29 Kasım 2007

BUNUN SONU EŞŞEK CENNETİ OLMASIN? /Bekir AKKAYA


Ne hayallerimiz var. Her birimizin yapmak istediklerini normal şartlarda yapmaya kalkışsak kaç yüz yıl alır dersiniz? Ama işin gerçek yönü hiçte öyle değil. 50 -60 derken 100;e kadar yaklaşanımız yüz kişide ya bir ya da hiç yok...
Bana en fazla sorulan şey emeklilik ne zaman? Yaş elliyi geçince de hayatın pek fazla tadı olur mu? Çevremdeki yaşayanlara baktığımda hiçte iç açıcı bir durum yok ortada. Hastaneden çıkmayanlar, yolda yürüyemeyenler, emekli kuyruğunda düşüp bayılanlar...Hepsi bunların gerçek. İnadına da hatırlamak istemiyor, gerçekle yüz yüze gelmek istemiyoruz...Sanki gözlerimizi yumunca hakikat yok oluyor...
Kendimizin yaşayamadığı hayatları geleceğe havale etmek, çoluk ve çocuklarımıza bırakmak ne derece gerçekçi. Kızlarımıza çeyiz,
oğlumuza yeni bir araba parası biriktirmek için katlandığımız sıkıntı. Yaş ilerleyip oğul ve kızlarımız büyünce de kapı dışarı edilmek, ya da bir bakım evine kapatılmak içten bile değil. Bunları düşünmek her birimizi korkutuyor. Gerçekle karşı karşıya gelince de çoktan iş işten geçmiş oluyor.
İşin en doğrusu bana göre kişinin bulunduğu anı en iyi bir şekilde yaşaması olacaktır. Kendisi insanca yaşayanların gelecekte de pek sıkıntısı olacağına ben kesinlikle inanmıyorum...
Sorumsuz ve kendinden başkası için yaşayanların, güzelim hayatlarını başkalarını gözlemleyerek mahv-u perişan edenlerin durumuna hep acırım. Yalakalık, yağcılık, başkalarına yaranmak için yaptıkları kulluk ve alçalışlar neden olur? Hep bana derler, bize göre sapıklık olan bir davranış başkalarına göre en güzel bir yaşam şeklidir. Bu yüzden de bu tür davranışları yadırgamak ve anlayamamakta senin sıkıntındır. Belki de işin doğrusu bu. Ama yine de ben bir insan kendini yaşamalı diye ısrar ederim hep.
İşin bu başka bir yönü. Beni asıl şaşırtan, hayatlarını geleceğe yatırım yapmak için çapalayanlar. Sayısız daireler, milyarlarca paralar biriktirip kendileri süfli bir şekilde yaşayanlar beni hep şaşırtmıştır. Hani evlerimizde koltuklar vardır ya, onlar hep misafirler içindir. O misafirler de ya yılda bir kez ya da hiç gelmezler. Bir kez oturup gönlümüze göre o koltuklara kendimiz de oturmaz, çoluk çocuklarımızı da yaklaştırmayız. Sanki dükkandaki vitrin gibidir bizim odalarımız.
Birileri ne der diye yaptığımız numaraların haddi hesabı yok. Hep yaşarız başkaları için. İşin gerçek boyutu ne kendimize ne de başkalarına gerçekçi değilizdir.
Sonuçta genç ihtiyar demeden bir anda Azrail ensemize yapışır. Aslında ben ölüme değil, ölene değil bu durumda yaşanmamış, ya da yaşanamamış hayata yanarım. Ama ne yazık ki bir türlü yaşarken yaşamayı, anı ve zamanı yaşamayı bir türlü öğrenemiyoruz. Bu da her yaptığımız iş gibi hayatımızı da ziyan edip, hiç yaşamamışların sınıfına giriyoruz. Unutmamak gerekir ki, bu dünyada yaşayamayanlar öte tarafta da pek iyi bir şekilde yaşayamayacaklardır. İnanmazsanız 50-60 yıl sonra görüşürüz. Nerede mi? Tabi ki Eşek Cennetinde.....BEKİR AKKAYA-22.02.2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...