10 Aralık 2007

Sizler Ben ve Onlar /Han ZEMHERİ


Sizler, bizler ve ötekiler…

Herkesin ne çok öyküleri vardır. Her öykünün de alıp götürdüğü yıllar. Ama her birimiz kendi iç dünyasındaki “ben”lerle birlikte gider olduk o güzelim yıllarla…

Ardımızdan sövenlerin yine ardımızdan sesleri çınladı; “ya bir türlü çözemedik şu adamı” cümlelerinin altında, yüz yüze gelememenin ezikliğinin yattığını sadece “anlayabilenler” görebilecek.

Bu yazıları öldük de ardımızdan böyle söyleniyor teorileri olarak değil de, yitip giden ve hiçbir artı koyamadığımız kayıp zamanlar üzerine söyledim



Birileri dışında, birileri; birilerini şöyle karşısına alıp
veya karşısına geçip te birbirini anlama gayreti içine hiç mi girmemiş bu şehirde!

Birileri, diğerlerinin derdi ile hiç mi dertlenmemiş? Ya da kendilerine nasıl bir yaşam biçimi gösterilmiş ise o ahval üzere mi yaşamak mı tercih edilmiş?



Derken ve “Şu memlekette tek anlayamadığım şey,
 insanların neden bu kadar korkak ve alçakça yaşamayı tercih etmesidir” diye kendi kendimce bir takım tahlillerde bulunurken, zaman zaman iç dünyamı okuyan ve beni anladıkları halde itiraf etmemi bekleyen bazı dostlarımla sohbet ediyorum.

İnsanın böyle dostları olmalı ki insanın hatalarını ve zaman zaman kendi dışına çıktığındaki halleri kendisine gösterebilen ve bir çok olayın önüne geçebilen dostlarının olması ne güzel..

Bu şehirde böyle iki yaman dostum var, biri Hasbi Hasköy diğeri de Haşmet Uzar...Beni adam yerine koyup hal’lerime zaman zaman ortak olurlar… Burada, Nihat Sebastiyan'ı da unutmayacağım. Çünkü benim kaderimi değiştiren adamdır... Hiçbir karşılık beklemeden ve hiçbir menfaat talep etmeden gösterdikleri yön, onların haberi olmasa da zaman zaman cizgime oturmamda oldukça faydalı olmuş ve beynimin bittiği bu şehirde yeni bir filizlenmelerin de kaynağı olmuştur.

Bunun bir örneği de diğer bir şehirde de vardı. Üç insan vardı yaşamıma yön veren; ikisi beni bıraktı birini de ben bıraktım. Her an yanlarına gidip üçünün de elinden öpmek isterdim. Ama ne çare…



Evet demek istediğime gelmeden önce iç dünyamı dinlettiğim için özür dileyerek asıl sözüme gelmek istiyorum.



Birisini tanımak ve onun hakkında fikir sahibi olmak için ne yapardınız? diye bir soru sorulsa ne yapardınız gerçekten?

Gayet basit cevapları vardır bu sorunun: alışveriş yaparsınız, yolculuğa çıkarsınız, yemek yersiniz, para verirsiniz veya alırsınız, arkadaşlık, ortaklık, sohbet vs.

Ya bunların hiç birisini yapmadığınız biri hakkında daha başka nasıl bir kanaat edinebilirsiniz?

Ya da, tipine, kılık kıyafetine, oturuşuna, kalkışına bakarsınız?

Bütün bunlar avamca ve bir beşeri, geleneksel; aileden veya yöresel ahlaktan kaynaklanan bakış açısı bence…

Diyelim ki böyle; peki yukarıdaki kriterlerden hiç birisini test etmediğiniz biri hakkında nasıl kanaat sahibi olabilirsiniz? Olabiliyorsanız, sizin de konulduğunuz bir kategori olacaktır elbette. Hem de bu bildiğiniz kategorilerden değil de, karşıda insanın kendi ürettiği ve kimsenin bilmediği bir kategori de olabilir. Siz bunu ister küfür algılayın, ister şer… Önemli olan bu kategorinin konulmasına kadar olan süreç değil mi?



İnsanın ruhunu görebilen gözler var oldukça sizler, güneşi cebinde taşıyan “Marka Müslümanlarından” başka bir şey değilsiniz…

Han ZEMHERİ/WWW.KUMRU.TV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...