekir. Bu duygu ve düşüncelerle Kumru'da yaşayan biri olarak işinin dışında Kumru'da bir öncü olan İsmet Erçalı ve yaptıklarını sizlerle paylaşmak ve takdirlerinize bırakmak istiyorum.
İSMET ERÇAL'LA TANIŞMA
1987 yılında Kumru'ya geldiğimde tanıştıklarımdan birisi de İsmet Erçal oldu. Belki de bu tanışma ilgi alanlarımızın çakışmasından kaynaklandı. Hani derler ya "derviş dervişi tekkede" diye...Benim görevimi yapanlar bilirler. Bizim görevde bulunduğunuz yerde çevre incelemesi yapmanız zorunluluktur. Kumrulu biri olarak bu zorunlu olan ödevi ben daha geniş bir alan olan Kumru ve çevresine yönelttiğimde karşıma İsmet Erçal çıktı. Boş zamanlarımda Kumru ve köylerini dolaşmaya bilgi ve belge toplamaya koyuldum. Birazcıkta yazı çizi heveslisi olan ben yaptığım çalışmaları desteklemek maksadı ile yüzlerce fotoğraf çektim. Kumru'da ne bulursak fotoğrafladım.
TARİHİ HAZİNELER ŞEHRİ KUMRU
Ben bu çalışmaları yaparken İsmet Erçal Kumru'da bir şeyin altını özellikle çiziyordu. Diyordu ki İsmet Erçal " Kumru Tarihi bir ilçe. Yüzlerce ton tarihi hazine ve altın barındırıyor. Sadece Kuş Kayası civarında 100 bin ton altın bulunmaktadır" diyordu. İddialarını ispat etmek için görsel ve yazılı medyayı sık sık Kumru'ya davet ediyordu. Duyarlı medya bu konuyu İsmet Erçal'ın diliyle sık sık haber yapıyordu. 1997 yılında başladığım ve beş yıl yazdığım Ordu Haber Gazetesi'nde bu konuda sayısız haber yaptım. Sayısız köşe yazısı yazdım.
Yapılan Haberler ve yazılan yazılar Ordu Müze Müdürü'nün dikkatini çekmiş olacak ki, bir ekiple birlikte Kumrunun bazı mıntıkaları benimle birlikte gezildi ve incelendi. İlk etapta gezilen yerler Karaağaç Köyünde bulunan Kaya Mezarı civarı, Küşnefak Kayası civarı, Fizme Beldesi civarı ve Kuşkaya civarı. Müze Müdürü'nün incelemelerden elde ettiği sonuç : İsmet Erçal'ın söylemleri doğrudur. Derhal Kumru ve civarı uzman bir ekiple incelenmelidir. Nihayet 2000 yılında Kültür Bakanlığının görevlendirdiği ve Prof. Dr. Mehmet Özsait'in başkanlığında benimde bulunduğum kalabalık bir ekip 10 gün Kumruyu adım adım inceleyerek yüzey araştırmalarının sonucu basına aktarıldığı gibi ilerde bir kaynak oluşturulacak bilgi ve belgeler Kültür Bakanlığı tarafından bastırılarak araştırma sonuçları resmi kayıt altına alındı ve yayınlandı.
EFSANELER ŞEHRİ KUMRU VE GÜÇ TAŞI
Kumru'da efsane deyince İsmet Erçal'ın akla gelmemesi mümkün değil. Kumru ile ilgili çok sayıda efsane bilen İsmet Erçal iki efsaneyi gündemden hiç düşürmedi. Biri Kuşkayası'nda bulunan ay ve yıldız görüntüsü ve burada bulunan tonlarca altın. Hele de Küşnefak Kayası ile Kuşkayası arasındaki ilişkili efsane mutlaka İsmet Erçal tarafından dinlenilmeli. Bir de Kumru'da tanıtım noktasında medyanın "Güç Taşı"na odaklanmasına vesile olan ismet Erçal defalarca bütün TV kanallarında bu güç taşı gündemden hiç inmedi. Ve her vesile ile gündeme gelmekte yurt dışından ve içinden sayısız insan Düz Obaya giderek bu taşa oturmayı sürdürmektedir. Hele de Ericekte Dedeler Güreşinin fikir babası İsmet Erçal, 70 yaşın üstündeki Kumrulu dedeleri güç taşına oturtarak Erecekte güreştirmesi Kumru'nun tanıtımında en büyük katkıyı yaptı.
ERECEK YAYLASI VE İSMET ERÇAL
Erecek Yayla şenliklerinin fikir babası olan İsmet Erçal, her yıl yaptığı birbirinden ilginç yarışmalarla tüm Türkiye'nin dikkatinin Kumru'ya çekilmesine neden oldu. Düne kadar Kumru'yu hiç duymayanlar bu tür etkinliklerle Kumru'yu çok yakından tanıdı. Önce dedeler güreşi, sonra nineler güzellik yarışması ve bu yıl ise Hanım Ağalık yarışmaları ile tüm medyayı bu yarışmalara odaklandırdı. Bir çok il ve ilçe tanıtımı için milyarlarca lira harcarken İsmet Erçal düşüncelerini hayata geçirerek Kumru'ya eşi görülmeyen katkılarda bulunmaya devam etmektedir.
KUMRU UYGUR EVİ YA DA KUMRU MÜZESİ
Kumru'da yapılan her türlü hizmete özellikle maddi katkısını esirgemeyen Erçallar'ın tamamı İsmet Erçal'a her konuda destek vermektedir. Bu yüzden olacak İsmet Erçal hiç boş durmamakta ve Kumru için yaptıkları hizmetini aralıksız sürdürmektedir. Bazen Kumru'da taşların gizemlerini araştıran İsmet Erçal, bulduklarını da korumakta ve Kumru'ya bir müze kazandırma yolunda hızla ilerlemektedir. Tarihi kalıntıların her türlüsünü bulundurma yetkisi bulunan İsmet Erçal kendisinin adını verdiği ve projesini kendisinin yaptığı "Uygur Evi" ile tekrar Kumru'yu Türkiye gündemine taşımıştır. Görünümü ile dikkatleri üstüne çeken binanın dış görünümü kadar iç durumu da Kumru'ya gelenlerin hayranlıklarına neden olmaktadır. Uygur evinin içersinde yüz yıllar önce Kumru'da kullanılan tüm mutfak eşyalarından tutun giyim kuşama kadar her türlü eşya sergilenmektedir. Zaman zaman sıra gecelerinin de yapıldığı Uygur Evi'inde Kumru kültür değerlerinin her çeşidini görmek mümkündür.
ERÇALLAR CAMİİ VE İMAM KÖŞKÜ
Yaptığı cami ve imam lojmanı ile Türkiye'de bir ilki gerçekleştiren İsmet Erçal, Allah'ın doksan dokuz ismine atfen camiyi 99 günde bitirmiş ve hat sanatının her türlü güzelliğini cami içersinde, caminin minaresinde ve imam lojmanında kullanarak Kumru'ya muhteşem bir ibadethane kazandırmıştır. Caminin yapılışı ve özellikleri tüm medyada günlerce yazılmış ve çizilmiştir. Yazılmaya ve çizilmeye devam etmektedir.
BELEDİYE SARAYI GİRİŞİ
Uygur Evine uygun mimari özellikleri yaptığı her binada kullanan İsmet Erçal, Kumru Belediyesinin girişine yaptığı görünüm bugün dikkatlerden kaçmamakta ve Kumrulu insanların ve Kumruya gelen misafirlerin hayranlıklarına neden olmaktadır.
YAYLA ÇEŞMELERİ VE ERECEK GUATR SUYU
Kumru'da Erçallar yaptıkları ile bir öncü. Bizim göremediklerimiz ya da fabrika ya da başka iş yerlerinde yapılanlar bu yazının konusu değildir. Ya da görünmeyen hayır hizmetleri de bu yazının konusu değildir. Düz Oba Yaylası ya da Ericek Yaylasında bulunan bir çok çeşme Erçalların yapması ile hayat bulmuştur. İşin en kötü durumu ise yapılanları bile bozma gibi bir durum yüzünden parçalanan çeşmelerde bugün o yol boylarında gözükmektedir. Erecekte Guatra iyi gelen şifalı suya yaptıkları su pompası şifalı suyun her kes tarafından kolayca içilmesine neden olmuştur. Şifalı suya giden yol ve su pompasının bulunduğu çevre düzenlemesi Erçalların görünen bir hizmetidir.
ERECEKTE ÇAMUR BANYOSU
Günümüzde tanıtımın önemi tartışılamaz. Kumru'yu her vesile ile dünyaya duyuran İsmet Erçal Ericekte şifalı çamur banyosu ile günlerce medyada Kumru'yu gündeme taşımıştır. Görüntülü ve yazılı medyada yapılanlar defalarca gösterilerek çamur banyosu ile Kumru gündeme gelmiştir.
DÜZ OBALI TARZAN RIFKI
Van gölü Canavarından yola çıkılarak ulusal medyanın odak noktası haline gelen Tarzan Rıfkı yine İsmet Erçal'ın sanaryosudur. Sadettin Teksoy başta olmak üzere tüm ulusal basın Tarzan Rıfkının peşine düşmüş, sayısız TV ekibi ve gazeteci Kumru'da ve Kumru yaylalarında Tarzan Rıfkıyı aramıştır. Kumruluların yakından bildikleri Tarzan Rıfkıyı TV de izleyen Kumrulular bile bulundukları koltuklarında gülmekten kendilerini alamamış ve hayranlıkla görüntüleri izlemiştir.
FARKIN FARKI YA DA ŞİMAL-EV
Dikkat ederseniz biz bu yazıda geçen yıllarda belleklerde kalan İsmet Erçalın Kumruya yaptıklarından söz ediyoruz. Ve herkesin bildiği ve izlediği çalışmalardan söz ediyoruz. Yapılması zorunluluk olmadığı halde Kumru için yapılanlardan söz ediyoruz. Kim bu tür yaklaşımla bu tür hizmetlerin içersinde ise alkışlıyoruz...Bir çok Kumru dışındaki insanlardan duyduğum bir cümle " Keşke Ordu'nun diğer ilçelerinde de bir İsmet Erçal olsa!" Bir ara Gazeteci İlhan Tinci Kumru Şimal Ev'i açtı. Ve İsmet Erçal koskoca bir yeri her türlü kültürel etkinliğin yapıldığı alanı bu amaçla ücretsiz tahsis etti. Sonuçta bu yerden bir çok insan istifade etti ve yararlandı. Bugün her fırsatta aynı havayı teneffüs etmek isteyen sayısız insan mevcut. Belki bir gün aynı havayı Kumru'da birileri bize teneffüs ettirir...Mekan mı? İşte İsmet Erçal içimizde...
ŞAİR İSMET ERÇAL
İşinden hiç taviz vermeyen İsmet Erçal aynı zamanda bir kültür adamı. Aynı zamanda bir şair. Yazdığı şiir kitabını ve yüzlerle şiirini değişik proğramlarda bizzat kendisi seslendirerek şiir yazma kadar şiir okumayla da şiir severlere desteğini sürekli meddi ve manevi olarak sürdürmüş ve sürdürmeye devam etmektedir. Bir çok kültürel etkinliğe sponsor olarak destek vermiş, proğramlara iştirak etmiş, Erçallar ve İsmet Erçal istenilen her türlü katkıyı gerçekleştirmiştir.
ERÇALLAR KÜLTÜR SARAYI VE İSMET ERÇAL
Erçallar Aş'de yönetim Kurulu üyesi olan İsmet Erçal fabrikada başarılı işini sürdürürken Kumru kültürüne katkısı olan herkese yardımlarını sonuna kadar sürdürmüştür. Asli görevleri olduğu halde kültüre uzak duranlara inat Kumru'ya Erçallar Kültür Sarayını yaparak Kumru'ya muazzam bir eser kazandırmıştır. Sadece bir yılda Erçallar Kültür Sarayında atmışın üstünde etkinlik ve proğram düzenlenmiştir. Koltuk sayısı altıyüz olan Kültür Sarayında bir proğramı son derece konforlu ve rahat bir şekilde oturarak bin kişinin izleme imkanı bulunmaktadır. Eğitim ve kültüre yönelik tüm proğramlardan hiç bir ücret talep edilmemesi Erçalların Kumru'daki farkını gözler önüne sermektedir.
O BİR KÜLTÜR GÖNÜLLÜSÜ
Erçallar siyaset alanında da başarılı hizmetlerini sürdürmektedir. Siyaseti hizmet amacıyla yaptıklarını söyleyen İsmet Erçal bugün İl Encümen azası olarak Orduda Kültürden sorumlu olarak hizmetini sürdürmektedir. Yaptığı hizmetlerden dolayı sayısız ödüller alan İsmet Erçal Ordu Kültür Müdürü ile de dünden bugüne müdürler değişse de samimi ilişkileri devam etmekte, istikrarlı bir hizmet anlayışını devam ettirmektedir.
FINDIK MACUNU VE UÇAK GÖSTERİSİ
Tanıtım ve proje İsmet Erçal'ın işi. Fındıktan kuvvet macunu yaparak Kumruya gelen tüm misafirlere ikram etmesi, Samsun'da uçak kiralayarak sadece Kumru'yu değil Ordu'nun bir çok ilçelerinin uçaktan fotoğraflanması ve Ercekte uçak gösterileri ve kuvvet mecunu atarak sponsorluğunu yaptığı şenliği coşturması da onun fikri. Dedeler güreşi ve nineler güzellik yarışması ve ardından hanım ağa fikri. Proje ve projelerini gerçekleştirme. Sadece iş adamlığı değil Kumrunun tanıtımında bir sembol ve marka...
MUSTAFA SALUR VE GÜÇ TAŞI
Eğer Türkiye'de şu güç taşına oturmayan biri varsa hiç TV izlemiyor demektir. Tüm TV kanallarında sık sık gündeme gelen güç taşının efsaneleşmesini sağlayan İsmet Erçal'a bu desteği ve bu güç taşının arkasında bulunan bir durumu burada ilk kez benden duyun. Mustafa Salur. Mustafa Salur bundan bir kaç yıl önce vefat etmiş Kumrulu gizemli bir insan. Eğer nasip olursa büyük insan Mustafa Salurla yaptığım bir hafta süren konuşmayı sizlerle paylaşmak niyetindeyim. O zaman İsmet Erçal ve Mustafa Salur ilişkisini detaylı bir şekilde görme imkanımız olur. Bu konu ise çok önemli olmakla birlikte ayrıca yazılacaktır.
FINDIK SPOR VE İSMET ERÇAL
İsmet Erçal Kumru'da kurduğu Fındık Sporla tüm magazin basınını Kumruya taşıyan birsidir. Takım oluşmuş ve uzaktan atılan fındıklar ağızla yakalanarak yeni bir spor türü ülke gündemine özellikle de Karadeniz'de yeşermeye başlamıştır. Futbolda gol yemek kötü bir durumken burada ağzıyla fındığı yakalayan kaleci kendine kavrulmuş fındıklardan ziyafet çekmektedir. Hem fındık atan ve hem de fındık tutan takım karşılıklı olarak fındıktan enerji almış seyirciler ise doyumsuz gösteri izleyerek güzel anlar yaşamalarına neden olmuştur. Bu oyun Kumru'da özellikle fındığın bulunduğu alanlarda oynanmaya devam etmektedir.
O BİR TURİZM GÖNÜLLÜSÜ
Geçenlerde yaptığı bir tanıtım hizmetinin kimsenin aklından gitmesi mümkün değil. Büyük çoğunluğunun Ordu dışındaki üniversite öğrencilerinin oluşturduğu Ordu Valiliği ve Ordu Kültür Müdürlüğünün organizesinde 500 Ordu Turizm elçilerini Kumru'nun tüm yaylalarını adım adım tanıtması ve onları ağırlaması başlı başına bir olaydır. Başka yerlerde olsa bu tür İş Adamlarının heykelini dikerler.
20 DAL SİGARA İÇEN ADAM
Kendisi hiç sigara içmeyen İsmet Erçal dünyada ilk kez 20 yanan sigarayı hem de yanan tarafını ağzının içersine sokarak defalarca içerek canlı proğramlara çıkmış, Kumruyu dünyaya tanıtmıştır. Tüm dünyada ayakta alkışlanmıştır.
KİRPİKLERLE YAZI YAZMA -KIZGIN DEMİRİ YALAMA
Kızgın demir parçasını dili ile yalaması ve göz kirpikleri ile tuttuğu kalemle yazı yazması insanları hayrete düşürmektedir. 30 yakın yaptığı gösterileri ile bütün Türkiye'de iz bırakan İsmet Erçal, asıl işinin dışındaki yaptıkları ile Kumru'da gönülleri çoktan feth etmiştir.
KUMRU SPOR VE İSMET ERÇAL
2005 yılında Kumru Spor Başkanlığı yapan İsmet Erçal Kumru Spora ve taraftarlara sezon boyunca sayısız heyecanlı anlar yaşattı. Kumru Spor sezon boyunca hiç yenilgi görmedi. Tüm takımı maddi ve manevi olarak yalnız bırakmadı.
NUHUN GEMİSİNDE OTEL
İsmet Erçal'ın Düşüncelerini ve projelerinin sınırını tahmin etmek mümkün değil. Erecekte beş yıldızlı bir otel düşüncesi yeni bir düşünce değil. Bir yıldan bu yana ise Ordu Boztepeye Nuhun Gemisi formatında otel projesi yazılıyor ve çiziliyor. Kumru Erecekte yapmayı düşündüğü otelin göğe bakan üst kısmını kendisinden dinlemek gerekir. Bunların gerçekleşmesi bugüne kadar yaptıklarını düşünürsek çok kolay bir durum. Ya da şu kayabaşından teleferik fikri ya da paraşüt taşımacılığı.
SON SÖZ VE TEŞEKKÜR
Bu yazıda İsmet Erçal'ın tüm yaptıklarını söz konusu etmemiz mümkün değildir. Bu yazı kısa olarak İsmet Erçal'ı ve Kumru'ya yaptıklarını kaleme almak amacıyla hazırlanmış olup kendilerine teşekkür amacıyla yapılanların takdirle karşılandığını göstermek ve bu tür insanların güzel anılmasına vesile olmak maksadı ile hazırlanmıştır. Kendilerine ve Erçal Aş'ye teşekkür ediyor, tüm insanların özellikle içlerindeki sese kulak vermelerinin gereğini vurguluyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum...Bekir Akkaya -02 Ağustos 2005-Kumru
YAZI VE YORUM : BEKİR AKKAYA

İsmet Erçal ve Kumru /Bekir AKKAYA

DEĞİŞMEYEN GERÇEK
Dizleri üstünde yaşamaktansa, ayakları üstünde ölmek yeğdir.*****Emiliano Zapata
Doğum ve ölüm. Yaratılan tüm varlıklar için değişmeyen bir kanun. Canlılık dediğimiz yaşamada bu ikisinin arasında geçen süredir. Ruhların "evet Rabbimizsin" dediği ilk yaratılma hadisesinden kıyamete kadar geçen süre ise inanç boyutundaki bir zaman dilimidir. Zaman ise sırlarla dolu bir kavram olup, yaşama süresi ise kişinin inancına göre farklı bir anlam kazanmaktadır. Mesela "atmış yaşında vefat etti" cümlesi bizim takvimlerimizle ve de bizde oluşan zaman dilimi ile çok sınırlı kalmaktadır. Oysa ahiret inancı olan biri için ölümle hayat sınırlı olmayıp, doğumla da

YAZIMIZA "TARSİM"DEN AÇIKLAMA/BEKİR AKKAYA

 "Fındığınızı Asla Sigortalatmayın" yazımızı büyük ihtimal okumuşsunuzdur.

            Sitemizde şu anda yayında olan bu yazıda özetle " Birkaç yıldır sigortalattırdığım fındığımı bu yıl da sigortalattırdığımı ve bu yıl benim gibi fındığı yüksek kesimlerde olanların fındıklarının tamamen donduğunu ve hatta kökten kuruduğunu buna rağmen sigorta kapsamı içersinde olmadığını" vurgulamıştım.

            Yine aynı yazıda "Poliçede Fındıkla ilgili sözleşme maddelerini virgülüne kadar dokunmadan yazarak, fındık üreticisinin lehine olmadığını vurgulamıştım."

            Büyük ihtimal benim gibi fındığını sigortalattırıp ta mağdur olanlar bu poliçenin ilgili maddelerini daha sonra okumuştur. Özellikle de yazımda

gelecek yıllarda böyle bir fındığı sigortalatma durumu söz konusu olursa mutlaka poliçe maddelerinin ilgili bölümlerinin okunması gerektiği üzerinde durmuştum. Ve yazımın en sonunda da "Bundan böyle bu sözleşme maddeleri değişmedikçe "Fındık Sigortalatmasının" yalan olduğunu ve kesinlikle Fındığımı sigortalatmayacağımı söylemiştim.

            Yazımı aracı sigorta acentesi dikkate almamış olsa da "TARSİM" yetkilileri hem de Karadeniz Bölge Koordinatörü tarafından dikkate alınması bu konunun geçiştirilecek ve basit bir durum olmadığını göstermektedir. Anladığım kadarıyla ortada fındık üreticisini bizzat ilgilendiren önemli bir mevzuat eksikliği bulunmaktadır. Bu durum bizzat TARSİM'in en en üst birimlerinden Karadeniz Bölge Koordinatörü Sayın Bülent  Yaşaroğlu tarafından da ifade edilmiştir.

            Karadeniz Bölge Koordinatörü Sayın Bülent Yaşaroğlu ile uzun bir telefon konuşmamız oldu. Şahsen bana bu konuda uzun ve çok yararlandığım bilgiler aktardı. Keşke bu açıklamaları ben fındığımı sigortalatmadan önce duymuş olsaydım.

            Şunun bilinmesini arzu ederim. Ben yazımda kesinlikle bir kurum ve ya kuruluşu suçlamıyorum. Ben yazımda mevzuat doğrultusunda hazırlanan poliçedeki sözleşme metnine dikkat çekmiş ve aynı yazıda da "bu sözleşme şartları değişmedikçe fındığımı sigortalatmayacağımı" vurgulamıştım. Müdür Beyle görüşmemizden sonra da düşüncem hiç değişmedi ve hatta daha da kuvvetlendi.

            Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu  TARSİM'le ilgili geniş bilgi verdikten sonra 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu ile ilgili bilgi de verdi. Daha doğrusu TARSİM Türkiye'de var olan tüm ürünleri bu kanuna bağlı kalarak sigorta yapmaktadır. Fındıkta sadece bunlardan birisidir ki  Müdür Bey'in ifadesi ile bu da bir iki yıldan bu yana yapılmaktadır. Aracı kurum olan Sigorta Acenteleri burada sadece adı gibi aracıdır . Bana göre de hiçbir fonksiyonları yoktur.

            Adını vermek istemediğim bir aracı kurum sigorta acente görevlisi ya da kendinin müdür olduğunu söyleyen biri bana telefonda " Sigortayı bize niye yaptırmadınız, biz sizin verdiğiniz paraların tamamını geri iade ederdik." Dedi. Oysa sigorta ettirme karşılığında verilen paranın iadesi çözüm değil.  Denilen durum doğru olsa da bir anlam ifade etmez. Çünkü, mal sigortalanmışsa afet sonunda da malın tamamı karşı tarafa ödenir. Burada durum verilen paranın alınması değil, kuruyan ya da donan fındığın ya da çıkacak fındığın para olarak karşılanmasıdır. Burada fındık donmuştur ve bu bahçe kaça sigorta yaptırılmıştır. Paranın iadesi demek, fındığın hiç sigortalanmaması demektir ki, bu da yalandan yere fındık üreticisini kesinlikle kandırmaktır. İyi düşünüldüğünde büyük ihtimal bu durum bile kesinlikle mevzuata uygun değildir. Hatta biri bu durumu yargıya taşısa "TARSİM" burada suçlu çıkar. Eksper aracılığı ile ürünün donduğu ve bu amaçla yatırılan paranın iadesi üreticinin mağduriyetinin belgesidir. Yani zarar var ki bu durum oluşmuş, çıkmaz sokak olduğu için de çiftçi lehine böyle bir yol güya bulunmuştur.

            Bu durumu yetkililer zaten büyük ihtimal düşünmüşlerdir. Zamanım olsa emin olun ben bunu yargıya taşırım. Çünkü burada TARSİM" in de kabul ettiği bir mevzuat boşluğu vardır.

            Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu  5363 sayılı Tarım Sigortalar Kanununun üzerinde epey durdu. Ben şahsen kanunu hiç incelemedim. Müdür Bey Türkiye'de yetişen tüm ürünlerin bir fenolojik bir dönemi olduğunu, her ürünün bir ekolojik dönemi bulunduğunu ve o dönemde sigorta yaptırılması gerektiğini ve özellikle de bu dönemin dışında kalan zamanların sigorta kapsamı içersinde bulunmadığını söyledi.

            Müdür Beyden telefon konuşmasında aldığım bilgiye göre Fındık için bu dönen 1 Ocak ile 10 Mart arası,

            Bu durum her ürün için ayrı imiş. Pancar, muz, zeytin, patates, belki çay ya da bir başka ürün. Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu  özellikle şunu vurguladı " Sigorta yapılan şey üründür. Ve bir süresi vardır." Bu cümleyi epey konuştuk.

            Müdür Beyin söyledikleri mevzuat açısından doğru. Zaten benim de üretici olarak ne Tarsime ne de Sigorta Şirketlerine bir itirazım yok. Onlar ellerindeki mevzuatı uygulamak zorundalar.

Fındık yapan herkes şunu biliyor. Bu mevzuat bu şekliyle fındık üreticisinin don olayındaki mağduriyetini giderememiştir.

Ben şahsen fındığın kısa bir zaman dilimi için sigortalandığını bilmiyordum. Büyük ihtimal kimse de bilmez. Ben öyle bir sigorta istiyorum ki, tüm bahçeyi her türlü afete karşı sigortalatmak istiyorum.

Dalın ucunda çiçeği ve çiçeğin açtığı an denilen sigorta etme durumu benim anladığım fındığı sigorta etme olmuyor. Şimdiki durumda budur. 50 yıldır olmayacak bir afetin olmayacağı üzerine mevzuat yapılamaz. Yapılan mevzuat tüm ihtimalleri göz önünde bulundurma zorunluluğu vardır. Bizim durumumuz bugün için böyledir.

Belki de yetkililer fındığı bir türlü bir yere koyamıyorlar. Çocukluğumdan hatırlıyorum. Bir ara fındık Dağ ürünü olmuş çıkmıştır. Bugün bile fındık en çok bu yönü ile tartışılmaktadır. Yani fındık henüz bana göre dağ adamının ürünü olmaktan kurtulamamıştır. Fındık şehirleşememiştir. Belki de bu Karadeniz'in çoğrafik bir talihidir. 

Kesinlikle fındığın ucu değil tamamı ocaklar da dahil sigorta kapsamı içersine sokulmalıdır.

Aklımda kaldığı kadarıyla Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu'yla konuştuklarımı ve öğrendiklerimi sizinle paylaşayım.

Yaptığınız sigorta fındık bahçesi ya da fındık ocağı değil, fındık ürünü sigortasıdır. Bu da 5363 Sayılı kanuna göre yapılmaktadır.

Her ürün için bir başlama noktası vardır. Kesinlikle tüm yılı kapsamaz. Fındık için 1 Ocak ile 10 Mart arasıdır.

Telefonda şunu anlayamadım.

Fındık için 1 Ocak ile 10 Mart arası olduğunu söylemişti. Ben ise 12 Şubatta fındığımı sigorta yaptırmıştım. Bizim fındıklar Ocak ayında donmuş. Ben dondan sonra sigorta yaptırdığımdan sigorta kapsamı içersinde olamamışım. Ben böyle anladım.

Madem böyle ise sigorta yetkilisi beni sigorta yaptırma isteğimi geri çevirmesi gerekmez miydi?

Ben şöyle bir soru sordum.

Bazı fındık sahipleri yatırdıkları paraları don ya da başka hasar diyerek geri almışlar ve hatta bahçeleri sigorta kapsamı içersine bile alınmış dedim.

Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu  " Tarsim'in kar amaçlı bir kuruluş olmadığını, kesinlikle haksız bir uygulama yapılamayacağını, ancak birbirine sınır olan iki tarlanın birinin dolu ve benzeri durumla hasar gördüğü halde diğer bahçelerinin hasar görmediğini özellikle de vurguladı. Ellerinde bu konuda çok sayıda fotoğraf bulunduğunu ifade etti.

Fındığın daha geniş bir şekilde sigortalanmasının imkanı olamaz mı dediğimiz de,

Mevzuata göre şimdilik bunun mümkün olmadığını ancak bazı süs bitkilerinin bu şekilde sigortalandığını, bazı konularda çalışma yapıldığını ileriki günlerde bunların mevzuat değişikliğine gidilerek olabileceğini vurguladı.

TARSİMLE İLGİLİ İSE Tarsim Karadeniz Bölge Müdürü Bülent Yaşaroğlu şu bilgileri verdi.

"Tarsim" bölgemizde yeni. Fındıkla ilgili çalışmalarımız hızla devam ediyor. Sistemimiz bölgede henüz yeni, koordinatörlük iki yıl önce kuruldu. Hiç personeli olmayan birimimizde bugün 100'e yakın eksperimiz var. Gece gündüz çalışıyoruz. Tarım İlçe Müdürlükleri ile birlikte hazırladığımız rapor Tarım Bakanlığına gönderildi. Henüz cevap gelmedi. Fındık için kuraklık dahil bugün olan donma gibi durumlar da sigorta kapsamı içersine alınacaktır. Çalışmalarımız hızla devam ediyor.

Telefonunun 24 saat açık olduğunu söyleyen  Karadeniz Bölge Koordinatörü Bülent Yaşaroğlu (mahsuru olur düşüncesi ile telefonu burada yazmadık. Kendileri yazılmasında mahzur yoktur derse yazarız)  samimi bir şekilde bulunduğu makamın ağırlığı doğrultusunda bütün sorularımızı cevaplandırdı. Yazdıklarımızın önemli olduğunu ve kesinlikle dikkate alındığını ifade etti. Ancak bizim buralarda kullanılan bazı kelimelerin yazı da kullanılmasının hoş olmadığını söyledi.

Her ne kadar doğru söylemiş olsa da bizim bahçeye çıkmış olsa "aynı sözlerin daha da beterini hatta bu ne biçim bir sigorta ettirme" diye mırıldanacağını adım gibi biliyorum.

Son sözüm şu,

Bilgilendim, bu yazıyı da bilgilenmeyenler bilgilensin diye kaleme aldım.

Suçlu bulundu. O da her durumumuzda karşımıza çıkan mevzuat.

Neden değiştirilmez? Onu da herkes sadece fındıkçılar değil asıl yetkililerine sorsun. Bu mevzuat ve sigorta sözleşme maddeleri ortada dururken kimse fındığını bu haliyle sigortalatmaz.

Sayın Müdürüm Bülent Yaşaroğlu'na  Kumru'dan sevgi ve salamlarımı iletir saygılarımı sunarım…TELEFON: 0544 341 22 30/ email: kumruhaber@gmail.com WEP: www.kumru.org ve www.kumruhaber.org Bekir AKKAYA/27 Kas 2008 16:10/KARADENİZ HABER POSTASI


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............