16 Aralık 2007

DOST SOFRASI!!!--Ekrem Saygı Yazdı-www.kumru.tv

“Ruhumun daraldığı zamanlar da” … diye, başlıyor yazısına Haşmet UZAR. Uzun bir cümle ile, nefes almadan, son derece mükemmel.
Yorumladığında her insanın farklı yorumlar getirebileceği bir yazı. Devamla; “Bayram Dağı’nın ardında kalmaya başlayan güneşin, ayaklarını elekçi sularında yıkayarak başlattığı akşam saatleri, Pösküden’e ince bir soğuğa sarılmış çiğ taneleri ile iner…”
Sonra o çiğ taneleri yavaş, yavaş kaybolur. Gölgeler koyulaşmaya başlar, Bayram Dağı’nın eteklerinde. Aydınlık, karanlığın koynuna saklanır. Pürüzsüz, pırıl, pırıl bir gökyüzü. Yıldızlar göz kırpar size semanın derinliklerinden…
Dolunay.. Gittikçe yükselir Bayram Dağının üzerinden. Ağaçlar soyut görüntülere dönüşür, gölgeler yeniden belirir. “İnce bir soğukla inen
çiğ taneleri” saf bir gümüş ahengiyle coşturur. Sonra hafif bir ürperti…
Şekille sınırlı durumunuzdan kurtulur, ruhun sonsuza değmesinden doğan bir sevinç kaplar içinizi. Çevrenizi sonsuzluk sarmış. İçinizde derinlik gizlidir.

Hacı Bayram Veli:
Bilmek istersen seni
Geç canından bul beni
Kim bildi efâlini
Onda buldu zatını
Can içre ara canı
Sen seni bil, sen seni
Yunus Emre: “Bir ben vardır bende
benden içeru” diyerek gerçeği dile getirmemiş mi?…
Belki de, bir türlü dışa vuramadığımız gerçek mutluluk yine kendi içimizde gizlidir!
Ve, Tan kızıllığı, derinden ezan sesleri (Essalatü hayrunminnevm)ve şehrin ışıklarının yavaş sönmesiyle bir diriliş, bir hareketlilik başlar.
İnsanlar tek başına uykuya daldığı derin uykularından, yine tek başına, ulaşacağı ufku unutarak, sabahın ilk saatleriyle yeni günün planlarını yaparak dirilmeye başlar…
Evet uzaktan şehrin görüntüsü böyledir…
Güneş yükselmiştir artık… “Yüzlerdeki gerginlikler” arttıkça artmıştır. “Bilincini yargılayan gözlemlerden uzaklaşmak” için girilen kapılardan, yavaş, yavaş çıkan insanlar, ruhlarını aynı mekanlara hapsedip, ‘milyonlarca isteğin arasında’ panik halinde koşuşturmaya başlar. Koşuşturdukça da; ‘içinde büyüyen yalnızlıklar, kalıba sokulmuş fikirler arasında, gün be gün kaybolup gider(!). Ve aynı kapıdan içeri girdiğinde gül ile diken arasında dolaşıp durur ve yitirdiği mutluluğu dikenler üstünde aramaya başlar.

“Çınlanan sözcüğün aksi”
“Seveceksin cancazım, seveceksin”
“Sevmeden yaşayamazsın”
Kimi seveceksin? Sevgilerini, ruhlarının derinliklerine gizlemiş ve dışa vurmaktan korkan kalıplaştırılmış insanları mı? “Sevgi kalıp dışıdır” bir damlacık su ve bir metrekarelik toprak için, kan akıtılmaya teşebbüs ediliyorsa bu kasaba da, sokak lambalarının o ihtişamlı aydınlığı ruhun derinliklerinde gizlemiş olan sevgiyi ortaya çıkaramayacaktır.
Nice insanlar, işaret ettiğin “dost sofralarına oturmadan” göçtüler bu kasabadan.
Dost sofralarını bize gösterir misin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...