7 Aralık 2007

Ölümden Sonrasına Yolculuk ve Ölüm Anı-6 /Bekir AKKAYA


Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi ölüm anı ve ölümden sonrası bir çoklarımızın düşündüğü türden bilinmez bir durum değildir. Ölüm anı ile doğum anı birbirlerinin aynısıdır. Doğumda ruhun ana rahminde bedenle buluşması gerçekleşirken, ölümde de ruhun bedenden ayrılması söz konusudur. Çocuğun dünyaya gelmesinde göbek gibi fazlalıkları kesilir ve hatta tam benzerlik olmasa da doğum sonrası dünyada yaşamasına engel teşkil edebilecek eksiklikler tıbbi müdahalelerle giderilmeye çalışılır. , Ölümden sonrasında da ruhun fazlalıkları ruhun gittiği hayata uyumu için yol göstericiler tarafından arınmaya ya da bazı alıştırmalarla oraya uyumu için çaba sarfedilir. Dünyaya gelen bir çocukta bir problem , ortopedik ya da bir başka özrü yoksa dünyada yaşamasına pek bir engel yoktur. Ölümden sonrası hayatta bunun gibidir. Dünyada ruh ve beden uyumu içersinde bizim günah dediğimiz fiil ve davranışlardan kendini koruyan ruh için, öbür tarafta hiçbir sorun yoktur. İşin doğrusu orada onlara bir rehberde gereksizdir. Belki de bizim sırat köprüsü dediğimiz yeri bile hiç görmeyeceklerdir. Normal hayatın akışını en yüksek düzeyde sürdüreceklerdir.
Daha önce Süryanice dilinden söz ederek ruhsal dilin Süryanice olduğunu ifade etmiştik. Bir sohbette bir arkadaşımız bunun yanlış olabileceğini ifade etmişti. Bu bilgi doğrudur. Süryanice dünyada en eski dil olan üç dilden biridir. Süryanice’nin tarihi beş
bin yıl öncesine kadar gider. Ve bugün dünyada bu dili kullanan çok az sayıda insan mevcuttur. Süryaniler ülkemizde de çok azınlıktır. Dünyada da sayıları çok fazla değildir. Süryaniler beş bin yıldan bu yana hiç devlet olmamışlar ve kendi kendilerini yönetmemişler ve hep bir başka devletlerin ve kültürlerin himayelerinde yaşamışlardır. Süryaniler Müslümanlar gibi “rüku” haricinde altı vakit namaz kılmakta, ibadetleri beş bin yıldan bu yana Müslümanlara benzemektedir. Süryanice ise çok zengin bir dil olup, yine kaynaklarda cennet dilinin de Süryanice olduğu ifade edilmektedir.
Ölüm anı en çok merak edilen ve her birimizin mutlak karşılaşacağı bir durumdur. Hele de ölümden sonrası hayat bilinmezliğini büyük çoğunluk tarafından sürdürmektedir. Öyle olmasa ölüme sitem eden, kabirlere veryansın eden ilahiler olur muydu? Bu konu ilerde işlenecektir. “Kara yerler kanmaz yerler, Ölüm sana niçin çare bulunmaz” türünden dini ilahiler, öte taraftan “yolun sonu görünüyor, ya da “Ah oğul” türü türkü ve şarkılar. Hepsi korku içermekte ve çaresizliğin göstergesi olarak ölüm sonrasının bilinmezliği veya yok olma korkusu bir çok şiirlerimizde de yer almaktadır.
Oysa ölüm ve ölüm sonrası böyle değildir. Eğer doğum anına bu tür söylemler söylense daha uygun olurdu. Çünkü ruhla bedenin bir araya gelmesi bir ölçüde sıkıntı ve zorluktur. Beden yüzde yüz ruha bir yüktür. Üstelik dünya yaşamı ruh için bir imtihan sürecidir. İnsan sadece ve sadece bütün dinlerde ve inançlarda bilinçli davranışlarının sonucundan öte tarafta sorumlu olacaktır. Çocukluk döneminden ve akılla ilgili problemleri olanlar bu dünyadaki fiillerinden sorumlu tutulmayacaklardır.
Ani ölümler hariç insan, ölümüne yakın zamanlarda bir kırılganlık göstermektedir. Ölüme yakın zamanlar bir çok insan, yorgun ve bitkin hal almaktadır. Teslimiyet oluşmakta, hırs gibi davranışlar büyük çapta ortadan kalkmaktadır.
Ölüm döşeğinde ise hastanın yanındakiler çaresiz bir durumda hasta üzerinde gerçekleşen ani değişikleri kendi akıllarınca yorumlama, ve tesellilerine neden olacak geleneksel bilgiler eşliğinde “he hı “ ile iyi görünmeye çalışmaktadırlar.
Aynı anlarda ölecek kişi çok kez çevresindekilerle çoktan irtibatı kesmiş ve gideceği yerle meşgul olmaya başlamıştır bile. Bize göre anlamsız saçma sapan cümleler ve davranışlar aslında derin anlamlar içermektedir. Hatta bir çok hasta bize göre zor olan bilgileri ve sırları o kalabalığa söylemekte başında olanları şaşkına çevirmektedir. Aslında bu işi bilenler ve ruhla bedenin arasında geçen durumlara vakıf kişiler için garip bir durum söz konusu değildir. Zaman zaman ruh bedenden ayrılarak bir iki metre uzaklaşınca çevresindeki sevenleri ağlaşmaya başlayınca, ruh istemedende olsa bedene geri dönerek yakınlarına sevinç çığlığı attırırken, ruha ise bu durumlar büyük ızdırap vermektedir. Ruhun bedenden ayrılması ruh için büyük mutluluktur. Bedenden kurtulma ve daha sonrası gerçek kişilik olan ruh için ağrının sızının bitmesi ve gerçek hayata başlamanın birinci basamağıdır. Hatta bir çok ruh öldüğüne bile inanmamaktadır. Bazı ruhlar ise beden morg yada mezara da konulsa geri dönerek zaman zaman gazetelere haber olan “dirildi” türünden bize göre garip durumlar oluşmaktadır.
Bekir AKKAYA/KUMRU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...